Pkk-Öcalan
ve Akıl Hocalarının Uluslararası
Komplosu
15 Şubat 1999’da Şam’dan getirilen Öcalan, İmralı’da misafir edilmeye başlandı. Zaten
Suriye alanına emniyet içinde gönderilmiş ve orada her türlü rahat koşullar
içinde barınması için elden gelen gayret gösterilmişti. Hatta öyle ki, Şam’da
kaldığı evin güvenliği bile yıllarca karanlık mihraklarca sağlanmıştı. On yedi
bin iç infazı kolaylıkla yapmaları bu nedenledir. Bekaa, Lolan ve Cudi’de her
taşın altında, her ağaç kovuğunda bir Kürdün cesedinin bulunması da bunun
içindir. Yani, tek başına Adolf Eichmann
olamazdı.
Öcalan’ın İmralı’ya getirilişi bir anda,
1999’da ortaya çıkmış bir proje değildir; nerede, ne zaman ve olayların
gelişiminin hangi aşamasında nasıl bir tertip içine girileceği ta başından beri
projeleştirilmiş ve planlanmıştır. Olup bitenleri anlık, rasgele gelişmeler
olarak ele alır irdelemeye çalışırsak yanılgılara düşeriz.
Yüzer-gezer yatta emniyet altına alındığı
tarihten itibaren hemen her yıl, ‘uluslararası komploya kurban edildi’
biçiminde yoğun bir propaganda yürütülmekte. Aslı olmayan haber ve yorumlarla
ortam tanınmaz hale getirilerek gerçeklerin ortaya çıkmasının önüne geçilmeye
çalışılmakta. Oysa Öcalan’a uluslararası komplo kurulmamış, tam tersi, Öcalan
ve akıl hocaları uluslararası arenada Kürt halkına karşı komplo kurmuştur. Bu
anlamda Pkk ve Öcalan’ın yaptıklarını ve ortaya çıkan tabloyu tanımlayamazsak,
bugünlerde karanlık güçlerin ayyuka çıkardığı ‘komplo’ hikayelerini
kavrayamayız. Bilindiği gibi Öcalan ve karanlık güçler birlikte kurdukları
komployla, Kürt halkını tüm dünyaya terörle, terörizmle anılır hale getirdi.
Kamplarıyla, cezaevleriyle, dağlarda ve Avrupa şehirlerinde işledikleri
cinayetlerle dünya toplumlarının birçoğunda Kürt halkının haklı taleplerine
karşı duyarsızlık hem yaygınlaştırıldı, hem de derinleştirildi. Öcalan’ın hava
alanları arasında mekik dokumasının asıl nedeni, Kürtler’i terörle bütünleştirmekti. Yıllar
boyu böylesine görevler için yetiştirildiği unutmamalıdır. Ülke ülke
gezdirilmesi bir de bu anlamda önemliydi.
Ülkeye gidemezdi çünkü, uşaklık yaptığı beylerine ihanet edemezdi. Öcalan
yüklendiği görevleri sadece bir emir olarak görmemiş, tek kelimeyle gönüllü
hizmetçi olmuştur. Daha orta okuldan itibaren eğitime alınarak Kürde karşı her
türlü cinayet işleyecek tarzda yetiştirilmiştir. Anlayanlar için sorun o kadar
karmaşık değil; Şam’a postalayanlar, zamanı geldiğinde yüksek güvenlikli
limanda emniyetini sağlamaya devam etmişti. Bu aşamadan itibaren siyasal
iktidarlara müdahale etmenin araçları da değiştirilmeye başlanmıştı.
Hatırlarsak, siyasal iktidarlar yıllar boyu İmralı’nın yanına bile
yaklaştırılmamıştı.
1984’de birçok noktada silahların
patlatılmasının Kürt ve Kürdistan’la uzaktan yakından alakası yoktur. ‘Öcalan
yakalandıktan sonra Pkk değişti’, ‘Öcalan dönüş yaptı’ ve benzeri söylemler,
sadece avuntudan ibarettir. Hakkari’nin, Bitlis’in dağları ne kadar bombalanırsa
Ankara’da sivil siyasete o kadar da ‘balans ayarı’ verilirdi. Derin güçlerin
ekonomiden siyasete ve kültürel yaşama kadar hakim olmaları, yön vermeleri
başka türlü mümkün olamazdı. ‘Düşük yoğunluklu çatışma’ sayesinde hemen her
alanda çok ciddi kurumlaşmalar ortaya çıkarıldı. Öte yandan, kısa sürede bu
derece sermaye birikimi de sağlanamazdı. Cumartesi ve Pazar’ı olmayan, 14-15
saat çalıştırılmaya boyun eğmiş bir kitle yaratıldı. İtiraz edenin başına
‘vatan, millet, Sakarya’ söylemiyle vuruldu. Sadece Kürdün değil, Türkün de
başına vuruldu bu süreçte. Ortaya çıkan eciş bücüş devasa şehirleşme
koşullarında kaderine şükreden toplumsal yapı inşa edildi. Böylece ırmağın
akışında mutluluğunu ifade eden değil, ölen Türkiye yaratıldı.
Aslında PKK ve Öcalan olayı irdelenirken
salt siyasal değerlendirmelerle yetinmemek gerekir. Yüz yıllık süreç dikkate
alınarak Pkk aracılığıyla demografik yapı tahrip edilip, Kürt nüfusu üzerinde
oynandı. Ekonomik durum ve üretim kapasitesi dikkate alınarak bir nevi optimum nüfus
değerlendirilmesine gidildi. Bir de bu açıdan gelişmelere bakılmalı;
istatistiklere dayanarak olup bitenler açığa çıkartılmalı. İşte tüm bunlar, Pkk ve derin güçlerin Kürt
halkına karşı kurdukları komplolardır.
Küreselleşme koşullarında ise, Pkk/Hdp’ye
gerek kalmamıştır. Önümüzdeki süreçte adım adım yok etme sürecine girilmiştir.
Ortadoğu’da bölgesel ve küresel oyun kurucuların mevzilenişlerine bakıldığında,
Pkk/Hdp’nin getirildikleri noktada tutulmaları artık mümkün değildir. Türkiye
genel bir temizlik hareketine girişmek zorundadır. Ayrıca, Türkiye yeni
sisteme, yarı başkanlığa geçmiş durumdadır. Geçmişten devralınan Pkk/Hdp
piyonlarıyla oynama, kurumlaştırılmak istenen yeni sistemin bünyesiyle uyum
sağlamamaktadır. Sermaye ve burjuvalaşmanın geldiği aşama, sorunun bir başka
boyutudur.
15.02.2021
Baki Karer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder