Pkk/Hdp’nin Kürdistan Bölgesel
Yönetimi’ne Karşı Saldırganlığının Nedenleri
Çok geçmişe gitmeye gerek yok, son birkaç aydan bu yana Pkk’li mağara
müdavimlerince Kürdistan Yönetimine karşı yapılan tehditler birbirini
izlemekte. Kullandıkları tehdit dili Haşdi Şabi’yi ve Daiş’i dahi sollayacak
nitelikte. Sayın Mesut Barzani’ye, genelde Barzani ailesine karşı kusulan
kin ve nefret bir tarafa, tüm Kürt
ulusuna ve Kürdistan’a karşı intikam naraları atmakla, üstlendikleri görevleri
gönül rahatlığıyla yerine getirmenin rehaveti içinde olduklarını saklamıyorlar.
Bugüne kadar gerçekleştirilmiş ve muhtemelen önümüzdeki süreçte yapılacak olan
saldırılar, uzun vadeli bir projenin ürünüdür. Pkk tarafından dillendirilen,
zaman zaman hayata geçirilen saldırıları, sadece Kürdistan Bölgesel
Yönetimi’nin bürokratik, idari yapısını hedef alan saldırılar olarak
değerlendirirsek, yanılgılara düşmüş oluruz. Pkk tarafından gösterilmiş olan ve
gösterilecek her düşmanca tavır, Kürt ulusunun uluslaşmasını, ulus olma
özelliklerini hedef almaktadır. Şengal, Kerkük’de yürüttükleri faaliyetler,
‘sınır tanımayız’ açıklamaları, son olarak Türk diplomatlara karşı giriştikleri
suikast eylemi, şimdide savaş çığlıkları atmaları ve daha birçok faaliyetleri
Kürt halkının dünya düzeni içinde yer almasını engellemeye yöneliktir. Pkk
saldırılarıyla amaçlananların neler olduğunu anlayabilmek için, KYB’nin
tarihsel yükümlülüklerine değinmenin yararlı olacağı kanısındayım. Bu nedenle
tarihte ulus-devletlerin ortaya çıkışı ve uluslaşma sürecine kısaca değinmekte
yarar var.
Hemen herkesin bildiği üzere, ulus-devlet ilk olarak 1789 devrimiyle
birlikte Fransa’da ortaya çıktı. Ulus-devletler giderek Tüm Avrupa’da
yaygınlaştı, giderek Latin Amerika’da, özellikle de ikinci dünya savaşından
sonra Afrika’da çoğu bağımsızlık savaşları sonucu ortaya çıktı. Feodalizmin yok
oluşuyla birlikte sanayi devrimleri, yani ortak bir pazar etrafında birleşmenin
sosyal koşullarının olgunlaşmasına paralel olarak ulus-devletler ortaya çıktı.
Modern ulus devletlerinin ortaya çıkışı bir çok biçimlerde oldu. Burjuvazinin
doğuşu ve gelişmesi nasıl sancısız, çatışmasız olmamışsa, ulus devletlerinde
kurulması da çatışmasız, hatta bir çok ülkede görüldüğü gibi iç savaşsız
olmamıştır. Uluslaşma süreçleri hiç de tezdüze bir çizgi izlememiştir. Ama şunu
belirtmek zorundayım; Türkiye’de sol kesimin çoğunluğu uluslaşmayı ve modern
ulus-devlet sorununu yanlış kavramıştır; genellikle de ya indirgemeci, ya da
ütopik bir anlayışla ele almıştır. Türkiye’de ulus, uluslaşma sorunlarının ele
alınışında hatalara düşülmesinde rol
oynayan esas neden de, Kürt halkının varlığı olmuştur.
Günümüz koşullarında geçmişin genlere dayalı ve asimilasyona, eritmeye
veya direkt yoketmeye dayalı uluslaşma ve ulus devlet olma anlayışı ağırlıklı
olarak terk edilmiştir. Üniter devletle ulus-devlet arasında farklılıklar var
mı yok mu tartışmasına girmeden, daha çok 1990’lardan itibaren üniter devlet
veya ulus-devlet kavramında önemli değişiklikler olduğunu kabul
etmeliyiz.1930-1940’ların katı ulus-devlet yapıları oldukça gevşemiştir. Artık
demokrasi, demokratik olma neredeyse önkoşul haline gelmiştir. Ama böylesi
önkoşullara rağmen, modern ulus-devletler milliyetçiliği tümden bir tarafa
bırakmamışlardır. Modern ulus-devlet olmalarında belirleyici etken olarak
milliyetçilik halen görürülür; çünkü devlet olmayı bir tarafa bırakmamışlardır.
Ulusal dayanışmanın ve birliğin temel, bağlayıcı etkeni olarak ‘devlet olma’
kabul edilir. Yani milliyetçiliğin temel direği, hatta esas ideolojisi halen
devlettir.
Avrupa da üniter veya ulus-devletlerin ortaya çıkışları irdelenirse bir
çoğunda asimilasyon ve göç ettirme, hatta yok etme yöntemlerinin uygulandığını
görürüz. Günümüzde bile bazı Avrupa ülkeleri asimilasyon yerine ‘entegrasyon’
der. Aslında entegrasyon bütünleşmeyi, tek oluşu içerir. Ama bütünleşmeyi
‘uyum’ olarak ifade ederek bir anlamda çarpıtırlar. Her ulus-devlet ‘tekleştirme’yi
temel almıştır; ama günümüzde , küreselleşme dönemiyle birlikte ‘tekleştirme’ önemli ölçüde aşılmaya
başlanmıştır. Bir çok alanda sağlanan küreselleşmeyle birlikte hukuk alanında
da ciddi evrenselleşme sağlanmıştır. Hukuksal alandaki ilerlemeler,
tekleştirmenin karşıtı, çoğulculuğu temel almaya başlamıştır. Aidiyete dayalı
çatışma ve çelişkilerin önüne bu biçimde geçilmeye çalışılmaktadır. Bu gün bazı
Avrupa ülkelerinde rasist saldırganlıkların tehlikeli boyutlara ulaşmasının bir
nedeni de, çoğulculuğa karşı emen ulus milliyetçiliğinin tekleştirme
politikasında diretmesinden kaynaklanmaktadır. Bu çatışmaların bir ara dönemi,
yani geçiş dönemini kapsadığını söyleyebiliriz. Ekonomik ve sosyal alanlarda ortaya
çıkan veya çıkacak değişiklikler ‘uyum süreci’ diye bir süreci kabul etmez.
İşte bunlar ve bunlara benzer noktalardan hareketle, Kürdistan Bölgesel
Yönetimi’nin uygulamalarını ve bu uygulamaların gelecek açısında oynayacağı
rolü dikkate aldığımızda, PKK ve çıngırdaklarının düşmanlığının nedenleri daha
bir açığa çıkar.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Uygulamaları
KYB
son bir kaç yıldır gerek bulunduğu coğrafyada gerekse de Tüm Ortadoğu’da
siyasal, kültürel, sosyal ve daha bir çok alanda ciddi değişimlere yol açan
kararlar aldı. Aldığı kararları da hızla uygulamaya koydu. Uygulamaya konulan
kararlar, Ortadoğu açısından bugün değilse de yakın ve uzak gelecekte çok ciddi
değişimlerin habercisi niteliğindedir.
Özellikle de, demokrasi, insan hakları ve evrensel hukuk açısından
devrim niteliğindedir. Uygulamalar, küreselleşme döneminin oluşturduğu
toplumsal ilişkiler ağının yönlendirilmesinde temel teşkil etmektedir.
Bilindiği üzere, günümüz koşullarında genlere veya kan bağına dayalı
ulusçuluğun yerini vatandaşlık veya yurttaşlık almıştır. Yani günümüzde
ulusçuluk, vatandaşlık kavramıyla bütünleşmiştir. Nitekim, Kürdistan Bölgesel
Yönetimi de bu temelde hareket etmektedir. Ortadoğu’nun içinde bulunduğu
koşullar dikkate alınırsa, oluşturulan mecliste hemen her azınlığın temsil
edilmesi azımsanacak bir gelişme değildir. Yine tüm azınlıkların kendi
dillerini özgürce kullanabilmesi, hatta eğitim ve öğretim görmesi demokrasi
açısından çok önemlidir. Ayrıca her azınlığın örgütlenme özgürlüğünün
bulunması, siyasal hedeflerde ulusal birliğin sağlanmasında önemli rol oynar.
Yani bunlar ve benzeri uygulamalar, ulusla aşiret veya klan tupluluğu
arasındaki farklılığı ortaya koymaktadır. Buradan varmak istediğimiz nokta;
Kürdistan Bölgesel Yönetimi bugün Kürt ulusçuluğunu temsil ettiği gibi, Kürt
ulusunu ulus yapan dinamikleri geliştirip güçlendirme görevini de yüklenmiş
durumda. Kürdistan yönetimi, küreselleşme dönemine uygun ulusal birliğin
sağlanmasının böylesi demokratik uygulamalardan geçtiğinin bilincindedir.
Kültürel çatının yükseltilmesinde ve ulusal bilincin gelişmesinde önemli rol
oynayan bürokrasiyi bu yönde yapılandırmada önemli başarılar elde ettiği
ortadadır.
Ulusçuluğun
gelişmesinde, ulusu ayakta tutmada ve yığınları yönlendirmede rol oynayan temel
etkenlerden biri de dildir. Ulusal bilincin gelişmesinde belirleyici olan
dildir. Güney Kürdistan’da bu gün Kürtçe hakim dildir; ortak karakterin,
kişiliğin oluşmasında esas rol oynamaktadır. Bu anlamda Kürdistan yönetiminin
demokratik karar ve uygulamalarından kaygı duymaya gerek yoktur. Tam tersi,
Ortadoğu denkleminde Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bir güç olarak yer
almasını sağlayan uygulamalar olarak görülmesi gerekir.
Proto Türk Pkk/Hdp’nin düşmanlığı
İşte tüm bu nedenlerden hareketle Proto Türk Pkk/Hdp’nin Kürdistan
Bölgesel Yönetimine olan düşmanlığı üzerine düşünmeliyiz. Pkk’nin ‘Biz
istediğimiz yere gider ve kalırız, sınır tanımayız’ tehditlerini boşuna
yapmadığını anlamak zorundayız. Pkk ve yan oluşumları Kürt gerçeğine, Kürt
uluslaşmasına karşıdır. Güney Kürdistan’ın bürokratik yapılanması yok edilirse,
Kürt ulusçuluğunu da yok edeceğini çok iyi bilmekte. Pkk yüklendiği böylesi
görevleri yerine getirmenin gayreti içindedir. “Yani Güneyde kurulan yönetim sırtımıza bir hançer gibi
saplanmaya çalışılıyor. Güneyde direnmeye ve savaşmaya karar verdik. Böyle bir
yönetim aynı şekilde Arap dünyasının kuzeyi, Batı İran ve bölgedeki halklar
için de tehdit teşkil etmektedir. Biz bu tehlikeyi durdurabildik.” (75) EL Vasat, Nisan 1998, A Öcalan'ın röportaj
Fazla lafa gerek yok. Yukarıdaki alıntı Proto Türklerin
Kürt düşmanlığını açıklamaya yeter. Güney Kürdistan düşmanlığının önümüzdeki
süreçte daha da alevleneceğini söylersek abartmış olmayız. Prehistorik dönemin
Proto-Türkleri Pkk/Hdp’in akınlarından sonuç alınacağını sanmıyorum.
Baki Karer
19.09.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder