Kanlı Yılbaşı
Yeni yıl, Reina eğlence yerine yapılan silahlı ve bombalı baskınla kana bulandı. Sonuç; 39 ölü 69 yaralı. Çok korkunç, ürkütücü bir tablo. Kolay kolay unutulmayacak bir yılbaşı gecesi yaşamış olduk, hem de koca İstanbul’un göbeğinde.
Eskiden yılbaşı yaklaştığında giyeceğimiz yeni elbiselerimiz üzerine kafa yorardık. Hele komşularla birlikte kurulacak sofra telaşı vardı ki, zamanın nasıl geçtiğini bilmezdik. Saat 24.00’de yaklaştığında herkes, birbirini kucaklayacağı anı dört gözle beklerdi.
Peki şimdi ne oldu? Bu soruya çok yönlü yanıt verilebilinir; hoşgörüsüzlük, ötekileştirme, kimlik arayışı, cemaatleşme, vatandaşlıktan kulluğa doğru bir kırılma, gelir dağılımında eşitsizlik vb. bir çok nedeni sıralayabiliriz. Ama tüm bunlar ve daha bir çok nedenler, bir dizi katliamlar yapmayı haklı kılamaz. Bir ülkede aynı anda bir çok alanda kırılmalar yaşanıyorsa, yönetimi elinde bulunduranlar da düşünmeli. Sorunların üstesinden ‘Susun’ demekle gelinemeyeceğini görmeleri gerekir. Kim, hangi taraf, hangi konuda ne arayışı içinde ise, düşüncelerini açıkça, özgür bir ortamda dile getirmelidir. Sorunların örtülenmediği ortamlar en sağlıklı ortamlardır. Özgür tartışmalar, sağlıklı çözümleri de beraberinde getirir.
Her alanda birbirimize karşı giderek yoğunlaşan tahammülsüzlüğü saymakla bitiremeyiz. Örneğin Diyanet durup dururken toplumsal yapıda ötekileştirmeyi kışkırtacak vaazlar yapmayı neden yeğlemiştir? Bulunduğumuz bölgede acımasız savaşlar varken, farklı kesimlerin yaşam biçimlerini kısıtlamaya yönelik hutbelerin okutulmasını neye yorumlamak gerekir? Hele Türkiye gibi bir ülkede, her kesime İslami yaşam anlayışını dayatmaya kalkışma, zaten çatışmalı bir ortamı daha da kışkırtma değil midir? Yine bir gazetenin sürmanşetten yılbaşı kutlayanlara yönelik tehditte bulunması, bazılarının metropollerde yılbaşı ve Noel kutlamaları aleyhinde bildiri ve broşürler dağıtması, Noel Baba’nın kafasına silahların çekilmesi ve üstelik bu görüntülerin bir propaganda aracı olarak kullanılması, içinden çıkılmaz şiddet sarmalına doğru yol alışımızın işaretleridir. Bu gidişe ‘Yeter artık’ demenin zamanı gelmiştir.
Her şiddet olayından sonra bolca demeçler vermeyle, çözümleyici bir noktaya ulaşamadığımız ortada. Hep dışarısı bizim içimizi karıştırmıyor; kendimiz de içimizi karıştırmak için hiçte az çaba göstermiyoruz. Dışarıdan birileri, Nazilli’nin bilmem ne caddesinde volta atanlara Noel Baba’nın başına silah dayayın demedi. Demek ki, içimizden birileri, bazı güçlerin hedeflerine ulaşmasını sağlayacak ortam hazırlamayı kendine görev edinmiş.
Sokaklarda yılbaşı kutlamaları aleyhine bildiri dağıtanlara ve Noel Baba’nın başına silah dayayanlara bakıldığında, irade sahibi olmadıklarını görmeme mümkün değil. Kapitalist ilişkilerin gelişmişlik düzeyi ile uyuşmayan basitleşmenin açık örneklerini oluşturmakta. Hamasi nutuklarla körleştirilerek sürüleştirilmiş kesimler olduğunu söylersek, daha doğru bir teşhiste bulunmuş oluruz. Geçmişte sekülerizm adına ‘kurtarıcılar’ peşine takılanlar, şimdide İslami değerler adına ‘kurtarıcılar’ aramaya koyulmuş durumda. Her iki tarafın ortak noktası, elit kesimler adına kişilik edinmeden feragat edilmesidir. Geçmişin toplum mühendisliğinden yakınanlar, şimdi farklı bir düzlemde toplum mühendisliği rolünü yüklenmiş durumdalar. Al birini vur ötekine...Ülkemizde bireyin ön plana çıkması, yurttaş düzeyine gelmesi, yani bireyin özne olması için daha çok zamana ihtiyaç var.
Baki Karer
3.01.2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder