4 Kasım 2019 Pazartesi

Ortadoğu’da Oluşan Yeni Dengeler


Ortadoğu’da Oluşan Yeni Dengeler
     ‘Ortadoğu’da oluşan yeni dengeler’ diyorum, ama gelişmelerin bugünkü durumuyla hangi yönde seyredeceği hiçte belli değil. ABD ülkelerle birlikte hareket etmeyi tercih etmeyip, başkasına ait bir örgütü kendine paralı asker yaparak, sahada ciddi alternatifler üretemeyeceğini gösterdi. Bir dönem Nikaragua ve Mozambik’te izlenen stratejinin neredeyse benzeri bugün Suriye’de hayata geçirilmeye çalışılmakta. Örgütlerle işbirliğini temel alan ABD’nin, Bölge’de önemli mevziler kaybedeceğini yıllar önce söylemiştim. Türkiye’nin 9.10.2019’da başlattığı ‘Barış Pınarı’ harekatıyla birlikte, Moskova-Ankara-Şam ve Tahran ittifakının Ortadoğu’da daha bir etkin güç konumuna geldiğini söyleyebiliriz. Ama bu durum, önümüzdeki süreçte ABD’nin yeniden oyun kuramayacağı anlamına gelmez.
    Daha çok Rusya Federasyonu ve ABD arasında yaşanan bölüşüm savaşının en şiddetli yaşandığı alan, geçmişte ağırlıklı olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun egemen olduğu alandır. Özellikle de sıcak çatışmaların yoğun yaşandığı Suriye, Irak ve Lübnan bölgeleridir. Buralarda sıcak çatışmaların yoğun olmasının esas olarak iki nedeni var; bunlardan biri, petrol bölgelerinin ve yollarının kontrol altında tutma çabası. İkincisi, İsrail güvenliğinin uzun vadeli garanti altına alma istemi. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin altında esas olarak bu iki neden yatar.
    BOP ister istemez Avrupa’yı da ilgilendirmektedir. ABD, sadece Rusya Federasyonu’na karşı değil, aynı zamanda Avrupa Birliği’ne ve Çin’e karşı da petrol bölgelerini ve yollarını elde tutmak istemekte. Küreselleşme döneminde de dünya jandarmalığını elden bırakmayacak her imkânı harekete geçirmeye çalışmaktadır. Bir yandan Rusya’ya çeşitli bahanelerle ekonomik ambargolar uygularken, Avrupa ve Çin’e karşı da çok yönlü ticari engeller çıkarmakta. Bunları yaparken, Dünya Ticaret Örgütü’nün kurallarını dahi çiğnemeyi göze alabilmekte.
Amerika Birleşik Devletleri Ne Yapmak İstiyor? 
Büyük Ortadoğu Projesi sadece Irak, Suriye ve Lübnan’ı kapsamıyor; Afganistan, Pakistan, Azerbaycan, Suudi Arabistan’dan Mısır’a kadar ki büyük bir bölgeyi kapsamakta. Elbette buna İran ve Türkiye de dahil. ABD, tüm bu ülkelere yönelik geliştirdiği projelerinde başarılı olup olmayacağı tam bir muamma; yani bir dizi bilinmezliklerle dolu. Bölgesel ve dünya genelinde rol oynayan ülkelerin çıkarlarını bir noktada birleştirme pek o kadar kolay değil. Ayrıca bu projeler, salt askeri güç kullanılarak uygulanma imkanı bulamayacağını hemen herkes kabul eder. Diğer taraftan ABD gücünün sınırsızlığı söz konusu değildir. Küreselleşme döneminin dünya genelinde getirdiği ekonomik ve sosyal koşullar da bir tarafa bırakılamaz. Özellikle de ekonomik ve mali açıdan tüm dünya ülkelerinin birbiriyle olan iç içeliği başlı başına önemli bir faktördür. Çok gerilere gitmeye gerek yok, daha yakın zamanda İran’a ve Venezuela’ya uygulanan ekonomik ambargoların, ne düzeyde işe yarayıp yaramadığı başlı başına tartışma konusudur.
    Amerika Birleşik Devletleri  ilk etapda Irak’ta, Suriye’de ve Lübnan’da mezhebe dayalı yeni bir kaç devlet kurma girişimleri bugün için hemen hemen başarısızlıkla sonuçlanmıştır diyebiliriz. Masa üzerinde hazırlanan projelerin sahada uygulanırlığı, birlikte hareket ettiği güçlerce sorgulanmaya başlanmıştır. Mezhebe dayalı yeni devletlerin bir yandan İran’ın, diğer taraftan Türkiyenin işine yarayacağı ortadadır. Yani yeni sınırların çizilme girişimleri böylesi beklenmedik sonuçlara yol açacağını gören ABD, bugün tam bir bocalama ve ikircimlilik  içine girmiş durumda. Suriye’de Türkiye’nin yürüttüğü askeri harekat karşısında geri çekilişi, sadece NATO üyeliği ile açıklanamaz. Bu durum bize gösteriyor ki, mezhebe dayalı harita değişikliği yerine, halkların, haritayı değiştirmeden yana tavır alması önem kazanıyor. Yani salt dışarıdan zorlamalarla değil, halkların özgür iradeleriyle sınırlarda değişiklik yaratılır. Bugün Ortadoğu’da ulus, halk temelinde iradesini ortaya koyan ve gelecekte ciddi roller üstlenecek esas güçlerden biri, Kürdistan Bölgesel yönetimi’dir.
Ortadoğu genelinde Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve oynadığı rol
    Bugün Sykes-picot’la çizilen sınırlardan memnun olan hemen hemen hiç bir devlet yok gibidir. Ortadoğu’da çoğu devletler şu veya bu nedenle, şu veya bu biçimde değişik zaman dilimlerinde rahatsızlıklarını belli etmiştir. Rahatsızlıklar dile getirilirken her devlet kendine özgü nedenler ileri sürmektedir. Tüm bu tablo içinde, mevcut devletlerden farklı ve bir o kadar da haklı nedenlerle rahatsızlığını dile getiren halk, Kürt halkıdır. Bugün dünyada bağımsız olmayan halklar içinde en fazla nüfusa sahip olan, Kürt halkıdır. Dünyada 40-45 milyon nüfusa sahip olduğu halde devleti olmayan bir ulus yoktur. Bu durum, bir halkın kabul etmediği bu statü nereye kadar devam edecek? Gelinen noktada inkârla, salt şiddet politikasıyla bu statü sürdürülebilinir olmaktan artık çıkmış durumdadır.
    Emperyal ve bölgesel güçlerin dışında bir irade ortaya çıkmıştır; bu irade, Kürt halkıdır. Kürt ulusu artık Ortadoğu’da bir merkez konumuna gelmiştir. Bugünkü koşullarda Kürt halkının iradesini temsil eden güç, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’dir. Bu artık yadsınamaz bir olgudur. Siyasi, askeri ve ekonomik gelişmeler tartışılırken, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni değişken de olsa Bölge’nin güçler dengesi içinde görmemek, geleceğe gözleri kapamaktır. Erbil, bölgede istikrarı, sükuneti sağlamanın mihenk taşıdır. Bölgede dışardan empoze edilen mezhepsel temelde bölünmenin ve dolayısıyla belki de bu yüzyıl boyu sürecek kanlı çatışmaların önünü alacak irade, Kürdistan Bölgesel yönetimi’dir. Bağımsızlık ilan edilsin veya edilmesin bu iradeyi kimse yadsıyamaz.
    Hindistan gibi süper güç olmaya aday ülkelerin varlığına ve Çin’in süper güçler arasına  katılmasına paralel olarak, bölgeler düzeyinde güçlü ülkelerin ortaya çıkması, kafaları karıştırmamalıdır.Yani Ortadoğu’da da devletler düzeyinde birden fazla güç odaklarının ortaya çıkması Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin her alanda geliştireceği politikanın zorlaştırmasını getirmez, tersine manevra alanının genişlemesini sağlar. Önümüzdeki süreçte Kürt aydınları politikacıları anlık gelişmelerin atmosferine kapılmayıp, derinlerden geliştirilen algı operasyonlarını ters yüz edecek somut olgulardan hareket ederlerse, uzun vadeli çıkarlar doğrultusunda çok ileri adımlar atabilirler. Rojava etrafında yaratılan gürültü, hele hele direniş uydurmaları Kürt halkının aklıyla oynamadır. Baştan itibaren Rojava bir algı aracı olarak kullanılmıştır ve halen de bu yönde hareket edilmekte. Hatta bazı çevreler Rojava konusunda ABD’den ve Fransa’dan medet umar hale getirilmiştir. Bağımsızlık referandumuna ‘hayır’ diyenlerin, Rojava sözkonusu olduğunda farklı bir tutum içine girmesinin hiç bir nedeni yoktur. ABD, Rojava’da sadece ve sadece kiralık asker edinmenin gayretini vermiştir. İran’a karşı bir üst olarak kullanmanın çabası içine girmiştir. Bu gerçekler gözönünde bulundurularak politik manevralar içine girilmesinde yarar vardır. Kürt halkına karşı ABD o kadar da masum değildir, çok geçmişlere gitmeye gerek yok, örneğin peşmerge güçlerinin Rojava’ya geçişini engelleyen sadece PKK/YPG değildir, aynı zamanda ABD’dir; Çünkü peşmerge güçlerini paralı asker olarak kullanamayacağını çok iyi biliyordu. Doğru hareket tarzı geliştirebilmek için,  böylesi gelişmeleri süzgeçten geçirmekle mümkündür. Nitekim Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Bağdat ve Rojava’daki gelişmelere mesafeli ve dikkatli yaklaşımı, uluslararası ve bölgesel güçler dengesini çok iyi hesapladığını göstermektedir.
2.11.2019
Baki Karer

Hiç yorum yok: