Ortadoğu’da Oluşan
Yeni Dengeler
‘Ortadoğu’da oluşan yeni dengeler’ diyorum, ama gelişmelerin bugünkü durumuyla hangi
yönde seyredeceği hiçte belli değil. ABD ülkelerle birlikte hareket etmeyi
tercih etmeyip, başkasına ait bir örgütü kendine paralı asker yaparak, sahada
ciddi alternatifler üretemeyeceğini gösterdi. Bir dönem Nikaragua ve Mozambik’te
izlenen stratejinin neredeyse benzeri bugün Suriye’de hayata geçirilmeye
çalışılmakta. Örgütlerle işbirliğini temel alan ABD’nin, Bölge’de önemli
mevziler kaybedeceğini yıllar önce söylemiştim. Türkiye’nin 9.10.2019’da
başlattığı ‘Barış Pınarı’ harekatıyla birlikte, Moskova-Ankara-Şam ve Tahran
ittifakının Ortadoğu’da daha bir etkin güç konumuna geldiğini söyleyebiliriz.
Ama bu durum, önümüzdeki süreçte ABD’nin yeniden oyun kuramayacağı anlamına
gelmez.
Daha
çok Rusya Federasyonu ve ABD arasında yaşanan bölüşüm savaşının en şiddetli
yaşandığı alan, geçmişte ağırlıklı olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun egemen
olduğu alandır. Özellikle de sıcak çatışmaların yoğun yaşandığı Suriye, Irak ve
Lübnan bölgeleridir. Buralarda sıcak çatışmaların yoğun olmasının esas olarak
iki nedeni var; bunlardan biri, petrol bölgelerinin ve yollarının kontrol
altında tutma çabası. İkincisi, İsrail güvenliğinin uzun vadeli garanti altına
alma istemi. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin altında esas olarak bu iki
neden yatar.
BOP ister istemez Avrupa’yı da
ilgilendirmektedir. ABD, sadece Rusya Federasyonu’na karşı değil, aynı zamanda
Avrupa Birliği’ne ve Çin’e karşı da petrol bölgelerini ve yollarını elde tutmak
istemekte. Küreselleşme döneminde de dünya jandarmalığını elden bırakmayacak
her imkânı harekete geçirmeye çalışmaktadır. Bir yandan Rusya’ya çeşitli
bahanelerle ekonomik ambargolar uygularken, Avrupa ve Çin’e karşı da çok yönlü
ticari engeller çıkarmakta. Bunları yaparken, Dünya Ticaret Örgütü’nün kurallarını
dahi çiğnemeyi göze alabilmekte.
Amerika Birleşik
Devletleri Ne Yapmak İstiyor?
Büyük
Ortadoğu Projesi sadece Irak, Suriye ve Lübnan’ı kapsamıyor; Afganistan,
Pakistan, Azerbaycan, Suudi Arabistan’dan Mısır’a kadar ki büyük bir bölgeyi
kapsamakta. Elbette buna İran ve Türkiye de dahil. ABD, tüm bu ülkelere yönelik
geliştirdiği projelerinde başarılı olup olmayacağı tam bir muamma; yani bir
dizi bilinmezliklerle dolu. Bölgesel ve dünya genelinde rol oynayan ülkelerin
çıkarlarını bir noktada birleştirme pek o kadar kolay değil. Ayrıca bu
projeler, salt askeri güç kullanılarak uygulanma imkanı bulamayacağını hemen
herkes kabul eder. Diğer taraftan ABD gücünün sınırsızlığı söz konusu değildir.
Küreselleşme döneminin dünya genelinde getirdiği ekonomik ve sosyal koşullar da
bir tarafa bırakılamaz. Özellikle de ekonomik ve mali açıdan tüm dünya ülkelerinin
birbiriyle olan iç içeliği başlı başına önemli bir faktördür. Çok gerilere
gitmeye gerek yok, daha yakın zamanda İran’a ve Venezuela’ya uygulanan ekonomik
ambargoların, ne düzeyde işe yarayıp yaramadığı başlı başına tartışma
konusudur.
Amerika Birleşik Devletleri ilk
etapda Irak’ta, Suriye’de ve Lübnan’da mezhebe dayalı yeni bir kaç devlet kurma
girişimleri bugün için hemen hemen başarısızlıkla sonuçlanmıştır diyebiliriz.
Masa üzerinde hazırlanan projelerin sahada uygulanırlığı, birlikte hareket
ettiği güçlerce sorgulanmaya başlanmıştır. Mezhebe dayalı yeni devletlerin bir yandan
İran’ın, diğer taraftan Türkiyenin işine yarayacağı ortadadır. Yani yeni
sınırların çizilme girişimleri böylesi beklenmedik sonuçlara yol açacağını
gören ABD, bugün tam bir bocalama ve ikircimlilik içine girmiş durumda.
Suriye’de Türkiye’nin yürüttüğü askeri harekat karşısında geri çekilişi, sadece
NATO üyeliği ile açıklanamaz. Bu durum bize gösteriyor ki, mezhebe dayalı
harita değişikliği yerine, halkların, haritayı değiştirmeden yana tavır alması
önem kazanıyor. Yani salt dışarıdan zorlamalarla değil, halkların özgür
iradeleriyle sınırlarda değişiklik yaratılır. Bugün Ortadoğu’da ulus, halk
temelinde iradesini ortaya koyan ve gelecekte ciddi roller üstlenecek esas güçlerden
biri, Kürdistan Bölgesel yönetimi’dir.
Ortadoğu genelinde
Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve oynadığı rol
Bugün Sykes-picot’la çizilen sınırlardan
memnun olan hemen hemen hiç bir devlet yok gibidir. Ortadoğu’da çoğu devletler
şu veya bu nedenle, şu veya bu biçimde değişik zaman dilimlerinde rahatsızlıklarını
belli etmiştir. Rahatsızlıklar dile getirilirken her devlet kendine özgü
nedenler ileri sürmektedir. Tüm bu tablo içinde, mevcut devletlerden farklı ve
bir o kadar da haklı nedenlerle rahatsızlığını dile getiren halk, Kürt
halkıdır. Bugün dünyada bağımsız olmayan halklar içinde en fazla nüfusa sahip
olan, Kürt halkıdır. Dünyada 40-45 milyon nüfusa sahip olduğu halde devleti olmayan
bir ulus yoktur. Bu durum, bir halkın kabul etmediği bu statü nereye kadar
devam edecek? Gelinen noktada inkârla, salt şiddet politikasıyla bu statü
sürdürülebilinir olmaktan artık çıkmış durumdadır.
Emperyal ve bölgesel güçlerin dışında bir
irade ortaya çıkmıştır; bu irade, Kürt halkıdır. Kürt ulusu artık Ortadoğu’da
bir merkez konumuna gelmiştir. Bugünkü koşullarda Kürt halkının iradesini
temsil eden güç, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’dir. Bu artık yadsınamaz bir
olgudur. Siyasi, askeri ve ekonomik gelişmeler tartışılırken, Kürdistan
Bölgesel Yönetimi’ni değişken de olsa Bölge’nin güçler dengesi içinde görmemek,
geleceğe gözleri kapamaktır. Erbil, bölgede istikrarı, sükuneti sağlamanın
mihenk taşıdır. Bölgede dışardan empoze edilen mezhepsel temelde bölünmenin ve
dolayısıyla belki de bu yüzyıl boyu sürecek kanlı çatışmaların önünü alacak
irade, Kürdistan Bölgesel yönetimi’dir. Bağımsızlık ilan edilsin veya edilmesin
bu iradeyi kimse yadsıyamaz.
Hindistan gibi süper güç olmaya aday
ülkelerin varlığına ve Çin’in süper güçler arasına katılmasına paralel olarak, bölgeler düzeyinde
güçlü ülkelerin ortaya çıkması, kafaları karıştırmamalıdır.Yani Ortadoğu’da da
devletler düzeyinde birden fazla güç odaklarının ortaya çıkması Kürdistan
Bölgesel Yönetimi’nin her alanda geliştireceği politikanın zorlaştırmasını getirmez,
tersine manevra alanının genişlemesini sağlar. Önümüzdeki süreçte Kürt
aydınları politikacıları anlık gelişmelerin atmosferine kapılmayıp, derinlerden
geliştirilen algı operasyonlarını ters yüz edecek somut olgulardan hareket
ederlerse, uzun vadeli çıkarlar doğrultusunda çok ileri adımlar atabilirler.
Rojava etrafında yaratılan gürültü, hele hele direniş uydurmaları Kürt halkının
aklıyla oynamadır. Baştan itibaren Rojava bir algı aracı olarak kullanılmıştır
ve halen de bu yönde hareket edilmekte. Hatta bazı çevreler Rojava konusunda
ABD’den ve Fransa’dan medet umar hale getirilmiştir. Bağımsızlık referandumuna
‘hayır’ diyenlerin, Rojava sözkonusu olduğunda farklı bir tutum içine
girmesinin hiç bir nedeni yoktur. ABD, Rojava’da sadece ve sadece kiralık asker
edinmenin gayretini vermiştir. İran’a karşı bir üst olarak kullanmanın çabası
içine girmiştir. Bu gerçekler gözönünde bulundurularak politik manevralar içine
girilmesinde yarar vardır. Kürt halkına karşı ABD o kadar da masum değildir,
çok geçmişlere gitmeye gerek yok, örneğin peşmerge güçlerinin Rojava’ya
geçişini engelleyen sadece PKK/YPG değildir, aynı zamanda ABD’dir; Çünkü
peşmerge güçlerini paralı asker olarak kullanamayacağını çok iyi biliyordu. Doğru
hareket tarzı geliştirebilmek için, böylesi
gelişmeleri süzgeçten geçirmekle mümkündür. Nitekim Kürdistan Bölgesel
Yönetimi’nin Bağdat ve Rojava’daki gelişmelere mesafeli ve dikkatli yaklaşımı,
uluslararası ve bölgesel güçler dengesini çok iyi hesapladığını göstermektedir.
2.11.2019
Baki Karer