Yeni Anayasa Çalışmaları
Dönüp dolaşılıp yine başa gelindi. Anayasa
sorunu bir daha gündemde. Herkes birbirini yeni anayasa yapılması önünde engel
olarak görüyor. Tartışmaların, zamanlı zamansız verilen demeçlerin sertliğine
bakılırsa, herkes karşıtına adeta bir Çerkez Hasan arar durumundadır. Bu yolla
politika üretmedeki yetersizlik aşılmaya çalışılmakta. Şu ana kadarki
tartışmalar gösteriyor ki, bu sefer de yakın geçmişte olduğu gibi yeni anayasa
çalışmaları karşılıklı atışmalardan sonra unutulup gidecek. Bu tutum hem
muhalefetin, hem de iktidarın işine gelmekte. Muhalefet iktidar olacak düzeyde
kitlelere güven vermekten uzak. Kitlelere güven vermeden de öte, ana muhalefet
olarak adlandırılan CHP, aslında iktidar olmak istememekte; günümüzde muhalefet
açısından yaşanan sorunun özü, budur. İktidar ise, eski gücünü koruyamamanın
verdiği telaş içinde. Anayasa tartışmaları, her iki kesimin yaşadığı siyasal
tıkanıklıkta kullanılan geçici enstrümandır.
Her şeye rağmen, yeni bir anayasanın
zorunluluk olduğunu kimse inkâr edemez. Cunta anayasasıyla devam etme,
hukuktan, adaletten ve demokrasiden bahsetmeyi ayıplı kılar. Maalesef Türkiye,
yıllardır bu ayıpla yaşamaktadır. Anayasa toplumsal mutabakat metnidir aslında.
Çıkarları farklı olan hemen her kesimin buluştuğu ortak paydadır. Anayasa;
güçler ayrılığını dengeler, toplum adına egemenliğin hukuksal alt yapısını
oluşturur. Elbette bu noktada tartışılması gereken bir başka sorun ortaya çıkar;
devlet. Devlet nedir, neyin organizasyonudur? Kimi veya kimleri temsil eder? Devlet
şiddetin örgütleniş biçimi midir? Tüzel bir
yapı olarak toplumun, bireyin özgürlüğünün korunmasında rol oynar mı? Tüm
bunlar tartışma konularıdır.
Bizde 1808’de Sened-i İttifak’tan bu yana
anayasa yapılmakta; Kanun-i Esasi, 1921, 1924, 1961 ve nihayet 1982 Anayasası. Genelde
anayasalar toplumların keskin altüst oluş anlarında yapılır. Ve yine genelde
toplumların değişik kesitlerinin istek ve talepleri doğrultusunda oluşur. Peki,
Türkiye’de böyle olmuş mudur? Bizde yapılan anayasaların her biri ortaya çıkan
ciddi buhran anlarında yapılmıştır, ama halkın talepleri dikkate alınarak yapılmamıştır.
1808’den bu yana yapılan anayasalar elit bir azınlığın ürünü olarak ortaya
çıkmıştır. Örneğin Kanun-i Esasi, bürokrasinin en üst kesimiyle Jön Türklerin
ortaklaşa oluşturduğu bir anayasadır. Jön Türklerin giderek iktidar olmuş
biçimi İttihat ve Terakki, bugüne kadar yapılan anayasalarda belirleyici rol
oynamıştır. Halen farklı milliyetleri, ulusları, kültürleri kabul etmeyen
saldırgan milliyetçiliğin salvolarıyla karşı karşıya kalıyorsak, bunun esas
nedenlerinden biri, yapılan anayasaların İttihat Terakki anlayışla hazırlanmış
olmasındandır.
Halen İttihatçı anlayışla hareket edildiği içindir ki, 1921 Anayasası’na atıf yapılmakta. ‘Türk’ yerine ‘Türkiye’ kullanıldığı için demokratik anayasa biçiminde lanse edilmekte. Oysa öyle övüldüğü biçimiyle demokratik bir anayasa değildir. 1921 Anayasası toplumsal, bireysel hak ve özgürlüklerin yanından geçmediği gibi, hukukun işlerliğini de garantiye almaz. Ayrıca, yargının bağımsızlığı da temel alınmamıştır. İstiklâl Mahkemeleri bu anayasa döneminde hayata geçirilmiştir. Bu mahkemelerde adalet ve hukuk hiçe sayılmıştır. Bu mahkemeler, verilen kararların sadece nasıl infaz edileceği konusunda karar vermekle yükümlü kılınmıştır. İmralı müritlerinin de şiddetle önerdiği 1921 Anayasası, böylesi özelliklere sahiptir. Özellikle Cumhuriyet döneminde yapılan tüm anayasalarda hükümdarın yerini ‘asli kurucu’ almıştır. Bu nedenle de demokratik olmaktan uzak kalmışlardır. Milliyetçiliğin değiştirilemez hüküm kabul edildiği koşullarda hiçbir biçimde demokratik anayasa yapılamaz. Bu anlamda kimse kimseyi kandırmamalı. Kötüler içinde iyi seçmenin özgürlükle, demokrasiyle alakası yoktur.
Yeni
Anayasa Yapılabilir mi?
Yapılan tartışmalara ve iç siyasette mevcut
mevzilenmeye bakılırsa, yeni anayasa yapmanın önündeki engelleri de görebiliriz.
Her şeyden önce bunun koşulları yoktur. Toplumda bu yönde gelen şiddetli bir
istek de bulunmamakta. Mevcut Anayasa’dan şikâyet var, ama bu şikâyetlerden
kurtulmak için yeterli bir çaba yoktur
Yeni anayasa yapmayı engelleyen en önemli
faktör, Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Bahsettiğim ‘asli unsur’ CHP’dir. Yıllardan
bu yana ‘devleti kuran partiyim’ demesi boşuna değildir. Türkiye’de solu da,
sağı da, milliyetçiliği de rayından çıkaran, istediği istikamette yürüten
ağırlıklı olarak CHP olmuştur. Bugün gücü önemli oranda kırılmış olsa bile,
yine de derin devlete yön veren ‘asli güç’ olma konumundadır. Sağın, özellikle
muhafazakar kesimin dinamikleriyle oynayan, liberali liberal olmaktan çıkaran, milliyetçiliği
saldırganlaştıran ve solu farklı kimliklere karşı şövenist, asimilasyoncu bir
ideoloji ile donatan devletin ‘asli unsur’udur; CHP’nin egemen olduğu ve
yönlendirdiği derin devlettir. Türkiye’de muhafazakarlık salt dine ve giderek
başörtüsü tuzağına takılmıştır. Liberal diye kendini tanımlayan kesim de
bireysel özgürlükleri savunması gerekirken, ‘beka’ ile oyalanmaktadır.
Milliyetçiliği ise çok fazla irdelemeye gerek yok, son tahlilde altı okun bir
parçasıdır. Kendini ‘sol’ diye tanımlayan bazı kesimlerin durumu da, tam
anlamıyla berbat; Kürt/Kürdistan düşmanı olduklarını tartışmaya gerek yok. Ama
buna rağmen, asimilasyonun açtığı tahribatı kullanarak kendilerini meşrulaştırmanın
çabası içindeler. HDP ile birlikte bu duruma destek verenlerin arasında Kürt
olduğunu söyleyenler de vardır. Kürt sorununu girift hale getiren derin
devletin bir başarısı da budur. Bugün sol adına hareket ettiğini iddia eden bazı
kesimler, HDP ile birlikte derin devletin yönetimi altında sorunun ‘çözümünü’
uzun vadeye serpiştirilen imhada görmekteler. Bu politikada PKK/HDP sadece bir
araç olarak kullanılmaktadır. Bu aracı kullanan esas güç CHP’dir. Bu nedenle
CHP, elindeki bu araçları kullanmaya devam ettiği sürece, yeni anayasayı yapma
pek mümkün görünmüyor. Sadece bu kadar değil; CHP kabul etmediği sürece, Kandil’den
Kürt halkına, özellikle de Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne yönelik estirilen
terör ve imha politikasının tümden sona erdirilmesi kolay değildir. CHP son ana
kadar PKK/HDP’yi en azından yan cepte tutma gayretini sürdürmekte. Buna rağmen
Kandil tümüyle etkisiz hale getirilirse, İttihat Terakki anlayışının derin
devlete önderliği sona ermiş olur. Şu anda devlet içinde iki eğilim arasında
kıyasıya bir savaş var. Yeni anayasa tartışmaları bu kavganın sadece bir
parçasıdır. Son dönemde Kemalizm’in tartışmaya açılması tesadüf olamaz. Derin
devlet tarafının 1915-1938 arası süreçte kalmada ısrar etmesi, uzun vadeli
olamayacağı anlamına gelmektedir.
06.03.2021
Baki Karer