21 Kasım 2020 Cumartesi

 

HİZMETÇİLİĞİN BELGESİ

Eski ülkücünün örgütü için çizdiği strateji ve taktikleri biraz daha derli toplu olarak bir kez daha yayınlamasında fayda görüyorum. Özellikle Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne karşı son aylarda PKK/HDP’nin saldırılarının rastgele yapılmadığını anlamak için, çok önceden çizilen bu yol haritasını okumak ve enine boyuna irdelemek gerekir.

Çizilen bu yol haritasını yayınlamamın bir nedeni de, Kandil’de, G. Kürdistan’da ve HDP içinde bu metnin sadeleştirilmiş, düzenlenmiş biçiminin ders broşürü olarak okutulmasıdır. Ve en önemlisi de, burada çizilen strateji ve taktiğin, ittifak yaptıkları herkese kabul ettirmeleridir. PKK/HDP’nin ittifak yaptığı herkese aşağıdaki yol haritasının kabul edilmesini şart koşmaları ve de kabul ettirmeleri hiçte şaşırtıcı değil artık.

Metin oldukça uzun. Okunması elbette zaman almakta. Ama Kürt ulusunun karşı karşıya kaldığı tehlikenin boyutlarını daha iyi anlamak için, bu metnin sabırla okunması gerekir. Tüm Kürt halkı, özellikle de Kürdistan Bölgesel Yönetimi, yeni bir İttihat ve Terakki hareketiyle karşı karşıya olduğunu bu metinde görecektir.

Ayrıca, kapı kapı dolaşıp sabah kahvaltısı yapma isteğinin durup dururken ortaya çıkmadığını, basit bir arsızlık olarak görülmemesi gerektiğini kavramakta gecikmemeliyiz.

20.11.2020

Baki Karer

*******

 

Hiçbir milliyetçi Türk kendini benden daha iyi Türk saymasın!

    Cünkü ben elimdeki gücü biliyorum. Bu, müthiş bir güçtür. Bu gücü İngiltere 200 yıldır ele geçirmek istiyor. ABD, İran, Rusya, hepsi bunun peşindedir. Tamam,

benim biraz zararım oldu ama onun kat kat üzerinde kazandıracak imkânım var. Neden bunu görmeyeceksiniz ki?.. Ben büyük kazandıracağım. 20-30 milyon,

çevre ülkelerdekiler, çeşitli azınlıklar ve Türkmenler de var, yani bütün Kürtleri,

Türkiye’nin hizmetine sokacağım. Bu sayının içinde Azeriler de var. Bu kaldıraçlarla Türkiye’yi ayağa kaldırırız. Suriye’deki Kürtleri kazanmak dev gibi iştir. Benim verdiğim savaşı siz bilemezsiniz. Suriye’de kuzeyde binlerce Kürt vardır. 300-400 tutuklu vardır, bunların kazanılması dev gibi iştir. Üzerlerindeki baskı müthiştir. Ben orada sırat köprüsünde gibiydim. Burada rahat uyuyorum. Orada bir gün bile rahat uyuyamadım. Bu durum İran için de geçerlidir. Kardeşim Osman’ı (Öcalan) “İsfahan’a götüreceğiz” dediler, şiddetle karşı çıktım. Bu, Yavuz Sultan Selim dönemine benziyor. O zamandaki beylikler savaşına benziyor. Ben o zamanki Türk tarafı gibiyim. Eğer Kürtlerin Osmanlı ile ittifakı olmasaydı imparatorluk oluşamazdı. Toroslar’ın öbür tarafı Yavuz’dan önce yoktu. Şimdide aynısı yaşanıyor. Eğer biz Kürt olayını Türkiye’ye sağlam bağlayamazsak, Orta Asya yolu da kapanacaktır.

Şu anda Ermeniler ile İran ittifak içindedir. Rusya da dev gibi geliyor. Bunu yaparsak Türkiye’ye karşı Ermeni-İran-Rusya ittifakının yolu kesilecektir. Çünkü biz yapmaz isek Kürt şeyini bunlar direkt kullanacaklardır. Ben tercihimi Türkiye’den yana yaparken büyük planladım. Bana göre bu yapacağımız, devletin en ciddi, en akıllı hamlesidir. 27 Mayıs’tan 1908’den bile daha önemli bir adımdır. Türkiye’ye en büyük hizmeti yapacak ve tarihi bir yaklaşımdır. Emrinize gireceğiz

Şu anda her şey hazırdır. Şimdi en ideal duruma gelebiliriz. Bana benim buraya gelişim ile Batı, Rusya, İran panik durumuna girmiştir. Devletin direkt olarak bir şey yapmasına gerek yok, biz taşeronuz. Bunlarla yani, Kafkasya’dan Suriye’ye

bütün güçle Türkiye’nin emrine gireceğiz, vereceğiz. Ve müthiş olacak, bunu küçümsemeyin. Bu, Türkiye’yi müthiş büyütecek. Büyüyen Türkiye’den de herkes kazanır. Buna neden kimse karşı çıksın ki...En büyük hizmet tutkusu bendedir. Çatışmalar ve eylemlerle ilgili bin kat acılar içindeyim. Ben bu ülkeye hizmet nasıl yapılır onu göstereceğim. Başka ne yapayım? Ben eylemlere yüzde doksan karşı idim. En büyük hizmet tutkusu bendedir. “Bunca yıl sonra geldin, bunları söylüyorsun, nasıl yüzün tutuyor” diyebilirsiniz.

Dünyadaki en büyük işleri taşeronlar yapar. Şimdiye kadar nasıl onlar Türkiye’yi bu noktalarda zorladılarsa yüz yıldır, iki yüz yıldır bunu yaptılarsa, şimdi her şey tersine dönecek. Şimdi bir defa Türkiye buralarda bölgeyi kontrol altına alacak. O zaman göreceğiz ki, İngiltere bitti. ABD ikinci plana düşecek. Onun için diyorum, Türkiye’ye büyük kazandıracağız diye. Bakacaksınız, Suriye mahvoldu, İran öyle; ben tanıyorum, oralardaki durumları çok iyi biliyorum. Bunu planlamamız lazım.

Ben fazla bir şey istemiyorum. Sınırlı çalışma araçları istiyorum. Bu, direkt devletin yapacağından çok daha kolay ve önemlidir. Çünkü bazı şeyleri direkt devlet

olarak yapmak olmaz. Ve zordur. Biliyorsunuz, ABD dev dünya gücüdür ama o bile taşeron kullanır. Dünyada en büyük işleri bunlar yapar. ABD ve İngiltere dünya çapında yapar. Bu gerçekçidir de. Hayali mayali bir şeyden bahsetmiyorum. Hazırdır bu güç. Bunların hazırlanması destansı bir savaş ister.

Hizmetimi çocukluğumdan beri kanıtlarım Ben tekrar söylüyorum, Atatürk’ün üzerinde yoğunlaşıyorum. Demokratik Cumhuriyet, Atatürk’ün en önemli amaçlarından biridir. Ve bu çizginin en büyük militanlarından birisi benim. Ben bu devlete büyük güç ile en iyi ön safta çalışacak biriyim. Bunu da sizlere çocukluğumdan beri kanıtlayabilirim. Milyonlarca insanı ilaç gibi kullanacağız. Şu koşullarda bunu söylememin ne kadar değeri olduğunu bilmiyorum ama ben bu değilim, Apo bu değil. İş yapacağım, hizmetim olacak. Milyonlarca insanın gücünü ilaç gibi kullanacağız diyorum tekrar, yani katacağım. Türkiye’yi daraltan her şey tam tersine dönüştürülecek. Bunu yapmak az bir hizmet değil. Bu, yalnız benim zora soktuğum yönleri düzeltmeyecek.

75 yıl öncesinden daha güçlü bir Türkiye katkısı yapacağım. Onları düzelteceğim. ‘Dur, gel şerefinle otur’ deseydiniz

Ama tarihte de bunlar çok olur biliyorsunuz, benim en büyük ızdırabım bu. Ben şimdi mi bunu söylüyorum, hayır; Ortadoğu’da iken de bunları yaşadım.

İnanılmaz acılar içinde idi diyorum. Bir kişi el uzatsa da “Dur, gel şerefinle otur” dese idi ama olmadı. Şimdi diyorum; bu imkân dilerim doğar ve gerçekten bu ülkeye

hizmet nasıl yapılır onu göstereceğim. Başka ben ne yapayım, yani eylem deyip geçmeyin; kan döküldükten sonra insan kendini şaşırır. Ayakta durmak bile mucizedir. Artık bitmelidir. Kritik şeyler boyumu çok aştı.

Amacı aşan şeyler çok olmuştur. 84 de öyledir. (İlk eylemleri kastediyor.)Devletin uzatacağı en ufak bir eli nasıl tutmak istediğimi bilemezsiniz. Türkiye ölçülerine göre hiçbir devrimci bunu yapamaz. Hemen “işbirlikçi” derler, “Uzlaşıp teslim oldu” derler. Ama ben yaptım. Yani ben dünyanın en şey devletleriyle her şeyi arayacağım, Türkiye’yle aramayacağım; bu olur mu! Kritik şeyler boyumu çok aştı. Ama tüm eylemler de

benim adıma yapıldı. Ama ben bu değilim diyorum. İğne ucu kadar hizmetim olursa...Ben Türkiye ile olmaya karar verdikten sonra bu, bütün komşulara da kazandıracaktır.

Türkiye ile kazanmak, aslında insanlıkla beraber kazanmaktır. İğne ucu kadar hizmetim olursa ne mutlu bana. Bu, Türkiye’ye bir Türkiye daha katacaktır. Bu

sözü şimdi burada veriyorum. Sözümün kanıtlanması adım adım olacaktır. Hizmetimin karşılığında rütbe istemiyorum. Gönlünüzün dilediği gibi, çıkarların elverdiği gibi olmadı ise o zaman sorumluluğu ben kabul ediyorum. Başarısız olursam her şeyi kabul ediyorum. Burada öyle basit kendini kurtarma hesapları için yapmıyorum. Bu, bir ülkü ve kimsenin yapamadığı kadar yapacağım diyorum.

Göreceksiniz, hiçbir şey istemiyorum. Rütbe, şu bu istemiyorum, sadece çalışma imkânı istiyorum. En etkili, dışarıda “Bravo Türkiye” tabirini ispatlamadıysam her şeye varım. Tüm komşuları “Türkiye

örnek ülkedir” noktasına getirmediysem; Türkiye’nin hem saygısını hem korkusunu geliştirmezsem ve istenildiği zaman tekrar söylüyorum, orayı büyük bir ekonomik kazanca dönüştürmezsem; cıvıl cıvıl insanların kaynaştığı, emek üretkenliği içinde koştuğu, bırakın silah, sürekli türkülerin söylendiği bir alan getirmezsem yine ben sorumluyum.

Bütün Türkiye içinde en büyük bayramı bu temelde sağlamadıkça yine ben sorumluyum. Makam, rütbe istemiyorum, yani bana işaret edin "Şu ülkede şu tehlike var" diye; benim için çocuk oyuncağıdır. Ortadoğu'da, Avrupa'da hangi ülke olursa olsun Rusya da dahil nerede olursa olsun fark etmez. Bakın o zaman görün dünya nasıl idare edilir. Hayaller ne kadar büyükse çalışma da o kadar büyük olur. Bunu yaparken öyle çok büyük makam, rütbe, çıkar filan da istemeyeceğim. Tek isteğim şunu deyin: "Apo iyi çalış, görevini iyi becer!" Bunun bazı küçük olanaklarını isteyeceğim. Eğer devletin bütün varını yoğunu dökerek kazanmak istediği sonuçtan birkaç kat daha fazlasını kazandırmadıysam verin hükmümü, hiç

tereddüdüm yok. Beni ciddiye alınız. Bakın ilkokul sıralarında cami hocası vardı köyde. Ben hep onun arkasına geçip namaz kılardım. Bana dedi ki, "Sen böyle

gidersen uçarsın, yani evliya olursun". Babam da bana "Oğlum, senin alnında fetih yazıyor, sen tuttuğun her işi

başarırsın" derdi. 'Gel şunu yap' deyin, bu benim için emirdir.

Birçok solcu güya özgürlük, birçok sağcı güya devleti kurtarmak adına devleti en zor konuma düşürmediler mi? Ben bunları geç de olsa gördüm. Ben basit bir çıkarcılık peşinde değilim. Ama size baktım; "Kendi devleti için böyle çalışan, kendi devletinin amacına bu kadar bağlanmış bir insan bende ancak hayranlık uyandırır" dedim. Çünkü doğrusunu söylüyor, doğrusunu düşünüyor; bu durumunuz bende saygı uyandırıyor. "Gel" diyorsunuz "şurada şunu yap"; bu benim için emir diyorum, yapmam gereken budur, diyorum. Devlet bana hizmet imkânı versin. Burada ben oyun oynamıyorum. Eğer devlet bana hizmet imkânı verirse, çok açık söylüyorum inanılmaz gelişmeler ortaya çıkacak. Yani doğudaki halkın Cumhuriyetin taze bir kanı haline getirilmesine çalışacağım. Beğenmediyseniz, beğenmezseniz bunu ne yaparsanız yapın diyorum. Bu durum üzerine iş gerçek bir görev yapmaktır. Hukuki durum ne kadar ağır olursa olsun ben hizmet edeceğim. Benim arzum budur. On yedi yıldır iki kelime öğrenmedim, hep bu göreve hazırlıklı olmak için. (Suriye'de yaşadığı yıllarda Arapça öğrenmemesini kastediyor.) Böyle bir çalışma imkânından kopmamak için böyle yaptım diyorum. Mesele, bir işi güzel sonuçlandırmak değil midir! Buna yardımcı olun diyorum.

Devletin akıllı bir eri gibi çalışacağım. Şimdi bu noktada ben tekrar rica ediyorum, ben devletin bir eri gibi, oldukça akıllı bir eri gibi çalışacağım. Bu düşmanlık en fazla bana ve devlete yapılmıştır. Ben neden devletin bir eri olmayacağım! Böyle olmaması akıl kârımı dır! Her şey çok açık ortadadır. Oyun her yerde oynanmıştır, Avrupa'da oynanmıştır, Yunanistan da başı çekmiştir. Neden; çünkü "Sen bizim işimiz için kullanılacağın kadar kullanıldın, artık Türkiye ile anlaşmaya başladın, anlaşıyorsun; biz seni mahvedeceğiz" diyorlar.

Buraya gelmeden önce de durum böyle idi, dünyanın her yerinde böyle idi. "Sen artık bizim için tehlikelisin" diyorlardı. Neden "çünkü Türkiye ile anlaşmaya çalışıyorsun". Şimdi işin özünün bu olduğu bence net. Tonlarca örgüt var, içimizde kişiler var; ben onların önünde engelim. Çünkü onlar yaşamak ve güçlenmek istiyorlar. Birçok şeye el koymak istiyorlar.

Ben zaten devletin yanındayım artık, ben zaten devletin bir eriyim. Bu devletin zaten iyiliği için çalışacağım.

Yunanistan bize de TİKKO'ya da eylem yaptırdı. Bir yığın sahte milliyetçilik var. Bir yığın devlet ve yeni örgüt var. Bunlar elbette ki beni engellemeye çalışacaklar ama olacaklar yalnız bana olmayacak. Ben, bu konuşmayı çok önemli buluyorum. Bunlar bana göre 93'ten beri Türkiye ile beni dengesiz bir biçimde çatıştıra çatıştıra, birbirimizle vuruştura vuruştura bu noktaya getirdiler.

Yunanistan da sonunda ölümcül şeyi vurdu ki, her şey nettir bu konuda. Dikkat edelim, ben şunu söyleyeceğim, yani lanet gelsin hepsine. O eylemler falan hepYunan kaynaklıdır. TİKKO'ya da bizim bazılarına da yaptırdı, yaptırıyor. Onlar hep Yunan işi. Şimdi bunları çok dikkate alalım. Ama şimdi bu durumda ben gidersem ne olur biliyor musunuz, Türkiye 84 süreci ile birlikte ne yaşadı ise 2000'li yıllara yayılacak, kırk türlü şey, Avrupa'da, kırsalda, doğuda falan; ayrıca Rusya'sından, güneyinden her tarafından karmakarışık edilecektir.

Bana 6 ay verin örgütü halledeyim Ben büyük çalışırım. Korkunç büyük çalışırım. Bütün örgüt tektir. Merkez Konseyi, silahlı olanlar da dahil, bakın bir altı ay verin, ben hallederim. Gerçi onlar biraz ütopiktirler ama hallederim. Ondan sonra beni ne yaparsanız yapın, yani öyle fazla bir ödül mödül istemiyorum ama güzel bir şey yapmak istiyorum. Gerçek kişiliğimi bu yönde ortaya koymak istiyorum.

Bendeki hizmet aşkını görün Hem toprak, hem de vatan ve cumhuriyet açısından bendeki hizmet aşkını, bendeki tutkuyu görmemek büyük hata olur. Yani bu ülkeye sınırsız hizmet şeyimi görememek büyük hata olur. Tekrar söylüyorum çok yaşayıp yaşamamam umurumda

değil ama bir hizmet şeyi diyorum, yani Cumhuriyet içinde birlik mi istersiniz, vatanın güzelliğinin paylaşılmasını mı istersiniz, buna katkımı görmeden gidersem bu, bana en büyük ceza olur.

Kürtçülük konusunu halledeceğim

(Demokrat Parti döneminden bahsediyor)

O dönemde demokratlık da sahtedir. Kürtçülük o dönemde müthiş gelişti. Bunlar demagogdurlar ve bu, Türkiye'yi yakmıştır. İleride biraz ortam bahşedilirse bu konuda çok çalışacağım ve açacağım. Demokrasi üzerine benim yapabileceğim çok şey var. Bu Kürtçülük konusunu halledeceğim. Türkiye resmen yenilenecek.

Bizimkiler devlete uzak düştü halletmeliyiz çünkü diyorum doğruyu söylüyor. Bu beni rahatlatıyor, yarın haydi ipe asmaya götürüyorsun ben yine rahat giderim, çünkü devlettir derim. Bizim toplum, bizim arkadaşlar devleti ile çok uzak düşmüş; şimdi bunu hemen halletmeliyiz.

Devletin adamı olmak çok büyük olaydır Devlet adına çalışmamın nasıl büyük sergileneceğini hep beraber göreceğiz.

Yani bir isyanı bu kadar geliştirebilen birisi devletle oldu mu onu da ne kadar geliştirebileceğini bilir. Devleti doğru tanımak çok büyük bir olaydır. Devletin adamı olmak da çok büyük bir olaydır. Çok iyi biliyorsunuz ki Türkiye'de devleti çok az insan tanır. Türkiye devletini çok az insan tanıyor.

Şahsınıza şunun için de saygı duyuyorum, yani insan bir devlet ciddiyetini görüyor. Rafine yani süzülmüş devlet çok önemlidir ama biliyorsunuz sol isyancılık, sağ isyancılık her şeyi mahvetti. Cehalet tabii, şimdi bunu kesinlikle aşmalıyız.

Mimar gibi bağlayacağım çok güzel bağlayacağım, yani şimdi biz devletle büyüyen insanlarız. Büyük bir arzu içindeyim. Şu anda milyonlarca insanı bağlayabilirim bu

devlete. Mimar gibi bağlayacağım, çok güzel bağlayacağım, zaten çirkin işi sevmem diyorum.

Şimdi hizmet isteğim o kadar büyük ki, parlamentoya yaptırılamayacak işleri yaptırabilirim. Hem de iki üç katını yapabilirim. Para harcatmadan yaptırabilirim. Ve

Kürt olayında beş on ülkeye tonlarca istihbarat, para vs. ile dev şeylerin yapamadığını, tek başıma ve kuruş masraf ettirmeden ben yürüteceğim. Emin olun, bunları yaşayacağız. Bunlar az önemli değildir.

Çevre ülkelerdeki Kürt denilen şeyleri de çekeceğiz Devletle o çizgide bütünleşmek benim için gurur vericidir. Açık söyleyeyim, demokratik temelde çok sağlam bir ayak oluşuyor.

Tekrar söyleyeyim, tüm çevre ülkelerdeki Kürt denilen şeyleri de çekeceğiz. Bunu bildikleri için çok dikkatli olmalıyız. Yarın çok kısa bir süre sonra tekrar başlayacak. Bu Suriye ayağı üzerinde İsrail seçimlerinden sonra önemli gelişmeler ortaya çıkacak. Var gücüyle Kürt kartını oynayacaklar. En büyük hizmeti yapacağım. Bu devlete halen en büyük hizmeti yapabileceğim inancı bende çok güçlüdür. Bu kadar insanı derinden devlet gücü haline getirmek dev gibi bir olaydır. İmparatorluk ayarında bir güç yaratacağım.

Bu, benim gibi bin tanesinden daha değerlidir. Buna iyi çalışmak gerekiyor, neden işte aydınlarımıza bakın, hepsi de devletin temeline köküne vurmuyor mu?

Bütün örgütü aşıp devletle koşarım. Devlet haklı olarak benim arz ettiğim tehlikeyi biliyor. Ben bunda devleti suçlamıyorum. Ne kadar tehlikeli bir konum arz ettiğimi ben de biliyorum. Ama aynı şekilde bunu fark ettiğim için dönüş yapmak istiyorum. Kaç defa bunu söylemiştim, bir güvence istiyordum aslında; çünkü o 93'ten sonraki şey dehşet verici idi. Yani çıkmazda kalmıştım. Ama can havli ile de büyük çalışıp mücadele ettim. Yaşatmak için oldukça çalıştım, bunu inkâr etmiyorum, ama bir an önce bütün örgütü de aşarak devlete her an koşmaya hazır bir pozisyon arz ettim. Çok önemli bir örgüte diyeceğim; önce gel devletini tanı, devletini tanımadan sen onun nesine karşı çıkıyorsun, deli misin, bir defa hata yaptık, bir daha yapmayalım.

Şiddeti bitirip, örgütü tasfiye edeceğiz. Bu işe temelde çok katkımız olacak; çünkü temelde şiddetten uzaklaşma kararı büyük bir karardır. Siz de söylüyorsunuz, en temel şart terörden uzaklaşmak değil midir? Sonrasında örgütün tasfiyesi gelecek, zaten şiddet bitti mi ortada örgüt kalmaz. Yani yasaya uyuyoruz, uyacağız, bunu önemle bilmeniz gerekir. Anlayış düzeyini düzeltiyoruz, örgütlenmesini dağıtıyoruz, zaten bu böyle olur. Yani tek

tek bir itirafçı bir örgütü dağıtamaz. Tümüyle silahsızlatacağım, tümüyle şiddete dayalı örgüt mantığı yıkılacak. Bu da dev gibi bir uygulama olacak.

Öğretmen gibi dediklerinizin gereğini yapıyorum

Dikkat ederseniz sizin dediklerinizin, yani bir öğretmen gibi dediklerinizin gereğini yapıyorum. Ve bu ayıp bir şey de değildir. Bu erdemdir. Devletin büyük bir tecrübesini dile getirenden öğrenmek erdemdir. Ben bunu  

öğrendim. Yani karşımdaki soruşturmacıdır falan demedim. Karşımdaki bir öğretmendir dedim ve dağlar kadar öğrendim. Yarın örgüte işte devlet budur diyeceğim. Yani daha önce söyledim; bir gün gösteririm isterseniz size ben PKK'lılarla nasıl savaştım. Eğer devletten daha fazla savaşmadıysam görün, kanıtlayacağım size bunu.

Cemil Bayık, Duran Kalkan korkunç Adamlardır PKK 93'lerden beri parsellenmeye çalışıldı. Ben çok şiddetli mücadele yürüttüm. Bu, içeride Şemdin çetesine karşı

olduğu gibi o aydın karakterli arkadaşlara da devletlerin oynama şeyini göz önüne getirdim. Ben diyorum ki PKK'nın bütünlüğünü sağlamayı küçük bir olay gibi görmeyiniz. Bunun üzerinde dünya güçleri oynamaya çalışıyorlar. Ve hepsi de Türkiye'yi denetleme, barajlama çabasıdır.

Bunu bir an önce çözüme doğru götürelim derken bunu kastediyorum. Kimsenin ferdi olarak ses çıkaramamasının sebebi işte bu şiddetli mücadelemdir. Bir Cuma'ya (Cemil Bayık), bir Botan'a karşı, bir bizim Osman'a karşı, bir Ebu Bekir'e karşı, Ali Haydar Kaytan'a karşı, bir Duran'a, Duran Kalkan'a karşı yürüttüğüm mücadeleyi küçümsememek lazım. Korkunç adamlardır.

Bayık fazla politik değil, parmaklarında oynatırlar. Şimdi bunların can alıcı özellikleri şudur. Yalnız Osman'ın (Öcalan) değil, bütün merkezin. Eğer gerçekten ben olmasam, örgütü terk edebilirler. Geçmişte de böyle bazı isimler çıkmıştı, mesela Şemdin'e herkes ikinci adam, şöyle böyle dedi, biliyorsunuz kendi ailesini bile etkileyemedi. Bu Ferhat için de geçerlidir, sıfırdırlar hepsi ben ortalıkta olmasam işte onun için söylüyorum; benim ismimi kullanacaklar,

biz Apo'nun kardeşiyiz veya ikinci, üçüncü adamız falan diyecekler. Cuma (Cemil Bayık) bana göre yani fazla politik değil, parmaklarında oynatırlar, arkında bile olmaz. Mirasımı Bayık'a kullandırtırlar. Bu Kani için de geçerlidir. Benim mirasımın dörtte üçünü Cuma'ya (Cemil Bayık) kullandırırlar. Kardeşim diye Ferhat'a bir kısmını kullandırtabilirler, şuna buna elli tane adam var. İşte tehlike buradadır. Bizim hassasiyetimizin en önemli kısmı burada. Şimdi bu hassasiyet o kadar önemli ki, İngiltere dedim ya dünya kadar yatırım yapıyor, Yunanistan bu hassasiyeti bildiği için beni imha sürecine yatırdı. Neden; çünkü ben yirmi yıldır kilitlemişim.

Nerede ise ayağımı kaydırıyorlardı. Ben Suriye'de iken biliniz ki 85'ten beri benden kurtulmaya çalışıyorlardı. Ben Suriye'de benden sonra oynayabilecekleri tek bir adam bırakmamaya dikkat ettim. Hatta Kesire'nin Aleviliğinden bilmem Dursun Karataş filan hep oynadılar. Onlar dediler ki işte biz Aleviyiz solcuyuz, Apo Sünnidir, işte o zaman Cemil Esat ile dirsek temasına girdim; çünkü nerede ise ayağımı kaydırıyorlardı. İşte o zaman tedbirimi aldım. Mesela bu Mehmet Şener vardı. Geldi, Kamışlı'da bunu askeri lojmanlara aldılar hemen, bana ise son günüme kadar tek bir şey yapmadılar, Suriye alternatif bulamadığı için bana

mecbur kaldı.

Alternatiflerin hepsini tasfiye ettim. Daha doğrusu ben alternatiflerin hepsini etkisizleştirdiğim için böyle oldu. Ama çok intikamcılardır. Halen sorgusuz sualsiz birçok kişi içeridedir. İşte Mehmet Şener'i benim yerime koyacaklardı, beni öldüreceklerdi. Benim Suriye'de ayakta kalmam işin küçük bir kısmıdır.

Avrupa'da veya Rusya'da aldığım tedbirler de böyledir. Ferhat (Osman Öcalan) konusunda İran gerçekten 90'lardan beri onu kullanmak istiyor. Yani çok büyük bir

kardeş savaşı yürütüldü, bunu belki küçük veya komik bulabilirsiniz ama önemli bir anlamı var. Osmanlı İran savaşlarındaki gibi düşünün, ona benzer bir durum yaşanıyor aslında. Ama halen kontrolün ezici bir çoğunluğu bendedir.

Avrupa'daki PKK'lılar...

Avrupa'nın amaçlarına engel ben idim. Bu bana yer bulamamalarından ötürü falan değil. İsteseler idi İskandinavya'da, İzlanda'da yer bulabilirlerdi. Ama ekonomik ve politik çıkarları açısından kullanacakları bir pozisyon bulamadılar. Onu çok iyi biliyorlar. Mantalitem, görüşüm, tipim kesinlikle Avrupa'ya göre değildir. Binlerce PKK'lı var. Yüzlerce ilişki kurdukları insan var. Hepsinin de PKK'lı olduğunu biliyorlar. Canı ciğeri gibi bakıyorlar. Özel olarak kendileri gibi yetiştiriyorlar. Mesela bir Alman mantık yapısına göre yetiştirilen yüzlercesi var. Aynı şekilde İngiliz, Fransız yapısına göre var. Hepsini de destekliyorlar. Ama bana gelince yok.

Tutmuyor, kimliğimiz, kültürümüz uymuyor. PKK ile savaştım PKK ile savaşmak demek, PKK'nın merkezi ile savaşmak demek, devleti anlamayanlarla savaşmak demektir. PKK'nın bu militan, ne yaptığını bilmeyen çılgınca şeyleri var; ben Şemdin için kırk defa söyledim, çingeneye paşalık vermişler önce babasını asmış. Şunun için bunları söylüyorum, devlet de savaştı tabii ama ben de PKK ile savaştım. Ve şimdi benim yapacaklarım var, milyonlar var, Mecnun gibi tapıyorlar. İşte Yunan numarasının özü buna dayanıyor. İnsanları yüz yıl daha Türkiye'ye karşı kullanmak için korkunç hazırlık yapıyorlar. Şehit ailelerinin acısını paylaşıyorum. Onlara diyeceğim ki; "Değerli ve saygıdeğer şehit aileleri sizlere karşı gerçekten çok zorlanmamla birlikte her şeyden önce bütün acılarınızı yürekten paylaşıyorum, kaybettiğiniz değerlerin acısını en az sizin kadar hissediyorum, sizden büyük özür diliyorum" diyeceğim. Onlara kardeşlik zamanıdır diyeceğim. Gerçek düşmanı bir de unutmayalım diyeceğim. Gerçek düşman pusuda bizim

birbirimize girmemizi bekliyor. Daha fazla kan dökülmesini bekliyor. Buna fırsat vermeyelim. Kürtler için anayasal hakları istemenin anlamı yok Bu kilit kavramlardan bir tanesidir. Yani bir soy devleti değil, ırk devleti değil, yurttaşlık, vatandaşlık devleti. Bu kilit anlamda bir faktördür. Bir de asli kurucu faktörü önemlidir. Ben şimdi düşünüyorum son günlerde "neden siyasal haklar istemenin anlamı yoktur". Çünkü siyasal haklar zaten Anayasa'da güvence altına alınmıştır. Bu haklar kullanılmıyorsa suç rejimde değildir, partilerin yapısındadır, liderliklerdedir. Yani şunu söylüyorum,

Kürtler için anayasal hakları istemenin ne anlamı vardır. İstenecek hak zaten siyasaldır ve zaten vardır. Kürtler Türkiye'de azınlık değil Zaten vatandaşlık hakkı var. Kürtler, Türkiye'de bir azınlık değil ki, mesela Suriye'de parti kuramaz, hatta oy kullanamaz, vatandaş bile değildir. Diğer yerlerde de benzer durumlar vardır. Ama

burada (Türkiye'de) sonuna kadar vatandaştır ve vatandaşlık ve siyasal hakkını kullanabilir. Başlangıçta asli öğe kabul ettiği için bu ayrım hiç düşünülmemiş. "Sen Kürtsün, bunun dışındasın" denilmemiş. Her şey aynı zamanda senin içindir de denilmiş. Bu bana göre kimsenin üzerinde durmadığı bir husus. Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasası ki 24'lerde bile belirlenirken bu böyledir, Kürtlerin aleyhinde hiçbir şey yoktur. Her şey olduğu gibidir, yani müşterek düşünülmüştür.

Anayasa'da her şey var. Yani Kürt kimliğine gerek yok, zaten orada her şey var. Anayasa'da var, peki ne arıyoruz biz. Anayasada örgütlenme var ama siyasal faaliyet çerçevesinde. İsyan yaparak değil. Bana göre buradaki cehalet ve bunun kötüye kullanılması kadar Türkiye'nin ciddi bir sorunu olamaz. Ben yöntemi istediğim gibi uygulayamadım, tutturamadım. Anlayış bulamadım diyelim. Ben muhatap aradım olmadı. Genel olarak ruh halimi anlatıyorum.

Sonuç olarak diyorum ki anayasal vatandaşlık önemli bir kavramdır. Ben şimdi bunun anlam ve derinliğini kavramış durumdayım. Anayasal vatandaşlığa dayalı bir devlet, bir soy devleti değil, vatandaşlık devletidir. Her milliyetten, her kimlikten insanlar bu vatandaşlık hakkını kullanarak yükselebiliyorlar, bu çok önemlidir. Kürtçe'ye engel yok. Bir kısmı şeyimizi istismar ediyorlar. Derler ki, dilimiz yasak, kültürümüz yasak. Aslında yasak değil. Şu anda kurulan Mezopotamya Kültür Derneği yeterlidir bana göre. Yani onun özgürlüğü kırk yerde vardır.

Türkiye'de zaten demokrasi var, isteyen istediği partiyi kuruyor, sosyalist parti var, özgürlük partisi filan kurulabiliyor. Bir engel var mı, yok. Kürtçe konusu işte

Mezopotamya Derneği var, istediğin gibi oyna, şunu yap bunu yap. Enstitü kurulmuş. Engel var mı, yok. İşte bu eşittir demokrasi, bitti. Şimdi devlet bunları zaten sağlamış diyorum. Amaçlar gerçekleşmiş. Türk'ten daha iyi Türk hissederim ben, öyle halis muhlis Kürt değilim. Türk'ten daha iyi Türk hissederim. Hiçbir milliyetçi Türk kendini benden daha iyi Türk saymasın. Benim tüm yaşamım, her şeyim Türkçedir. Pratik olarak en iyi bir Türküm. Ben Türk'ün bir parçasıyım ama Kürtlerle de ilgileniyorum. Çok az Kürtçe biliyorum. Ancak her şeyim Türkçe.

Düşünce yapım Türkçedir. Ben Türk düşmanlığını hiç kabul edemem. Türk ulusu ağacın kökü, Kürtler dalı Türk Ulusu ağacın asıl köküdür. Kürtler büyük bir dalıdır. Çerkezler küçük bir dalıdır. Biz, bilim dışı bir şey söylemiyoruz. Tarih de bunu doğruluyor. Ben buna inanılmaz katkılar yapacağıma inanıyorum.

Çürümüş dalı temizleyip düzgün bir aşı ile bu dalı tekrar filizlendireğiz. Bu kesinlikle Cumhuriyetin tamamlanmasıdır. Cumhuriyet halkın idaresi değil midir! Ağalar, şeyhler, tarikatlar demek değildir. Halen Refah'ın şeyi orada tarikat değil midir! Bir sürü dinci şey vardır. Elli altmış yıldır bu vardır. İsyanların kaynağı bu

ilişkiler yumağı değil miydi! Demokratik Cumhuriyetin en temel ayağı olacağız. Türkmenlerin Kürtleşmesi Türkmen boyları Anadolu'ya geldiklerinde, Kürt aşiretleri ile tanışmışlardı. Bir kısmı Kürtleşmiştir. Benim aşiretim Bazuki de aslında Türkmen boylarına kadar gidiyor. Yani Türkmen'dir. Örneğin Karakeçililer de Türk'tür. Ziya Gökalp de böyle söylemiştir. Sonradan gelen Türkmenler Kürtleşmiştir. Yani Kürt-Türk
karışımı ileri derecededir. Sonuna kadar Türkçülük...

Bütün Türkiye ile demokratik birliktelik demek, Cumhuriyet demektir. Bu sonuna kadar Türkçülükle bağlantılıdır. Cumhuriyetin kuruluş felsefesi ile Misak-ı

Milli ile bağlantılıdır. 20'lerde Kürtler, ulusal kurtuluş savaşına bir kardeş olarak katılmışlardır. Sonrasında Kürtler üzerinde iyice gelişen feodalite hem Kürtleri perişan etti hem Türkiye'ye büyük zarar verdi. Türkiye'de

demokrasinin bu kadar sancılı olmasının sebebi hep doğu ve güneydoğudaki problemdir. Bu feodal, aşiretçi ve dinci şey kırılırsa o zaman inanılmaz gelişme olacaktır.

Cumhuriyette özgür yurttaş, özgür toplum olacaktır. Hakkari'de Türkçe öğretelim Türkiye'nin tarihindekinden daha büyük bir gücü kendimiz yaratalım. Türkiye'nin kullanabileceği bir güç yaratalım. Türk-Kürt kardeşliğini yeniden düzenleyelim. Bunları biz düzenleyemezsek, karşı kuvvetler bunları düşünecek ve düzenleyeceklerdir. Mesela, Hakkâri'de eskisinden daha fazla Türkçe öğretilmeli, bakın Kürtçe değil, Türkçe diyorum. Her bakımdan İstanbul Türkçesi olsun. Arabistan'dan Afganistan'a kadar etkili olacak Türkçe merkezli nüfus mükemmel Türkçe merkezli, yani bir kısmı Arapça bir kısmı Kürtçe bilen ana ekseni hepsinin Türkçe konuştuğu bir nüfus. Bu Türkiye'nin en büyük zenginliği olacaktır.

Bununla İran'a, Arabistan'a, Türkmenistan'a ve hatta Afganistan'a kadar etkili olabiliriz. Kürt meselesinin çözümü mevcut. Anayasa'da Dolayısı ile bizim Kürt meselesinde aslında atacağımız adımlar, geliştireceğimiz

çözümler Anayasa'da mevcut olan şeylerin bilince çıkarılmasıdır. Sadece şimdiki anayasa değil, 1921 ve 1924 anayasalarını da. Bunları bilince çıkarmamızdır. Elbette bir ayrılık filan yok ama bunu bilince çıkaralım. Sen asli vatandaşsın hakkını feodalite öyle bir çürüme yaratmış ki gerçekten halka nefes aldırmamış. Bu işin püf noktalarından birisi budur. Ayrı devlet yaşamaz. Neden ayrılma gereği doğsun ki, ekonomik olarak hiçbir gereği yok. Dikkat edelim tam tersine dağlarda ekonomi falan kurulamaz, iki sosyal zenginlik desem zaten iç içe geçmişiz. İnanılmaz düzeydedir. Hiç kimse bu sosyal dokuları parçalayamaz. Parçalasa bir gövdenin kolunu koparmış gibi olur. Veya bir bacağın kopmasıdır ve bu gerçekten çok anlamsızdır. Koparsa siyasal olarak daha geri bir duruma düşeriz. Hatta küçük bir devlet bile kurmak istendiğinde hiç kimse kabul etmez. Velev ki kurduk dağın başında bu devletin hiçbir şekilde gelişme şansı yoktur.

Esas mesele feodalite. Feodalite meselesini küçümsememek gerekir. Türkiye'deki demokrasiyi de zehirleyen budur. Feodalitenin ilişkiler yumağıdır. İşte Hizbullah şimdi bunu esas alarak gelişiyor mu, işte her türlü tarikat böyle gelişiyor mu, yetmiş beş yıldır Türkiye'nin demokratik gelişmesini zehirleyen bu ortam değil mi? Yine halk üzerine en anlamsız cahillikleri, gerilikleri yürüten dayatan bu ilişkiler yumağı değil midir? Tekrar söylüyorum, isyanlar gibi şeylere yol açan bu ilişkiler yumağı değil midir? Bunlardır.

Şimdi Cumhuriyetin en sağlam dayanağı ayaklardan biri olacağız. Bu ayaklar üzerinde Ortadoğu'yu titretebilecek bir konuma dönüşecektir. Lider ülke Türkiye olmalıdır 'Nasıl yüzün tutar' diyebilirsiniz. Örneğin ben geldim yakalandım, ordu bence demelidir ki "senin savaşının işte sonucu budur ama doğrusu da budur" demeli. Onun için vurguluyorum, yani çok Türkiye aleyhinde isem diyecek "Türkiye aleyhinden vazgeçeceksin, doğrusu budur bunu yapacaksın" demelidir. Ben çok mu istedim böyle olmasını, hayır ben yüzde doksan eylemlere karşıyım diyorum. Yani bana göre mümkündür, nasıl onbeş yıldan

sonra nasıl yüzün Türkiye'ye tutar denilebilir. Ama en büyük sevgi bendedir yine şaşarsınız. En büyük hizmet tutkusu bendedir. Eğer en derin bu ülke insanlarının her düzeyde gelişmesine çalışmazsam, barıştan tutalım bunun çok kapsamlı bir ekonomiye ulaştırılmasına kadar, kardeşlik duygularının bir daha yıkılmamacasına müthiş gelişmesine çalışmaz isem ne yaparsanız yapın.

Beraber yapacağız, kanıtlayacağım. Ben tedbirsiz değilim, dikkatle dinleyin lütfen Bunun en pratik yolu ne biliyor musunuz? Genel otoriteyi ele almak önemli idi, çünkü işler bu noktaya geldikten sonra kırk kullanılacak zeminler doğuyor, her an benimle başlayacak bir barış atağı yapmak istedim, belgeler gelecektir, görürsünüz, şu anda bunu küçük görmemelisiniz. Evet, o tarihlerde belki

sonucu ortaya çıkmadı ama şimdi bu imkân vardır. Bu sıradan bir şey değildir. Bir örgütün iliklerine kadar battığı bir eylemi durdurup "gelin, barış kardeşlik çalışmasına yönelin" bunu küçük görmemelisiniz. Bu yalnız kanı, acıyı durdurma değildir. Bu yüz yıllık bir şeyin gelişmesi olacak. Yalnız o mu değil, o dıştaki şeyler çekilecek, bir de komşular var, onun da büyük etkilemesi yaşanılacak. Bunlar Türkiye'ye Türkiye katmaktır. Beraber yapacağız. Yani beraber böyle oturacağız, Türkiye'nin iyiliğine olan işler nasıl gelişiyor göreceğiz. Şu anda bütün komşular zıt mı, bütün komşular zorluyor mu evet ama artık biz zorlayacağız. Bunu kanıtlayacağım. İradem elimden alınmadı, isteğimle yapıyorum.
Ben burada neden bu kadar kıyamet koparıyorum, anlamanız lazım. Batı budur. Yıllarca Türkler üzerinde her türlü oyunu oynamıştır. Kıpçakları, Peçenekleri birbirine kırdırmıştır. Karakoyun Akkoyunlu'lara da aynısını yapmıştır. Batı durmuyor. Batı daha o zamandan

durmuyor elçilerini gönderiyorlar. Birbirlerine kırdırıyorlar. Dolayısı ile Kürt olayı üzerinde çok kapsamlı duruyorlar. Attıkları adımlar da küçümsenemez.

Kesinlikle çelikten güçlü bir Türkiye kuralım. Bunda en ufak bir şüpheniz olmasın. Bazıları benim için iradesi elinden alınmış diye işliyorlar, kesinlikle öyle değildir, bu benim istediğim bir yaşamdır. PKK'yı Türkiye sevgisiyle donatalım Bütün oyunlara rağmen sonuç alıcı şeyler olacak. Türkiye'nin bu sürecinde ben olumlu rol oynayacağım. Sonuna kadar gerçek emek verenlerin, gerçek yurtseverlerin Türkiye'si ile yürüyeceğim. Açık söylüyorum ben Türkiye'ye zarar verenlerin aleti olmayacağım. Bakın PKK da büyümüştür. Bunların hepsini Türkiye sevgisi ile donatalım diyorum. Ben, Türkiye ile birlikte çalışmayı, Avrupa ile iş yapmaktan çok daha önemli bulurum. Bu ustalıkla olmak zorunda, bazılarını birden bire karşıma alsam olmaz çünkü bunlar güçlü. Bu kullanmak isteyenler, yani bu adamlar tehlikelidirler, dengesizdirler. Kürtçülüğün bu durumuna

Mustafa Kemal de karşı çıkmıştır. Beni onlarla aynı kefeye koymamanız lazım.
Ben hep sırat köprüsünde politika yaptım. Bunlar beni neden harcamak istediler, bana küçük bir yer mi bulamadılar. Mesele o değil mesele benden kurtulmak içindi. Çok önceden beri benden kurtulmak istiyorlardı. Bizi hep Türkiye'ye karşı kullandılar. Şu anda hazırlığımız tam şu anda bana göre diğerleri panik şeyine girdi. Hiç çekinmemelidir. Devlet olarak alet ol demiyorum. Oranın kitlesi hazırdır. Bütün alt yapısı hazırdır. İran'da ve Kafkasya'da da hazırdır. Onlar Türkiye'yi nasıl zorladılar biliyorsunuz. Şimdi bunlarla Türkiye dünyayı zorlar. Bu bir müjdedir. Büyüyen Türkiye'den herkes kazanır. Bizi hep Türkiye'ye karşı kullandılar. Biliyorsunuz en sonunda işte mecliste böyle bir cüretkârlığı yapabildiler. (Merve Kavakçı olayını anlatıyor) Refah ve İran'ın durumu budur dikkat etmek lazım.

ABD'yi yedeğe düşürelim Türkiye'ye dayalı büyüklük derken bu eşittir imparatorluk değerinde bir şey diyorum.

Bu çok önemlidir, mesela İsrail Ortadoğu'da şey olmak için büyük gayret içindedir diyorum. Çünkü o da büyük ve stratejik düşünüyor. İngiltere, Rusya şu bu fazla şey etmeden diyorum, ABD tüm gücü ile gelmek hâkim olmak istiyor ama ABD'yi biz yedeğe düşürelim.

Pırlanta gibi bir subaysınız. Siz bir yurtseversiniz. Sizi karşımda canavar bir sorgucu olarak görmüyorum. Bu ülkeye gerçekten hizmet eden pırlanta gibi bir subaysınız. Ben de yapabilirim diyorum. Yaşım belki biraz geçmiş ama bazen ah gençlik nerdesin diyorum. Bu hizmet aşkı kesinlikle görülmelidir. Bütün sorumluluk bana aittir. Bir de bu bütün eylemler falan bana yüklenmesin. İran ve Irak'ta kullanacağınız güç oluruz Benim disiplinli bir görev anlayışı içinde olduğumu sanırım siz biliyorsunuz.

İran'daki kitle çok önemlidir. İran'ın ipi şu anda tutuldu. ABD orada iki kişi çalıştıramaz ama biz ayaklanın desek yapacak bir kitle var. Bu Irak için de böyledir. Elbette bu adamlar boş durmayacaktır. Biz Türkiye olarak hemen oraları etki altına almalıyız. Bunu ben yapacağım. Türkiye'nin büyük gücü olacak. Kardeşim (Ferhat kod) Osman'ı İsfahan'a çekmeye çalıştılar. 93'ten beri ben bunlarla mücadele ediyorum. Cuma'yı (Cemil Bayık) kontrol altına almak için çalıştım. Talabani'nin onların üzerinde çok çalışması vardı. Bir Kani'yi, bir Mahir'i kontrol için çalıştım. Bunları sıradan bir gelişme olarak görmeyin. Avrupa, PKK üzerinde kendi modelini kurmuş, ben onlara fazla geliyorum. Şimdi Cumhuriyetin en sağlam dayanağı ayaklardan biri olacağız. Bu ayaklar üzerinde Ortadoğu'yu titretebilecek bir konuma dönüşecektir. Lider ülke Türkiye olmalıdır.

Bütün Kürtleri Türkiye ile bütünleştireceğim İleride çok daha net bir formül söyleyeceğim. Bu savunma bütün kalınlıklarına rağmen, bir çözüm platformuna dönüşecektir. Mutlaka olacak. Yalnız PKK'yı değil, bütün Kürt kitlelerini genelde Türkiye ile bütünleşmeye çağıracağım. Bunun için onların beynini yavaş yavaş getirmem lazım. İşte bu harika bir yaklaşımdır. Misakı Millici olmak aktüel bir konudur Misakı Millici olmak aslında aktüel bir konudur. Hem Irak'taki parça meselesi var. Sevr'in aşılması olayıdır. Sevrciler de gerçekten vardır. Onları da kesinlikle küçümsememek[BK1]  gerekir. Mesele sadece silah değil biliyorsunuz, ideolojik ve politik hazırlık çok önemlidir. Bizi yani beni kullanmak istiyorlar. Her türlü hakareti kabul ederim Mükemmel Cumhuriyet sentezine doğru gideceğiz doğuda. Pırlanta gibidir. Ürünlerini yakında göreceksiniz. Eğer orada yüz yıllık bir kazanımı vermezsek önce beni kessinler. Her türlü hakareti kabul ederim. Cumhuriyete en güzel taze kan nasıl ki, Ulusal Kurtuluş Savaşında verildi, yine biz vereceğiz. Bu çok önemlidir. Bunu, bu heyecanı duymamı şeye bağlamayın, yani ne Şam ne Roma. Zaten ben Şam'da yaşamadım. Hasta gibiydim. Bunu ileride size gösteririm. 17-18 sene kaldım, iki kelime Arapça öğrenmedim. Ben bu anlamda Türkiye'den kopmadım. Şimdi iğne ucu kadar fırsat da olsa onunla kazandığım duygu düşünceler hiçbir şeyle değiştirilemeyecek kadar güçlüdür. Yani yapılacak iş çok büyüktür. Türkiye'nin güvenliği ve Cumhuriyetin esenliği için diyorum. Heyecanım bu yüzdendir.

Kritik noktadayız.

Vahim bir duruma geldiğim çok açık. Yani Anayasa temelinde bu gücü oturtacağız. Cumhuriyetin en sağlam bir gücü olacak. Ben, bunu kendi ellerimle yapacağım. Yani bu Cumhuriyete en bağlı doğu insanı olacak. Yüz yıl, iki yüz yıl kopmayacak insanı yaratacağım. Tekrar söylüyorum, Türkiye kazanacak, mahcup olmayacağız. Ben ne yapayım işte kavga olur. Okuyorum tarihte de hep olmuş Selçuklularda, Oğuzlarda sel gibi kan akmış. Korkunç vurmuşlar birbirlerini. Ama sonra birlikte devlet kurmuşlar. Benim hedefim aslında hep güzel bir Türkiye idi, ama ufak hatalarım oldu, sonunda çok vahim bir duruma geldiğim çok açık. Bundan dolayı en büyük acıyı ben çekiyorum. Yani aslında bu topraklara benim kadar sarılacak adam yoktur. Şimdi bu şans toprağa girerse yazık olmaz mı?

Halk Barzani-Talabani'den nefret ediyor. Bu Misakı Millici bir yaklaşımdır. Orada bana göre pek Arap ve İran etkinliği yoktur. Yani Türkmen ve Kürttür. Yani bu Barzani,Talabani konusunda halk bunlardan gerçekten nefret ediyor. Halkın bizimkilere olağanüstü ilgisi olduğunu biliyorum. Ufak bir destek olsa bunları dıştalama, bunları bırakma olur. Kısa bir süre sonra buradaki kitlenin dört dörtlük tutulmasıdır. Bunlar çok tarihidir ve bana göre de gizli kalmalıdır. Orada ufak bir yönlendirme ilişkisi olabilir. Bu Barzanileri, Talabani'leri güçlendirmeye hiç gerek yok. Yavaş yavaş gereksiz adamları zayıflatalım. Yani demokrasinin yönünü açık tutalım, oraların üzerinde oynayan zaten birkaç aşiret adamıdır. Biz, biraz köprü olacağız. Oradaki kitle ile Türkiye arasında bunu yapacağız. Bundan hiçşüpheniz olmasın. Yani programı siz kendiniz belirleyin. Çeşitli şekillerdeki insanları eğitelim, getirip içine koyalım. Zaten son zamanlarda bine yakın İran'lı geldi, iki üç bine yakın Suriyeli Kürt var. Bu ne demek artık klasik örgütler bitiyor. KDP, YNK bitiyor. Yepyeni bir dönem açılıyor. Ve buna her gün yeni bir güç katılıyor. Biliyorsunuz ABD beş bin Kürdü aldı götürdü eğitmek için, bunları boşuna mı yaptı. Dünyada herkes bunu yapmak istiyor. Bunlar Talabani’yi büyük ihtimalle kullanacaklar. Barzani zaten şeydir. Mahalli bey gibidir.

Onu herkes kullanır, Saddam kullanır, şu kullanır. Yani orada İsrail’in de etkisi gelişebilir diyorum Talabani ve Barzani kullanılan güçlerdir. Bunlar Talabani’yi büyük ihtimalle kullanacaklar.

İran üzerine iyi düşünmek gerekiyor. İran 80-90 arasında

bu dini şeyin örgütlenmesinde İran’a büyük tavizler verildi. Sırf bizi biraz zorlamak için. Onlar ikili oynadı hem bize oynadı, hem Türkiye’ye oynadı. Her iki taraftan da yararlanmaya çalıştı. Epey mesafe aldılar. Çok güç biriktirdi. Tıpkı Hamas olayında olduğu gibi bütün hesapları da şuydu; biz devreden çıkarsak, yani uzlaşır veya ezilirsek, rap diye kendi çizgisini Türkiye’ye oturtacak. Şimdi olan biten budur. İşte Hizbullah son 94-95’ten beri doğuda habire aday olmaya çalışıyor, Refah’ın biliyorsunuz doğuda aldığı şeyler hep bizim yarattığımız boşluğu değerlendirmedir.

Ben Türkiye’yi unuttum, 93’lerden beri zamanımın büyük bir kısmını Kuzey Irak üzerine yoğunlaştım ve Talabani Barzani ikilemini çözmeye çalıştım. Ve şimdi de o tam istediğim noktaya doğru hızla gidiyor. Barzani ve Talabani’ye nefes aldırmayalım.

Bunlar Irak’ı kapmak isteyecekler. Bu açıdan bizim gücün Türkiye’ye gelip yasal sürece girecek olanlar girer. Diğerlerinin hepsi orada yoğunlaşsın. Kesin yani sizin de gözlerinizin önünde olsun. İşte bu Barzani ve Talabani’nin nefes alamaz duruma getirilmesidir. Türkiye’nin on yıldır, yirmi yıldır yapamadığını biz yapacağız diyorum. Tekrar söylüyorum bu parayla pulla alınamaz. Zaten bir önerim de bu Erbil’i almaktır. Süleymaniye üzerinde biraz Talabani’nin etkisi varsa Duhok üzerinde biraz Barzani’nin etkisi varsa her yerde biz oluruz. Irak’ta bizimkileri hazırlayalım Orada kesinlikle bizimkileri hazırlayalım, biz orayı tamamen kazanabiliriz.

Arkadaşlara çok rahatlıkla Türkmenler ile ilişkiye geçebilirler. Bu aşiret şeyleri orada aslında azınlıktırlar. Destek olmasa bile birazcık böyle ayarlama gibi bir şey olursa iyi olur. .ünkü orası Kıbrıs’tan daha önemlidir. Hiç kuşkunuz olmasın, böylelikle kazanılmış olacaktır. Unutmayalım, bugün Saddam gider başkası gelir. Arabın

şeye ihtiyacı yok, petrolü zaten var. Arabın ülkesi zaten geniş. Afrika’nın kuzeyinden bilmem nereye kadar, dünya kadar petrolleri var. Bir de o kadar katliam olmuş. Onu tekrar egemen kılmanın gereği yoktur.

Bu Barzani Talabani şeyine ben ilkeli karşı çıktım. Onları oradaki insanların üzerinde etkisiz bırakmak basit bir olay değildir. Bu konuda çok büyük mücadelem var. Ve bunun ileride Türkiye’nin hizmetine neler katacağını göreceksiniz. MHP bizimle iş yapsın Irak Türkmenlerinden benim bir sürü dostum vardır. Türkmenler halis muhlis Türktürler. Onlar Selçuklu Türkmenleri’dir. Temiz insanlardır.

Mehmet Özbek’in Kerkük türküleri falan güzeldir. Dilleri de Kürt.e ile çok iç içedir. Yani işte şimdi MHP iş yapmak istiyorsa gelsin bizimle orada yapsın. Yani gelsin

beraber yapalım. Zararım dokundu, on kat kazandıracağım Ben elimdeki gücü biliyorum. Çünkü müthiş bir güç. Bu gücü İngiltere 200 yıldır ele geçirmek istiyor. ABD, İran vs.yıllardır müthiş ele geçirmek istiyor.

Tamam, Türkiye’ye benim zararım dokundu ama on kat ona kazandıracak imkânım var; niye buna gelmeyeceksiniz. Büyük kazandıracağım. Talabani-Barzani ile herkesle oynar İran’da diğer şey daha güçlüdür. Dikkat etmek lazım. Hatemi’yi aşabilirler.

Diğerleri de Ortadoğu’da bu Hizbullah şeylerine güç verenlerdir. Çok tehlikelidirler. Bana göre onların Türkiye üzerindeki tam çalışma derinliği bilinemiyor.

Irak’ı da çok kullanabilirler, Barzani ile de yaparlar. Zaten içinde adamları var. Ethem Barzani var, devrimci Hizbullah partisinin başı, işte o öyledir. Yani Talabani ile İngilizler ve İran oynarken Barzani ile de herkes oynar. Sonuçta demek istediğim, tedbir alınmaz ise Türkiye üzerine oyunları artar.

Lübnan’dakilerin de Türkiye üzerine ilgilerinin

büyük olduğunu biliyorum. 93-96’da Türkiye’den bazıları bunlarla ilişki kurdu.

Erbil planı

Yalnız Irak’ta mevzi kazanmak için 15-20 yıldır büyük mücadele verdim. Talabani ve Barzani tekelini kırmayı da küçümsemeyin; çünkü arkalarında büyük güçler var. Kendilerini her şekilde satarlar. Çok ucuza Türkiye’ye de yanaşırlar. Onlara lütfen inanmayın. Biz ilkeli tavır aldıktan sonra bunları aşarız. Bunları nefes aldıramaz bir biçimde Türkiye’ye bağlarız. Onun için Erbil planını söyledim. Biraz daha o şehirlerde de ağırlığı oturtursak, Türkmenlerle birlikte iç içe olursak bunlar köpek gibi bağlanırlar. Ne Amerika’ya ne İngiltere’ye ne İran’a ne şuna ne buna değil, Türkiye’ye bağlanırlar; neden, çünkü taban bizim. Orada sağlayacağımız şeyi direkt asker yapamaz. Direkt yaparsanız Sırpların Kosova’daki durumuna düşersiniz.

Barzani Kürtlük nedir, bilmez Bu Barzani de dahil, şöyle bir Kürtlük nedir deseniz, bir mektup yazacak yetenekleri yoktur. Dolayısı ile bu olanlar ne kadar Kürt isyanı sayılabilir. Bu, önemli bir soru işaretidir. İsyanlar aslında İngiltere’nin bölgeye girmesi ile etkinlik ve misyoner çalışmalarıdır. Ayrıca isyancıların, aşiretlerin o zaman her tarafa doğru çalışan şeyleri vardır. Halen de öyle, mesela Barzanilerin bir kısmı Saddam ile çalışır, bir kısmı İran ile, işte bir kısmı Türkiye ile. İşte buraların böyle doğal bir özelliği var. İki yüz yıldır bunu devam ettiriyorlar. Buna Kürtçülük yaftası yapıştırmak hatalıdır. Şeyh Sait isyanı da böyledir. Şivan, kendini Kürt önderi diye yutturuyor. Bu Şivan için söyledim. Basit bir türkü söylüyor, kendisini Humeyni yerine koyuyor. Yani basit bir müziği siyasi şeyin yerine koyuyor. Yani basit bir kültür olayını bir siyasi önderlik gibi yutturmaya çalışıyor. İşte bu Şivan olayı öyledir. Uzun süre türkü söyleyerek kendisini bir Kürt önderi olarak yutturmak istiyor. Yani sanatın, kültürün rolü ile siyasetin rolünü karıştırmaktır. Bu Kürt aydınlarının da

olayı budur. Yaptıkları sıradan, basit bir kültür çalışmasını kalktılar Kürtçülük diye sundular ve bu bizi yaktı.

Kürt işbirlikçiliğine karşıyım.

Kürt işbirlikçiliğine karşıyım. En son günüme kadar istese idim Talabani’nin yanına gidebilirdim. O beni Amerika’ya, İngiltere’ye götürebilirdi. Onlarla buluşturabilirdi. Ben Şam’dan çıkmadan önce özel davetçisini yanıma gönderdi. Nefret ettim, görüşmedim bile. Bunu açıkça söylüyorum. Ondan sonra Barzani ile

görüştüğünde benim için “Bu, ne yaptığını bilmiyor” dedi. Ben gitmedim, tavrımı koydum; çünkü biliyordum, çok kötü oynayacak. Anladım her şeyi yapabilir, öldürme şeyinden çekindim yani. Talabani, Bayık’ı çekmek istedi.

Dünya çapında stratejik karar alınmış (Irak konusunda). Çok hassas olunmalı. İngiltere ağırlıklı diye düşünüyorum. PKK’yı ısrarla dıştalama, Talabani olayını

çok iyi biliyorum. O zaman Talabani yalvarıyordu. Diyordu, sizin bütün güçleriniz gelsin YNK (KYB-Talabani’nin partisi) bayrağı altında şey etsin. Biz her tür

yardımı yaparız. İkinci bir şey de ki kaynağı İngiltere’dir, biliyorum. Bu gücü ilerde Türkiye’ye karşı kullanacağız diyorlar. Bunun belgeleri var bende. Bu dediğim işte bu son eylül şeyinde. Bu deli dedi Talabani, biliyorsunuz. Benim için bu sözü kullandı. Bu deli dedi, ne yaptığını bilmiyor dedi, sonra yalvardı Cuma’ya (Cemil Bayık) çekil gel diye. Orada birkaç kadına yer filan verdiler, iki tane kaçırdılar. Orada birkaç kamp vardı, olduğu gibi YNK’nın şeyine çekmek istediler. Cuma (Cemil Bayık) oradan bir grubu hedefledi. Aman dur, oyuna geliyorsun

falan dendi. Yani 93’teki Ferhat

olayı gibi. Benden çıktığını lütfen söylemeyin

Yani bu çok önemlidir; istenilen, PKK’nın bütün gücünü Türkiye’deki, Avrupa’daki kısaca her yerdeki gücünü yedekleyip Saddam sonrası kullanmaktır. Yani alın işte Türkiye’ye karşı bir koz. Olay budur. Bu çok somut bilgidir. Benden çıktığını da lütfen söylemeyin.

Sonrasında KDP’yi eritmeyi düşüneceklerdi. KDP aşiret gücüdür biliyorsunuz. Onların bir kısmı İran ile, bir kısmı Irak ile olur biliyorsunuz ama fazla bir şeyi olmaz. Bunu şimdiden çok iyi görelim diyorum. Yani beni çağırırken de gel uzun vadede böyle çalışalım diyorlardı. Ben inanmadım, tereddüt ettim. Dedim ki bu her türlü oyunu yapar ve gitmedim de. Orada her şeyi yapardı, çok korktum, çekindim gerçekten. Yani oyunun arka planını gördüm bir de oraya gitsem durumu dengeleyemezdim onun için dışarıda kaldım ve dengeledim. Sırf bunun için

dışarıda, Suriye’de kaldım.

İngiltere’nin istediğini Türkiye yapacak. Bunu küçümsemeyin; bu çok kapsamlı ve büyük bir oyundur. İkide bir sanki Türkiye yanlısıymış gibi de İngiltere bazı kararlar çıkarıyor, PKK’yı şöyle bitirtelim Türkiye’ye, böyle bitirtelim diye, hikâyedir; işte onun için söylüyorum, gelin Türkiye’nin bu derdini hemen bitirelim diye. Onların meselesi PKK ile Türkiye’nin çatışması değil, mesele PKK’yı yanına alıp uzun vadede

Türkiye’ye karşı kullanmak. İşte 23-26 Şeyh Sait oyunu böyledir, bunlar çok önemlidir. İşte şimdi bizim oradaki gücü hemen bu paralele sokalım. Bunlar büyük tecrübelere dayanarak söylediğim şeylerdir. İngiltere’nin dağ gibi ayarlamak istediği şeyi Türkiye yapacak. 1923-26’dan daha dev gibi gelecekler Yoksa inanın 23-26’dan daha dev gibi gelecekler. Hiç bu konuda şüphem yok.

Yunan İstanbul için gelir, İran ve Ermeni bunun içindedir. Hatta bana göre İsrail’i bile Suriye ile barıştırıp onunla da şimdiden bölgede Türkiye’nin etkinliğini önleme peşindedirler. Bu çok açıktır. Konu derin ve kapsamlıdır. Burada tıpkı Türkiye Misakı Milli’den nasıl koparıldı, nasıl nefessiz bırakıldı Kürt isyanı ile birlikte, aynı olay daha da derindir; çünkü Orta Asya’sı da var, Kafkasya’sı da var. Olay bu kadar büyüktür diyorum.

İran’a karşı önlemler almalıyız. İran bir şeyler yapmak isteyecek önlemeliyiz. Sınırlarda önlem almalıyız, bu imkân kesinlikle elimizde. Arap şeyi olacak, her şeyi Araplara veremeyiz. Zaten Şia esas İran’dır. Sünni kesim sınırlıdır.

Her şey yeniden oturtulurken bile gücü bence son derece sınırlı olmalı (Irak için) yani katliam yapacak güç artık kalmamalıdır. Türkiye, İngiltere kadar Irak’ta hak sahibi değil midir? Bakın dikkat edin Talabani Türkiye’nin bu olası şeyini, Irak üzerindeki olası şeyini önlemek için, 1975’ten beri çalışıyor. Biliyorsunuz Ala Rızgari’yi filan çekti, en son bizi çekmek istedi. Ve ben büyük

mücadele verdim. Bunu küçümsememek gerekir yani. Yani İngiltere ve Talabani 93’te bizim Osman’ı yanına çektiğinde ne yapıyordu biliyor musunuz? Bizim bilgimiz var bir taraftan el altından haber veriyordu “gel şurada PKK’yı vur” ama diğer taraftan Cuma’yı (Cemil Bayık) ve

Ferhat’ı çekmeye çalışıyordu. Ve ben bunların hepsini önledim. Irak sadece Irak’ın alınması değildir. Türkiye’nin can evinden prangalanmasıdır. Yani İngiliz seçeneğini güçlendirecek şeylerden kaçınalım kesinlikle alet olmayalım diyorum. Türkiye, İngiltere kadar burada hak sahibi değil midir? Geldim devlete katıldım. Bu temelde ‘ben geldim devlete’ katıldım diyorum. ‘Geldim bu siyasi rejime katıldım’ yani, ‘bu demokrasiye katıldım’ diyorum. Ben bunu daha önceleri de çok istedim. Daha Roma’da iken Sayın Tayfun Talipoğlu’na söyledim. ‘Git söyle bana bir yeşil ışık yakılsın’ dedim. ‘Beni burada bunlarla uğraştırmayın’ dedim. Kendisi şahidimdir. Genelkurmaya söyleyin beni fazla ezmeyin lütfen. Eylülde zaten ateş kesmiştim, ‘bunlardan kurtulmak istiyorum’ dedim. Devletin tekliğine, ülkenin bütünlüğüne dair tezlerim de vardı. Hepsi yazılı, belgeli. Ben bunları şimdi söylemiyorum ki, beni ateşe attılar, ne

yapayım. Benim için hizmet önemlidir Ben sadece şunu başardım sağ olarak buraya geldim. Elçilikten çıkarken getirdiler ‘bir tabanca al’ dediler almadım. Alsaydım ölmüştüm. Ben biliyordum beni öldüreceklerdi Kenya’da. Benim buraya sağ olarak ulaşmam bana göre başarıdır. Beni kesin imha etmek istiyorlardı, bu çok nettir. Bu noktadan sonra benim için hizmet önemlidir.

Devleti tanımadan ona karşı çıkmaya yeltendik. Devlet eğer beni tasfiye etmek istese idi önceden yapardı, başka yollarla yapardı. Bu Türk solundan avukat Ercan Kanar vardı. Dedim siz neden bu kadar az oy alıyorsunuz, çünkü siz devleti tanımıyorsunuz. Eğilimini bilmiyorsunuz. Bu CHP de dâhil böyle. Devleti tanımamışsınız. Bu benim de hatam. Yani biz devleti tanımadan devlete karşı çıkmaya yeltendik.

Ne kadar tanıyorsun devleti, neyine karşı çıkıyorsun. Ben bile devleti daha yeni yeni kavrıyorum. Daha Türkiye Cumhuriyeti’ni ben yeni tanıyorum. Önüme ne sürüldüyse...Yani işte ütopik dedim ya, ben yetmişlerde

devleti nereden tanıyacağım. Önüme ne sürüldü ise gençlikte o işte. Bu çok acı bir şey yani. Bu çok hazin bir

durum. Bizimkilere demek istiyorum. Binlerce, on binlerce insan tanımadıkları devletle karşı karşıya gelmiş. Dediğim gibi biz bu devleti anlamadan yıllardır savaşıyoruz sözde. Neyine savaşıyoruz aslında kendi kendimizi vuruyoruz, farkında değiliz. İnsan önce devletini tanır, sonra particilik veya siyasetçilik yapar. İşte biz bu tarihi hatayı işledik. Devletini tanımadan siyaset yapılmaz. İşte Refahyol bilmem ne. Gerçekten bizim en büyük hatamız bu. Kaldı ki o durumda iken biz devleti de tanıyamazdık. Ama hala devleti tanımadan demokratlık taslamak olur mu? Ben Avukat Ahmet’e de dedim, sizin bu sahte demokratlığınızla bir yere varılmaz. Devlet beni isterse idam etsin, devletin ciddiyetini esas alıyorum. Ben bundan sonra bu yoldan yürüyeceğim.

Akıllandım, devletimle çıkış yolu arıyorum Mustafa Kemal ta o zaman diyor ki, Arap dışarıda kalsın. El Cezire komutanı Halit Paşa’ya söylüyor. Kürtleri diyor mutlaka alacaksın, Araplar dışarıda kalacak. İngiliz ve Fransızlara karşı Kürtler savaşacaklar diyor. Yani Kürtleri çok net bir alma şeyi vardır. Bugünlerde aynen 20’leri yaşıyoruz. Aynı şeyler sahneleniyor. Bunlar o zamanki gibi boş durmayacaklar. Türkiye aleyhine yine çeşitli ittifaklar gelişebilir. Üzerimizde oynadılar. 90’lardan sonra bu etki daha büyüktü. Mesela Kani gibi diyelim. Mesela Rusya’daki Mahir Velat gibi tam bir kukla. Yani böyle her birisinin etrafında dev gibi güç oluşturdular. İşte Ferhat (Kardeşi Osman Öcalan) bile öyle olacaktı. Cuma (Cemil Bayık) Talabani’nin şeyinde kalacaktı. Bu benim yüz akımdır. O zaman kararımı güzel verdim. Devletle demokratik birliktelik istedim. Bu yüzden Türkiye bundan kuşku duyamaz. Bu yaptığım baskı ile bütün yolların kesilmesi ile ilgili bir olay değildir. Ben aklımı başıma aldım ve devletimle çıkış yolu arıyorum.

Devleti tanımadan desteksiz atıyoruz. Ben avukata dedim yani devlet isterse burada nefes aldırmaz. Avrupa’dan çekinerek adım atmaz dedim. Onlara şunu da söyledim “devletin işleyişini bilmiyorsunuz, gerçekten devleti tanımıyorsunuz, bu devleti sizin de iyi anlamanız lazım, barışın, devamlı devleti anlayarak iş yapın, devleti anlamadan ileri geri konuşmanız beni de zorlar” dedim.

Tanımadan bilmeden desteksiz atıyoruz. Ortadoğu’da devlet adına çalışma. Öyle bir takım şeyler oluşturdum ki Amerika da 40 yıl uğraşsa, Avrupa da 40 yıl uğraşsa, İngiltere 150 yıl elde edemedi, Rusya’sı da dâhil hiçbir büyük gücün yapamadığını yapacağım onların yıllardır yaptığını tersine çevireceğim.

İşte burada ilkeli olmak zorundayız, onlara karşı adeta bir militan gibi tavır geliştirmek zorundayız. Bu sadece ordu

görünümlü olmaz. Açık söyleyeyim başka bir devlet olsa bunlara müthiş yatırım yapar hem de “aferin, çalış” der. Ben yapmıyorsunuz demiyorum. Kendi boyutumla ilgili konuşuyorum. Onun için diyorum ki, biz Irak’ta büyük çalışmak zorundayız. Bir sürü geniş amacı olacak o çalışmaların. Devlet burada yalnız başına askeri olarak iş yapamaz. Ama biraz önce taşeron dediniz, başka bir ad da verebilirim, yani orada çok ciddi organizasyonlara ihtiyaç var. Lübnan bile küçücük yerdir neler var. Irak muazzamdır, petrol ve dünya kadar su, Dicle ve Fırat’ın sularının gittiği yerdir.

Yüzlerce yıldır üzerinde savaş yürütülen yerdir. Şimdi en kritik sürece giriliyor. ABD’si, İngiltere’si ve yakında da

Rusya’sı hepsi içindedir. Misak-ı Millici olmak Misakı Millici olmak aslında aktüel bir konudur. Hem Irak’taki parça meselesi var. Hem Misakı Milliciyim deniyor, o halde burada Sevr’in aşılması olayı vardır. Sevrciler de vardır. Onları da kesinlikle küçümsememek gerekir. Mesele sadece silah değil, biliyorsunuz ideolojik ve politik hazırlık çok önemlidir. Karşı güç şu anda bizi çok büyük kullanmak istiyor.

Korkunç beni kullanmak istediler. Biz bunu önleyebiliriz diye düşünüyorum. Beni öldürseniz de saygı duyarım. Beni öldürseniz de şimdi saygı duyarım. Size saygı duyuyorum, hiçbir zaman sıkılmadım. Ben milli güvenlik hocası binbaşıdan bahsetmiştim. Halen üzerimdeki etkisi çok büyüktür. Devletin ta kendisi oydu işte. O benim için kutsal bir varlık gibi idi. Demek istediğim devleti şahsında temsil eden hiç kimseye karşı olmadım. Ordu işlerin ipini bırakırsa devlet kalmaz Ben burada ordunun fonksiyonunu her zaman dile getirmişimdir. Ordu bu işlerin özünü, ipini Allah etmesin bu sivillere bırakırsa ortada devlet kalmaz. Bana göre son yılların değerlendirmesinde herkesin derin bir eksikliği var. O da ordu üzerindedir. Ben onun üzerinde epey yoğunlaştım. Ve yalnız günümüz için söylemiyorum. Ordu konusunda hala büyük bir aydınlatmaya ihtiyaç var. En başta bu Türkiye siyasi çevreleri, partiler ve kadroları açısından. Benim kişiliğimde de ordunun çok büyük etkisi vardır. Ta ortaokuldan sonra askeri okula gitmek isteğim, yaşımı düzelttirme başvurun filan böyledir. Ama kabul edilmemişti. İlkokulda iken Aziz isminde bir arkadaşım ile köyde ağacın üzerine çıkmıştık. Yirmi yedi Mayıs yeni olmuştu. Ben ona dedim ki biz askeri okula gitmeliyiz sen karacı olmalısın ben havacı olmalıyım bir darbe de biz yapmalıyız. Netice itibarı ile Türkiye realitesinde ordusuz olmaz. Savunmamı biraz da bu eksenli hazırlıyorum. Aslında duruşmalardan sonra biraz imkânlarım açılırsa benim ordu ile yapabileceğim büyük işler vardır.

İlk üyelik başvurum ülkü Ocakları’nadır. Bunlar çok kötüdür. Ben Erbakan’ı da dinledim otuz yıl önce mimarlar odasında. Benim ilk üyelik başvurum ülkü ocaklarınadır. Ben ilk üyelik şeyim ülkü Ocakları’nadır. Ama almadılar. Ben komünizmle mücadele derneğine de gittim

Korkut’u dinledim. Ben Ankara’da önce onları dinliyordum, daha sonra devrimci oldum. Yargıtay Başkanı Öktem’in cenaze törenine katıldıktan sonra solcu oldum. Yani o zaman durumlar farklı idi. Şimdi elimdeki güç inanılmaz boyutlarda ve ben bu gücün yaratıcı uygulamasının ustasıyım. Hem güç çok büyük hem onu kullanma yöntemleri olağanüstüdür. Yarın ordu görecek neler yapacağım, devlet, ordu hiç endişe etmesin. Ordu kişiliği benim için saygı duyulacak tek kişilik. Ben orduyu sadece askeri hiyerarşik bir yapı olarak görmüyorum. Kültürü, felsefesi ve en başta da kişiliği çok kapsamlıdır. Ordu kişiliği benim için saygı duyulacak tek kişiliktir. Bunu söylerken hayranlıktan tutun, müşfikliğe kadar her şey vardır. Ben burada değilken de Orduyu hep örnek gösteriyordum.

İçimizde sapık adamlar oluk oluk kan akıttılar. Bu konuda bana şimdi biraz kolaylık sağlanmalı. Ben fazla bir şey istemiyorum diyorum size. Yani hata yaptım, ciddi hatalarım oldu. Ama gerçekten o kadar kötü birisi değilim. Yani gerçekten vatanı için, devleti için, onun yüceliği ve büyüklüğü için gerçekten bitmiş bir insan değilim. Devletin gerçekten .züne ters düşmüş değilim. Binlerce insan da öldü yetmişlerden beri. Onbinlerce insan gitti bizim içimizde de sapık adamlar oluk oluk kan

akıttılar. Binlerce bizim insanlarımızı ve askerleri katlettiler. Anlamsızdı. Ben şiddet yüzde 95 hata idi demiştim. Şimdi avukatlar gelmişler buna karşı çıkıyorlar

ve o yüzde doksan beşe de sahip çık diyorlar. Ben bunu yapamam. Şehit yakınlarının ellerini öpeyim. Şimdi bu şehit yakınlarına gideyim hepsinin ellerini öpeyim diyorum, oğulları gibi hareket edeyim. Diyeyim işte ben de sizin oğlunuzum, bana ne isterseniz yapın, bu durumdayım ve bunu en büyük ahlak ve fazilet örneği olarak sayıyorum. Bizim bunu yapmamız gerekir. Durumun bu olması gerekir Türkiye’de. Başka yaklaşımlar batının emperyalist ve klasik yaklaşımı olur.

Arkadaşlara söyleyeceğim olduğu gibi, ‘Türkiye ile birlikte yürüyün diyeceğim. ’Şehit yakınlarına size karşı büyük üzüntü içindeyim, size karşı kendimi ezik hissediyorum, kendimi doğru iş yaparak kanıtlamak istiyorum diyeceğim. Zordayım, bana elinizi uzatın O doksan üçten sonra değerlendirmelerime bakılırsa hep “aman ben zordayım, bana elinizi uzatın” diyorum. Bu çok açıktır, bu hatasını itiraftır. Bir yanlışı itiraftır.

Benim derdim af falan değildir. Benim derdim bu büyük oyunu şahsım üzerinden oynatmamaktır. Zaten bir yerimden kendimi bunlara kaptırmışım ama artık oynatmayayım. Yani fazilet hatada ısrar etmemektir. Benim aslında bakarsanız aman ben zordayım bana elinizi uzatın dediğimi görürsünüz. Türkiye, Irak’ta 1 numarada yer almalı Irak’taki durum benim ölümümden falan çok önemlidir. İsyan da sanırım Temmuz’a doğru geliştirilecekmiş. Güneyden kuzeye dayandırılarak. Biz onu halletmeliyiz. Orada çatışma büyüyecek, bu yüzden bu durumda Türkiye 10 numarada yer almalıdır. Çünkü orada gücümüz dev gibidir. İşte Misak-ı Milli’den nasıl koparıldı, nasıl nefessiz bırakıldı, Kürt isyanı ile birlikte.

Şimdi aynı olay daha derin, çünkü bunun şimdi Kafkasya’sı da var ‘Türkiye ile yürüyün’ diyeceğim. Mesele benim idamdan kurtulup kurtulmamam değil, mesele gerçekten tarih elden gidecek, bir tarih yazacağız, gerçekten Ulusal Kurtuluş savaşı düzeyinde olacak, şimdi Ulusal Kurtuluş sürecine yakın koşullardayız. Tehlike ve olanaklar itibarı ile diyorum. O koşullarda boğuşuyoruz, kazanmamız için yurtseverliğimizi göstermenin zamanıdır. Arkadaşlara söyleyeceğim olduğu gibi Türkiye ile birlikte yürüyün diyeceğim. İddiaların, eylemlerin çoğunu kabul ediyorum. Asılsam bile size teşekkür edeceğim. Devletin hizmetinde dev gibi demokratik bir çalışmayı şimdi yapabilirim. Şimdi bunu yıkmaya çalışıyorlar aslında. Asılsam bile size her zaman teşekkür edeceğim. Doğru işle kendimi kanıtlamak istiyorum. Ben bazı şeyleri geldim Ankara’da önümde buldum diyorum. Geldim devleti tanımıyorum, Kürdü tanımıyorum. İsterseniz bir gün televizyona çıkalım, eğer bütün Türkiye ayakta alkışlamadı isene derseniz deyin. Bu Cumhuriyeti yeniden nasıl yapılandıracağız. Dev gibi

bir Kürt sorunundan en başarılı bir şekilde çıkabilmek küçük bir şey midir? Şehit yakınlarına size karşı büyük üzüntü içindeyim, size karşı kendimi ezik hissediyorum size karşı kendimi doğru iş yaparak kanıtlamak istiyorum diyeceğim. Genelkurmay’ın çerçevesi bizim için yeterli İstediğim fazla bir şey değil, yasal çerçeve genişletilirse, yani dikkat ediniz ben burada bir şey istemiyorum, bir siyasi taviz istemiyorum, ben yetki, rütbe bilmem ne istemiyorum. Ekonomik çıkar istemiyorum. Genelkurmay Başkanı söyledi bir çerçeve var, başka bir şey istemiyoruz. O çerçeve bizim için yeterlidir.

Devlet bana hizmet imkânı verirse...Bundan sonra bir damla kan dökülmesi haram diyorum. Bu duruşma bitince isterse sonuç ne olursa olsun, tekrar söylüyorum bu sadece siyasi bir olay falan değil çok kapsamlıdır. Burada ben oyun oynamayacağım. Eğer bana devlet hizmet imkânı verirse çok açık söylüyorum inanılmaz gelişmeler ortaya çıkacak. Ben dün şeyi söyledim, yani doğudaki halkın Cumhuriyetin taze bir kanı haline getirilmesidir. Beğenmediyseniz bu modeli ne yaparsanız yapın diyorum. Yapacaklarımız Kemalizm’e aykırı değildir.

Atatürk’ün 20’lerde çok güzel düşünceleri var. O çok iyi biliyor ki, isyanlar gelişirse dış müdahale de kesin gelişecek. O zaman Cumhuriyet diye bir şey kalmaz. Ayrıca İç Anadolu’da 10’a yakın isyan var. Bunların hiçbirisi milliyet isyanı değildi. Bu isyanlar bastırılırken özel olarak “Kürdün ezilmesi” diye bir şey yok. Bizim yapacağımız işler Türkiye’nin bölgede büyük sıçrama imkânına kavuşması anlamındadır. Yapacaklarımız Kemalizm’e aykırı değildir. Atatürk olsa bizi desteklerdi Atatürk şu anda olsa bizi desteklerdi. Yapacaklarımız ve bu söylediklerimiz bana göre, Kemalizm’in en çağdaş yorumudur. Ben iliklerime kadar demokratik cumhuriyet kokuyorum. Hatam, yanlışlarım ne olursa olsun bu böyledir. Biz emek vermişiz. Bizim dede Fransızlara karşı at sırtında savaşmıştır. O meşhur Karayılan, bizim Urfa sınırında, Fırat’ın öbür yanındadır. Benim yapacağım hizmet... Mustafa Kemal Atatürk o dönemde “Kürt mutlaka bizim sınırlarımız içinde kalmalıdır” demiştir. Mesela Malazgirt’te Alparslan’a Silvan’daki Kürt aşiretleri yardım etmiştir. Yavuz Sultan Selim ve Atatürk’ün mücadelesinde de öyledir. Şimdi benim yapacağım hizmet ile bu dördüncü olacaktır. Gerçek Atatürkçülük budur Cumhuriyetleşmemiz aslında büyük güç verecektir Türkiye’ye. Benim hatalarım var. Uzun süreli eylemler ve çatışmalar, en fazla beni mahvetmiştir. Ama şimdi Cumhuriyetleşme imkânı var. Biz kimsenin yapamayacağını yapacağız. Ağalığı, şeyhliği yıkan Cumhuriyetçiliği başka nasıl yapabiliriz. Atatürk milliyetçiliği bu değil mi. Sonuna kadar en gerçek Atatürkçülük budur. Cumhuriyetleşmek aslında Türkiye’ye büyük güç verecektir. Benim birkaç hatam var. Uzun süreli eylemler en fazla beni mahvetmiştir. Ama şimdi şahane bir Cumhuriyetleşme imkânı var. Biz kimsenin yapamayacağını yapacağız. Ağalığı, şeyhliği yıkan Cumhuriyetçiliği başka nasıl yapabiliriz. Atatürk milliyetçiliği bu değil mi! Sonuna kadar en gerçek Atatürkçülük bu değil mi! Atatürk kişiliğini çözelim

Atatürk kişiliğini çözelim. Zamanında eleştiri yapmışız ama büyüklüğünü her zaman söylerim. İyi bir Atatürkçülük kopyacılık demek değildir. Bana göre iyi bir Atatürkçülük, günümüzde katkı sahibi olmakla mümkündür. Bu katkı, yeni Türkiye’nin kazanımlarının üzerine birkaç daha güç koyacaktır. Bunu yaparsak, şehitler ve yakınları bizi affederler. Ben iğne ucu kadar kendisini yaşamamış bir adamım. Elli yaşına gelmişim. Atatürk’e derin saygılar. Ben Cumhuriyetin kuruluşunu büyük bir kazanım olarak görüyorum. Kurucusu Atatürk’e en derin saygılarımızı, şükranlarımızı dile getiriyoruz. Minnettarlığımızı dile getiriyoruz. Laik Cumhuriyet en büyük aydınlık. Biz ilk başta Cumhuriyeti, devleti tanıyabilecek durumda değildik. Şimdi bile birçok siyasetçi ve liderin ne kadar cumhuriyetçi oldukları veya cumhuriyeti ne kadar tanıdıkları tartışmalıdır. Laik Cumhuriyeti net olarak kim tanıyor. Sanmıyorum ki benim kadar derinliğine anlasınlar.

Laik Cumhuriyet benim için en büyük aydınlıktır, özgürlüktür. Buna zaten karşı çıkamam. Bu benim Cumhuriyetim. Kürtlere Atatürk’ü yeniden tanıtmalıyız. Dünya çapında ilk kez ulusal kurtuluş mücadelesi verilerek bir Cumhuriyet kurulmuştur. Atatürk’ün tek endişesi bu eserini korumak istemesi idi. Biliyorsunuz o dönem Almanya’da bile Cumhuriyet kurulamamıştı. İtalya’da yoktu. Ama Osmanlı artığı bir devlet yapısından bir Cumhuriyet çıkarmak çok önemlidir. Bana göre Kürtlere Atatürk’ü yeniden tanıtmamız gerekiyor. Kurtarıcı diyoruz ama Kürtlere dincisi, tarikatçısı, Kürtçüsü hepsi düşman olarak belletmiştir.

 

Not:Öcalan’ın İmralı konuşmalarının birinci videosu


 [BK1]

5 Ekim 2020 Pazartesi

 

İŞLENEN 53 CİNAYETİN SORUŞTURULMAYA BAŞLANMASI 

    Birkaç şehirde PKK/HDP’li milletvekili ve yöneticilerine yönelik tutuklamalar yapıldı. Tutuklamalara gösterilen neden, altı yıl önceki, yani 6-9 Ekim 2014 Kobani protestolarıdır. Protesto gösterileri adına katliamlar, yağmacılık, çapulculuk ve talan yapılmıştır. İşlenen cinayetler PKK/HDP’nin çağrısı üzerine yapılmıştı.

  Tutuklamalar ve yürütülen soruşturmalar bazı çevrelerce ‘kabul edilemez’ olarak bulunmakta. İşlenen cinayetlerin üzerinden 6 yıl geçtiğini, geçen bu kadar uzun süreden sonra tutuklamaların yapılmasının hukuk normlarına uymadığını iddia etmekteler.

    Bilindik çevrelerce tutuklamalara yönelik getirilen eleştirileri kısaca şu başlıklar altında toplana bilinir:

a-Hukuka uygun değil.

b-Sivil siyaset alanı kısıtlanmakta.

c-İntikam alma, provokasyon.                                              

    Yukarıda öne sürülen iddiaları irdelemeden önce 6-9 Ekim 2014 tarihinde PKK/HDP’nin çağrısı üzerine yapılan sokak eylemlerinin bilançosunu hatırlamakta yarar var; 53 kişi öldürüldü, 221 sivil ve 139 polis memuru yaralandı. Yine 144 özel bina, işyeri talan ve tahrip edildi. 16 kamu binası, 17 banka, 4 okul tahrip edildi ve soygunculuk yapıldı. Ayrıca halka ait 88 özel ve 40 kamu aracı yakıldı, yıkıldı.

    Yukarıda verdiğim bilanço ortada dururken, son tutuklamaların hukuka uygunluğu üzerine çığırtkanlık yapanları, hukuka uygun olmadığı yönlü söylemler geliştirenleri anlamak çok zor. Sorunu, hukuk-adalet-kanun üçgeninde ele alıp olayın tartışılması gereken esas yönünü kaybetmek istemiyorum. Hukuk, toplum, birey ve devlet arası ilişkileri düzenleyen bir araçtır. Hukukun her koşulda ve her zaman adaleti sağladığını söyleyemeyiz. Hukukun yaptırım gücünü kullanan devlettir. Eğer hukuk normlarını savunuyorsak, toplumda yaşam ahenginin düzenlenmesinde hukukun oynadığı rolü kabul ediyorsak, katledilen 53 kişinin faillerini bulup cezalandırmaya karşı çıkılmamalı. Eğer karşı çıkılıyorsa, o zaman toplumda hukukun bir taraf için geçerliliğini kabul etmiş oluruz. İşte bu noktada sokak çapulculuğunu evrensel hukuk normları yerine koymuş oluruz. Bu, derin devlet ve derin devletin emir eri PKK/HDP’nin katlettiği 53 insanın unutulmasını isteme demektir. Zaten bu cinayet güruhunun en önemli özelliği, ‘unutma’ ve toplumsal değerleri ‘çöpe atma’dır. Bu düşünceyi, davranış biçimini toplumda bir alışkanlık haline getirmenin ne kadar sakıncalı olduğunu tartışmaya bile gerek yok. Hem halktan yana olduğunu iddia edeceksin hem de kendini ‘elit’ gören bir kesimin işlediği cinayetlerin hasır altı edilmesini isteyeceksin… Bu anlayış, sultanlığın toprak mülkiyeti hukukundan kaynaklanan giderek modern çağda Jakobenizmde kendini gösteren hukuk anlayışıdır. Bu anlayışın Kürt/Kürdistan adına hareket ettiğini söyleyenler arasında günümüz koşullarında ortaya çıkması başlı başına sosyolojik bir araştırma konusudur. Kırk yıldır sürdürülen ‘düşük yoğunluklu’ çatışmaların oluşturduğu düşünce ve davranış biçiminin bazı kesimler üzerinde ne kadar etkili olduğuna şahit olma, üzüntü verici bir durumdur.

    Tutuklamaları hukuki bulmayanlar, Cumhuriyet Baş Savcılığı’nın 6 yıl sonra harekete geçmiş olmasını bahane olarak ileri sürmekteler. İnanıyorum bu çevreler, tutuklamalar 10 Ekim 2014’te yapılsaydı da karşı çıkardı. Çünkü bu çevrelerin, demokratlığın ölçüsünü PKK/HDP’nin takınacağı tavra ve ileri sürdüğü düşüncelere göre belirleme alışkanlığı vardır. Bu noktada devlet gücüne teslim olma söz konusudur. Bazı örgütsel yapılarda tavanla taban birkaç kişiyle, daha doğrusu aynı kişilerle sınırlı kalmışsa, önüne gelen her güce tapma alışkanlık haline gelmiş demektir. Güce tapmanın geçer tek akçe olduğu an, umudun yok olduğu andır. Umudun yok oluşu bir süreçtir ve bu süreç sonuçta teslimiyete gidebilir. Umudu ve kendine güveni olmayanlar sonuçta zorbalığı içselleştirmeye başlar. Bu noktada kimlerin teslimiyete gidip gitmediğini PKK/HDP’nin işlediği cinayetler karşısında ortaya çıkan mevzilenmede görebiliriz. İster birey, ster gurup, isterse devasa bir örgütsel yapı olsun, umudu olan her yapı başı dikliği, cesareti ve en önemlisi de kararlılığı temsil eder. Umudu olan aynı zamanda kendine güveni olandır. Varolmayı tartışmasız kılmanın en önemli ögesi, kendine güven duymadır. Güven, teslimiyeti değil her koşulda sorgulamayı gerekli kılar.

    PKK/HDP’ye yönelik operasyonların sivil siyaset alanını kısıtladığını söyleyenlerin bulunması başlı başına bir sorun. 53 Kürt insanını bir anda katletmeyi planlamış ve gerçekleştirmiş bir örgütsel yapının üzerine gidilmesini, 83-84 siyasi partinin var olduğu koşullarda ‘siyaset alanının kısıtlanması’ olarak görülmesi hayret vericidir. Birilerinin herhangi bir partiden millet vekili seçilmesi veya bazılarının bürokrasinin içinde yer edinmiş olması, cinayet işleme özgürlüğüne sahip olması anlamına gelmemelidir. Ayrıca PKK/HDP’nin varlığı hiçbir zaman sivil siyaset alanını genişleten bir faktör olmamıştır; tam tersine siyaset alanını daraltan, hatta zaman zaman da ortadan kaldıran bir faktör olmuştur. Tersi söylem içinde olanlar, siyaset alanındaki konumlarını bir kez daha gözden geçirmelidir. Kaldı ki, HDP’nin kimler tarafından kurulduğu ve kimler tarafından yöneltildiği bir sır olmaktan çoktan çıkmıştır. Devletin bağırsaklarını temizlemesine karşı tavır alınmamalı; derin devletin önemli bir parçasının dışarı atılma girişimleri, tasfiye etmeye yönelik adımların atılması olumlu bir gelişmedir.

    ‘İntikam alma ve provokasyon’ söylemi, çok havada, hiçbir temeli olmayan bir propagandadan ibarettir. Aynılığı inkâr edip, zoraki muhalefet gömleği giydirmenin çabasıdır.

3.10.2020

Baki Karer

14 Eylül 2020 Pazartesi

Pkk ve Türevlerini Meşrulaştırma Çabaları

 

 

Pkk ve Türevlerini Meşrulaştırma Çabaları

    Ülkemizde her zaman olduğu gibi hemen her alanda çok ciddi gelişmeler yaşanmakta. Ciddi ve çok yönlü tartışılması gereken bir gündemi birkaç saat sonra en gerilere düşürecek başka bir gündem ortaya çıkmakta. Türkiye’de siyasette, ekonomide, diplomaside ve daha birçok alanda ortaya çıkan gelişmeleri takip etme günümüz koşullarında bayağı zorlaşmakta.

    Gündem, sadece devlet kurum ve kuruluşlarınca, kitle örgütlenmeleri ve siyasetçiler tarafından değil bazen bireylerce de oluşturulur. Medya oluşturulmak istenen gündemin bireyler arasında tartışılmasında önemli bir aracı rolü oynar. Ortaya atılan bir konu ne kadar fazla birey ve çevre tarafından kabul görürse ve tartışılırsa o derece gündem haline gelmiş olur. Her gündem oluşturma çabası aynı zamanda içinde reklamı da taşır. Örneğin bir köşede unutulmuşluğun çemberini yıkmak için önüne çekilmiş perdeleri sağ sola çekiştirerek olmadık bir anda en uçuk pozlar vermeye çalışma, bir anlamda gündem oluşturma çabasıdır. Uçuk söylemler, dengesiz davranış biçimleri bireyler arasında ve toplumda her zaman dikkat çekmiştir. Kimilerinin Sayın Neçirvan Barzani’nin Ankara’ya ziyaretini Kandil güruhunu küstürdüğü savını ortaya atması bu çerçevede ‘gündem’ oluşturma çabasıdır.

    Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin uluslararası ilişkilerini ve devletler nezdinde nasıl kabul gördüğünü tartışmayı gereksiz görüyorum. Gerektiğinde Ankara’yı ziyaret etmesi, karşılanması ve yürüttüğü diplomasi, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin gücünü ortaya koyar. Peki, kim ya da kimler bu ve benzeri ziyaretlerin önüne geçmeye kalkışır? Kürdistan yönetiminin uluslararası ilişkilerini bir avuç mağara pintileri ve uzantılarının istek ve arzularıyla sınırlandırma çabası içine kim girer? Esas tartışılması gereken bu noktadır. Bu soruya verilecek yanıt, Kürt ulusunda ciddi bir ayrışmayı getirecek, kimlerin Kürt halkının yanında olup olmadığını açığa çıkartacaktır; yani ya Kürt halkının ulusal dinamiklerini yok eden mağara pintilerinden yana tavır alacaksın, ya da ulusu ayakta tutan dinamiklerin yanında yer alacaksın. 

Algı Operasyonu 

    Son dönemlerde yürütülen algı operasyonlarını ele alırken, Pkk/Hdp’nin süreç içinde biçimlendirdiği tabanın önemli bir kesiminin üzerinde kısaca durmak gerekir. Pkk ve yan örgütlenmeleri yıllardan bu yana tabanına tekke kültürünü egemen kılmıştır. Pkk’de şeyh-mürit ilişkisi egemenliği, tabanda ayrıksı, değersiz, hemen her alanda başarısız olduğu düşüncesini egemen kılmıştır. Her şeyi ‘O bilir’, yani ‘seruk bilir’ düşüncesi temel alınmıştır. Tabanda umut etme bir tarafa hayal kurmanın bile gereksiz olduğu düşüncesi yerleştirilmiştir. Yani hiçbir konuda itiraz etmeyecek hizmetkar bir topluluk yaratılmıştır. Bahsettiğimiz tabanı oluşturan bireyler kendini özne olarak görmedikleri için nesneyle de bir ilişkileri yoktur; bu nedenle bilgi onlara çok uzak. Yani herhangi bir konuda bilgi sahibi olmadıkları gibi, bilgi edinme çabası da yoktur. Kendini ayrıksı hisseden, ‘hiç’ olduğunu kabullenmiş böylesi bir topluluğun elinde kalan tek şey, saldırganlıktır. Bu nedenle hedeften yoksun sokak kültürünün verdiği bir saldırganlık egemendir.

    Pkk ve türevlerinin bahsettiğimiz bu özelliklerini algı operasyonlarıyla görünmez kılma çabaları, ya da bir süreliğine de olsa üstünü örtülemeye çalışmak, Kürt halkının iç dinamiklerini yok etmeye yönelik gayretlerdir. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin yürüttüğü kavgayı, böylesi bir örgütlenmenin derekesine düşürmeye yönelik her söylem ve hareket biçimini sadece abesle iştigal olarak nitelendiremeyiz. Algı operasyonlarıyla Pkk’nin Haşdi Şabi ve benzeri ittifakçı güçlerini meşrulaştırmaya çalışanlar, Erbil yönetiminin vereceği rahatsızlıklarla daha çok karşı karşıya kalmaya devam edeceklerdir.

11.09.2020

Baki Karer

17 Haziran 2020 Çarşamba

TEHLİKENİN BOYUTLARI (6)


TEHLİKENİN BOYUTLARI (6)

    İttihat ve Terakki’nin günün koşullarına uyarlanarak modern devlet düzeyinde örgütlenmiş hali Kemalizmdir. Jakobenizmi yerel düzeyde adlandırmak gerekirse, Kemalizm veya Atatürkçülük demekte bir sakınca yoktur. Bu anlamda Kemalizmle jakobenizm arasında ciddi bir farklılığın olduğunu söyleyemeyiz.
    Cumhuriyet ilan edildiğinde modernistleri Kemalistler, sultanlığın ve halifeliğin devamından yana olanları da muhafazakârlar temsil etmeye başlamıştır. Ama bizde ne modernistleri, ne de muhafazakârları Avrupai tarzda ya da sanayileşmiş ülkelere özgü biçimiyle tanımlama birçok sıkıntıları beraberinde getirir. Bizde laiklik ve sekülerlik ne kadar yanlış anlaşılmışsa, muhazakârlıkta o kadar yanlış anlaşılmıştır. Türkiye’de fetişlikten arındırılmış bir laiklik ve seküler bir yaşam biçimi egemen olmamıştır. Muhafazakârlık ise namazla sınırlandırılmıştır. Bu iki taraf arasındaki zıtlaşma ya da çelişki, Tanzimattan bu yana devam eder.
    Hem Kemalizm, hem de muhafazakâr kesim Türkçülüğü ve İslamcılığı başka toplulukları kendine benzeştirmenin aracı olarak kullanmıştır. Bu noktada kendine benzetmek istediği köken hakir görülürken, geldiği köken üstün görülmekte. Bizde ümmetçiliği ve  ulus devlet anlayışını savunan  kesimlerin en önemli ortak noktası, etnik köken üstünlüğüne dayanmasıdır. ‘Kardeşlik’ vurgusu yapılırken bile ‘seçilmiş’ olma hali bir tarafa bırakılmaz, ‘üstün kökene’ ait olma her zaman ön plana çıkartılır. Bu ezilen kökende veya milliyette pisikolojik üstünlük sağlamanın bir yoludur. Ezilen tarafta aşağılık duygusunu egemen kılmaya çalışarak kendisine hizmetçiler veya işbirlikçiler edinir. Egemenler çoğu zaman da böylesi yöntemlerinde ciddi başarılar elde ederler; örneğin PKK/HDP’de olduğu gibi. Aşağılık kompleksinin yol açtığı erazyonu simgelemesi açısından Öcalan’ın şu sözlerine kulak kabartmakta yarar var; Atatürk'ün önderlik hususlarını takdir ettim. Bugüne kadar da kendime rehber olarak kabul edip uygulamaya çalıştım.’ (Abdullah Öcalan, Ankara DGM Başsavcısı Cevdet Volkan'a 22 mart 1999 tarihinde gönderdiği mektup.) Özgürleşmekten korkan kölenin kendini bir başkasıyla, bir diğer değişle efendisiyle tanımlaması bundan daha iyi ifade edilemezdi. Aslında burada bir kişinin düşüncesini kabullenmeden ziyade puta teslimin getirdiği fizikötesi veya spritüel yaşam biçimini çıkar yol olarak görme dile getirilmiştir. Egemenler, böylesi bir yaşamı seçmiş birini artık istediği gibi kullanma özgürlüğünü elde etmiş demektir.

GELİNEN NOKTA

    PKK/HDP’nin oluşturduğu ortam ve toplumsal yapıda yarattıkları tahribatın boyutları şimdilerde daha iyi görülmektedir. Kürdü inkâr ettikleri, Kürdistan’ı çöpe attıklarını ilan ettikleri halde halen bunlara sempatiyle bakan bir kitlenin mevcut olması önemlidir. Bu durum son 40 yılda asimilasyonda ne oranda ilerleme sağlandığını gösterir. Daha önce ‘Diyarbakır Buluşması’ başlıklı makalemde vurguladığım gibi geçmişte Kürt, 'Türküm' demeye zorlanıyordu, bugün ise bir adım daha ileri gidilerek  Kemalist olma daha gurur verici hale getirilmiştir. Bu da PKK/HDP'nin ‘dağlı Kürtler'i' 'medenileştirme' projesi olduğunun açık bir göstergesidir. Yani Kürtler'i Türk ulusalcı takımının mihenk taşına dönüştürme projesidir. Aynı merkezin kolları arasında sürdürülen ve adına ‘savaş’ dedikleri kurgulanmış çatışmalar sonucunda böylesine önemli sonuçlar elde edilmiştir. Bugün hiçte küçümsenmeyecek bir kitle, Ortadoğu’nun ‘demokratikleştirilmesi’ söylemine  inandırılmış durumda. Ortadoğu’nun karanlık odaklarınca çizilmiş proje uğruna, Kürt halkının en dinamik, en atılgan kesiminden yüz bini aşkın insan, hendek ve benzeri eylemlerle heba edildi. Birçoğu arkadan kurşunlandı ve sonrasında halkın karşısına çıkıp ‘şehit oldular’ denildi. Evlatları arkadan kurşunlanan aileler ‘kadere’ boyun eğdirildi. Birçoğu korkuyla sindirildi ve önemli bir kesim de sadece mırıldanmayla yetinmek zorunda bırakıldı.
    Bugün PKK ve HDP büyük bir cesaretle Kemalizmle bütünleşmekten övünç duyduğunu, Türk partisi olarak her türlü hizmete hazır olduğunu kamuoyuna deklare ediyor. Peki bunun toplumsal yapıda bir karşılığı var mıdır?  Evet, vardır! Çünkü artık Türk olmakla övünen, Kürt halkıyla arasına duvar örmekten memnun gözüken önemli bir kitle vardır. Bahsettiğim bu taban, ülkesinin ismini ağzına almamak için ‘coğrafi alan ‘tanımlamasını daha gurur verici buluyor. ‘Birlik’ ve ‘kardeşlik’ örtüsü gayet başarılı bir biçimde kullanılıyor. Derin devlet ağlarıyla örülmüş böylesi kitlesel güce dayandıkları içindir ki Kürt halkının nefes boruları tümüyle kapatılmaya çalışılmakta. Basın, yayın, televizyon, radyo ve sosyal medya dahil her türlü propaganda olanakları kullanılarak, düşünmekten men edilmiş, müritleştirilmiş devşirme bir tabanla, toplumun çoğunluğu baskı altına alınmak istenmekte. Sadece bununla yetinmeyerek  zaman zaman  yönlendirmeye yönelik girişimlerde de bulunmaktalar.

Derin Devlet Desteğinde Kitleleri Yönlendirme girişimleri

    Bahsettiğim yönlendirme çabalarını, çok öncelerine gitmeden yakın tarihimizden, örneğin son 16-17 yıllık dönemden bir kaç örneklendirmeyle anlatabiliriz. Herkesin bildiği gibi, derin devletin her türlü desteğini almış PKK/HDP’in temel hedeflerinden biri, Adalet Kalkınma Partisi İktidarını yıkmadır. AKP iktidarının ilk dönemlerinde MHP’de, aynı amaca yönelenlerden biridir. Tabii bu dönemde bu ortaklığa CHP’nin nasıl öncülük yaptığı gözardı edilmemeli. Burada ortak çıkarların çakışması bahanesi önplana çıkartılamaz. Esas alınması gereken, bu iki oluşumu da ortak noktada buluşturan iradedir. Yani bu iki yapının aynı irade tarafından ortak hedefe yöneltilmesi önemlidir.
    ‘Andımız’ın her sabah okullarda okutulma zorunluluğu kaldırılırken PKK, ‘iktidar faşisttir’ diye tozu dumana kattı. İşin ilginç yanı Kürtçe Televizyon ve radyonun serbest bırakılması karşısında aynı tutumunu daha da ileriye taşıdı. Kürtçe kurslar serbest bırakılırken, mahkemelerde Kürtçe ifade verme hakkı tanınırken yine ‘AKP iktidarı faşisttir’ diyerek, ittifakçı güçleriyle birlikte engellemeye çalıştı. Kürdistan bayrağı Ankara sokaklarına asıldığında ve sayın Mesut Barzani Diyarbakır’ı ziyaret ettiğinde Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne olmadık küfürler etmeyi ihmal etmedi.  Bu arada Adalet ve Kalkınma Partisi için, ‘faşistler yıkılmalı’sloganını daha yaygınca işlemeye başladı. Örnekler çoğaltılabilir. Bunlar, PKK/HDP’nin Kürt halkının lehine olan en basit gelişmeleri dahi engellemek için kimlerle kol kola olduğunu gösteren ilginç yaklaşımlardır.
    Dönem değişti, MHP ve AKP birlikte hareket etmeye başladı. MHP’nin bugün hükümette üyesi olmamasına rağmen, iktidar ortağı biçiminde hareket ettiğini herkes bilir. PKK/HDP yine iktidar için ‘faşistler yıkılmalı’ sloganını atmayı sürdürmekte. Bu arada sıkıştığı her anda da ‘Kürtler için birlik’ ve bir de ‘Ulusal Kongre’ sloganını yüksek perdeden dillendirmeyi ihmal etmemekte. İttifakçı güçleriyle birlikte ne yazık ki, ‘muhalafetim’ diyen bazı kesimleri de çoğu kez etkisi altına alıp yönlendirmekte. Kemalist ideolojiye sıkı sıkıya bağlı olan HDP’nin,  bir düzen partisi olarak iktidarı veya herhangi bir partiyi tanımlaması gayet doğaldır. Ama değişen koşulları dikkate almadan aynı politik tutum içinde olan bazı muhalafet kesimleri de var. Hangi yönden geldiğine bakılmaksızın zaman zaman estirilen rüzgarların hızına kapılma doğal görülemez. Kürt/Kürdistan açısından nefes borularının daha fazla açılması ile nefes borularının kapanmasını aynı düzlemde değerlendirme, politik arenada yanlış adımların atılmasını getirir.  Olumsuzluklar arasında seçim yapmaya zorlama kitleleri nefessiz bırakır. İktidarın alternatifi olarak ‘Muhayyel Kürdistan burada meftundur’ diyen taraf, çıkış yolu olarak gösterilmekte. Kürt halkında Stockholm sendromunu içselleştirmenin yöntemleridir bunlar; yani ne yapıp yapıp ulusal dinamikler üzerinde durmanın zeminini yok etme uygulamaları sürekli kılınmak isteniyor.
    Sonuçta tüm bu girişimler, ontolojik devlete hizmettir. İşte bu anlamda PKK/HDP’ye ‘muhalefetim’ diyen her kesim, ayakları üzerinde durmanın çabası içinde olmalıdır.
    Kendin olma önemlidir.     
16.06.2020
Baki Karer








10 Haziran 2020 Çarşamba

TEHLİKENİN BOYUTLARI (5)


TEHLİKENİN BOYUTLARI (5)

    Kemalizme değinirken, İttihat ve Terakki’nin daha akılcı biçimi olduğunu belirtmiştim.  Bazıları ‘akılcı’ deyişime takılıp kalmış. Evet, doğru bir tanımlama olduğunu düşünüyorum; İttihatçılar tüm Türkleri ve müslümanları kurtarmayı hedeflerken, Mustafa Kemal Misak-ı Milli ile yetinmeyi temel almıştır. Yani sınırları oldukça daraltmıştır. Kemalizm artık Misak-ı Milli ile tanımlanır hale gelmiştir. Bu bir anlamda  o günün koşullarında ‘Kızıl Elma’ ülküsünün izlenmeyeceği anlamına da gelir. Aslında Mustafa Kemal’i Misak-ı Milli ile yetinmeye zorlayan asıl etmen, Batı’da tutunma imkanının olmadığını görmesidir. Bilindiği gibi 1920’de çizilen sınırlar Musul, Kerkük ve Halep’i de içine alıyordu. Daha sonraları Ortadoğu’daki İngiliz ve Fransızlar’ın askeri varlıkları dikkate alınarak bu bölgelerden vazgeçilmiştir. Her ne kadar İttihat ve Terakki Balkanlar’da Teşkilat-ı Mahsusa ile birlikte bir dizi başarılar elde etmişse de, sonraları Büyük Britanya ve Rusya Balkanlar’da taraf olmaya başlayınca, geri adım atılmaya başlanmıştır.

    1912’den bu yana köprülerin altından çok sular geçti, ama bir şey değişmedi; Osmanlı İmparatorluğunun egemen olduğu bu coğrafya, halen emperyalist güçler arasında bölüşüm için verilen kavganın merkezi olmaya devam etmekte. Irak’da Saddam iktidarının yıkılması ve Suriye’de iç savaşın başlamasıyla birlikte, Ortadoğu genelinde yaşanan güçler arası kavgada Musul, Kerkük ve Halep yeniden stratejik öneme sahip olmaya başlamıştır. Süper güçler ve Bölge devletleri bahsettiğimiz bu bölgeleri temel alan stratejiler geliştirmekte. Ortadoğu’nun muhtemel yeniden bölüşümünde bu şehirlerin belirleyici rol oynayacağını söylemekle hata etmiş olmayız. İşte PKK sorununun bir de bu noktadan hareketle tartışılması gerektiğini düşünüyorum..

PKK’nin İzlediği İttihat Terakki Stratejisi

    Ortadoğu halklarını ‘demokratikleştirme’ sloganı, Kürt uluslaşmasının tüm dinamiklerini yok etmeyi hedefine koymuş bir yapının, toplumu çeşitli bahaneler ve yutturmacalarla nasıl oyaladığına en iyi örnektir. Aslında bu slogan, bir dönemler İttihat ve Terakki’nin tüm Türkleri kurtarma adına Turancılık peşinde koşmasının ifadesidir. Dikkat edilirse, Ortadoğu’yu sözümona kurtarma adına hareket eden PKK, bölgedeki egemen uluslara şu veya bu düzeyde bir takım vaadlerde bulunuyor. Bu nedenle vaadlerinin ve hareket tarzının merkezine, Türkler’in birliğini oturtmaktadır. Yani Türkçülüğün Kızıl Elma ülküsünü Ortadoğu’ya uyarlamanın çabasını yürüten PKK ile karşı karşıyayız. İşte bu nedenden dolayıdır ki, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin ayakta kalmaması için her türlü ihaneti meşru görmekte ve övünç kaynağı haline getirmekte. Aslında PKK/HDP Bölgeye yönelik politikasında, Öcalan’ın Turancı ideallerinden bağımsız hareket etmemektedir. Türkiye Cumhuriyeti bile Misak-ı Milli’nin dışına çıkmayı kabullenmediğini, mevcut sınırların dışına çıkmayı beka sorunuyla bütünleştirdiğini zaman zaman dile getirmekte. Ama öbür yandan uzun yıllardan bu yana sınırların genişletilmesi için mücadele veren elit bir kesimin olduğunu da biliyoruz. Burada derin güçlere bağlı bilinen akıl hocalarını hatırlamakta yarar var.
    Enver Paşa’ya özenilerek Ortadoğu için çizilen Turancı ülkü, Öcalan tarafından şu şekilde dillendirilmekte:  “Vatana ihaneti asla ağzıma bile almam. Olsa olsa onun Misak-ı Milli gereklerini çağdaş ölçüler içerisinde yerine getirilmesi yani büyütülmesidir (…) Misak-ı Milli’nin dışında kalan parçalarındaki Kürt-Türkmen topluluklarına en azından yaşadıkları devlet içinde soykırıma uğramadan demokratik kimlikleriyle yaşamalarına Türkiye Cumhuriyeti’nin yardımı hem ahlaki hem siyasi bir görevdir, diyorum. Bu başka devletlerin iç işlerine karışma değildir.” (Abdullah Öcalan, Savunma, Kürt Sorununda Demokratik Çözüm Bildirgesi, s.162-163) Dikkat edilirse çizilen bu strateji; Kerkük, Musul ve Halep’i Toroslarla birleştirme çabasından başka bir şey değildir. Derin güçler her zaman 1920’lerde çizilen ilk Misak-ı Milli’yi gerçekleştirmenin çabası içinde olmuşlardır. CHP içinde ‘devleti ben kurdum’da direten kanat ile Öcalan’ın hocaları, bahsettiğimiz bu hedefin militanıdırlar. ‘Horasan Türklerinden’ biri olarak kendini tanımlayan birisinin, böylesi bir dönemde CHP’nin başına seçilmesi pek tesadüf sayılmaz. PKK/HDP’nin arkasında hangi güçlerin durduğu bu anlamda tartışmalı değildir. Şimdi mağara becuzelerinin G. Kürdistan’da niçin kümelendikleri daha iyi anlaşılıyor sanıyorum. Kürdü aşağılayan, hatta yok sayan ‘alçak ve rezil’ olduğunu söyleyecek kadar ileri giden bir anlayış, saldırganlığı formüllendirmiş Turancılıktır. Kırmızı Elma’ya koşan PKK, Kürdü nasıl hakir gördüğünü ve aşağıladığını her fırsatta dile getirmekten çekinmiyor; Kürt, kadın-erkek ilişkisinde ölmüştür. Kürt, bu ilişkide çirkinleşmiştir, alçaktır, rezildir, köledir, tutsaktır”* (Abdullah Öcalan, Devrimin Dili ve Eylemi, S,153)  diyebiliyor. Bu söylem, aynı zamanda Ahd-i Milli’ye bağlılığın açık ifadesidir.
    Bir dönem Kafkas Türkleri için uygulamaya konan strateji, bugün Ortadoğu’da yaşama geçirilmek isteniyor. PKK’nin Haşdi Şabi ile ilişkilerinin uzun vadeli ve stratejik hedefler İçermesi, böylesi nedenler içindir. Şu anda PKK ve Haşdi Şabi, diğer müttefikleriyle birlikte G.Kürdistan’ı iki parçaya bölüp ‘Pat’ metodunu uygulama peşindedir. Rojava’da ise ‘general geldi, general gitti’ söyleminin ayyuka çıkarılması boşuna değildir; burada uygulanan strateji, ‘hallelujah’dır..

10.06.2020

Baki Karer

 Devam edecek

   

3 Haziran 2020 Çarşamba



TEHLİKENİN BOYUTLARI (4)

    Bir önceki bölüm hakkında görüşlerini bildirenler arasında ‘hainliğin kurumlaşması olur mu’ diye soranlar oldu. Bahsedilen şey, bir veya birkaç kişinin basit, sıradanlaşmış tavrı veya muhbirciliği değildir. 30-40 yıldan bu yana şu veya bu biçimde bir ulusu etkisizleştirmek, varlığını tartışılır hale getirmek için olağanüstü gayret içinde olan örgütlü, bilinçli bir yapıdan bahsediyoruz. Böylesine önemli hedeflere ulaşmanın çabasını yürütenlerin kurumlaşmaya gitmeleri bir anlamda zorunludur. Eğer PKK bu amaçlar doğrultusunda kurumlaşmış olmasaydı, bir halkı, ulusu var eden dinamiklerle bu derece oynamaya, tahrip etmek için elinden gelen gayreti göstermeye cesaret edemezdi. Bu anlamda PKK’nin Kürt halkının varlığına kastetmiş örgütlü bir güç olduğu bilince çıkartılmalı. PKK’nin son 40 yıllık dönemi değerlendirilirken, halen 1984’de Kürt/Kürdistan için silahlı mücadele yürüttüğü, ama 1999’dan itibaren bu mücadeleden geri adım attığı söylenmekte. Bunlar irdelenmeden ileri sürülmüş savlardır. Yıllardır arka arkaya planlanmış olaylar zincirine bağlı olarak yorgun düşürülmüş kitleler üzerinde egemen kılınmış atmosferin yarattığı düşünce biçimleridir. Yurtseverlerin geçmişten günümüze kadar dürüst ve iyi niyetlilikle çizdiği hedefler ile PKK’nin üzerinde durduğu zemin birbirine tamamen zıttır.

İTTİHAT TERAKKİ VE PKK CEBERUTLUĞU

    Osmanlı İmparatorluğu’nun bürokratik sisteminin dayandığı sosyal yapı,    İttihatçıların çıplak zorbalığının da temelini oluşturur. Bilindiği gibi Osmanlı’da bürokratik yapı içinde yer alanların sermaye edinmelerine müsaade edilmiyordu. Avrupa’da görülen biçimiyle derebeylik sistemi de olamadığından soylu sınıfının gelişmesi engellenmiştir. Osmanlı’da tebaa-devlet ilişkisi egemendir. Ağa veya bey’ler arasında palazlananların bir çoğu, Padişah tarafından sürgünle veya başka biçimlerle cezalandırılıyordu. Bunlar ve daha birçok nedenlerle İmparatorluk içinde meta dolaşımı ve ticaretin önüne çıkartılan engeller sonucu burjuva sınıfının doğuşu gecikmiştir. Yani Avrupa’da burjuva sınıfı gelişirken ve giderek ekonomiye egemen olurken, Osmanlı’da skolastik düşünce egemendi. Hatta bu düşünce biçiminin günümüz koşullarında bile önemli oranda geçerliliğini koruduğunu söyleyebiliriz; en azından zaman zaman hortlatıldığına şahit oluyoruz. Dolayısıyla bugüne kadar hemen her dönemde ‘tanrılar’ yaratılmış ve bu yaratılan tanrıların etrafında düzenler oluşturulmuştur. Çünkü böylesi koşullarda inançla hareket eden kalabalıklar yaratma kolaydır. İttihatçıların ceberutluğunu aratan PKK’nin uyguladığı çıplak zor, böylesi koşulların ürünüdür. PKK’nin mağara yaşamını neden tercih ettiği şimdi biraz daha anlaşılırdır. Mağaradan gönderilen tehdit pusulalarıyla köylüden, işçiden ve esnaftan giyecek, mekap marka ayakkabı, un ve şeker çuvalları istemeleri, veremeyenleri en vahşi işkencelerle katletmeleri böylesi bir mirasa dayanmasından kaynaklanmaktadır. Bu noktada İttihat ve Terakki’nin daha akılcı biçimi olan ve yakın tarihimize damgasını vuran Kemalizme değinmeden geçmek olmaz.
    Aslında Kemalizm denilen bir akım var mıdır yok mudur tartışmalıdır. Son yıllarda bazı çevrelerce, Kemalizm yerine daha ‘yerli ve milli’ olarak görülen Atatürkçülük kullanılmaya başlanmıştır. Kemalizm, Şevket Süreyya Aydemir ve arkadaşlarının oluşturduğu ‘kadro hareketi’ tarafından ortaya atılmıştır. Ama hangi düşünceye sahip olduğu ve hangi ideolojinin ürünü olarak savunulması gerektiğine bir türlü açıklık getirememişlerdir. Kemalizm denilen olay, apaçık bir Jakobenizmdir. Kemalizm olarak nitelendirilen akımın Cumhuriyetle birlikte oluşturduğu devlet bürokrasisi, uygulamaya koyduğu ekonomik anlayış, azınlıklara ve farklı milletlere karşı yaklaşımı tam anlamıyla Jakobenizmdir. Yani ‘halk adına, halka karşı’ olan seçkin azınlık hareketidir. Sonuç olarak bize Jakobenlik, Kemalizm olarak kabul ettirildi. İşte İttihatçı geleneğe bağlı olarak oluşturulan PKK, Kemalizm’in en tutarlı savunucusu konumundadır. Üst akıl tarafından örgütsel yapı oluşturulurken paryacılık temel alınmıştır. Örgütsel hiyerarşinin oluşturulmasında paryacılığın esas alınması, Kürt halkına karşı ihanette kullanılma sırasında en ufak bir itirazla karşılaşma riskini ortadan kaldırmak içindir.
    PKK’de Paryacılığı en iyi temsil edenlerden biri de Mustafa Karasu denilen kişiliktir. Kendi değişiyle hataların militanı olarak bir üst sınıfla girdigi zina ilişkisinin korkutucu sonuçlarının bilincindedir. Bu nedenle bir üst elite ulaşmanın yoğun çabası içinde halen. Kendisini kabul ettirip ettirmeyeceği meçhul. Özellikle içerdeyken Sabri Ok’la birlikte iyi bir eğitimden geçirildiklerini bilmeyen yok. Bir dönem dillendirdikleri direnme teraneleri de artık işe yaramıyor. İnsanların kendilerini sorgulamaya başladıklarını bildikleri içindir ki, şimdilerde açıktan oynuyorlar.  Her ikisi de uzun yıllar ‘Simon’ların yaratıcısının tezgahından geçtiler. O nedenle ‘karısız kocasız, devletsiz’ yaşam lumpenliğini Kürt halkına dayatmakla görevli olduklarını inkâr etmemekteler. Kim ne derse desin, Kürt halkı bugün sergilenen paryacılığın farkındadır. Paryalardan oluşturulmak istenen ‘kadro hareketi’ başarısızlığa mahkumdur.
2020-06-02
Baki Karer
Devam edecek



29 Mayıs 2020 Cuma

TEHLİKENİN BOYUTLARI (3)


TEHLİKENİN BOYUTLARI (3)

    PKK’nin, özellikle de akıl hocalarının Kürt halkına karşı yönelimlerini, uyguladığı taktiklerin çoğunu İttihat ve Terakki’nin uygulamalarında bulma mümkündür. PKK olayı, tüm yönleriyle tarihsel geçmişin imbiğinden süzülmüş deney ve tecrübelerin ışığında ortaya çıkartılmış ve sonuçları itibariyle bir yüzyılı ilgilendiren bir olaydır. PKK’nin ve Öcalan’ın kırk yıldan bu yana ne olup olmadığı bunca açık karta rağmen helen tartışılıyorsa, üst aklın ince elekten süzülmüş ürünü olmasındandır.  
    Osmanlı tarihinde’ bilinmezlikler’ çoktur. Oysa dünya genelinde imparatorluklar içinde çok sağlam ve güvenilir kayıt sistemi, yani arşivin en güçlü olduğu imparatorluk, Osmanlı İmparatorluğudur. Ama buna rağmen, örneğin Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Mustafa’nın para bastığı için mi, yoksa İran Şahına mektup yazdığı için mi öldürüldüğü halen tartışılır. Aynı biçimde 31 Mart vakası ilerici miydi, irtica kalkışması mıydı  halen üzerine makaleler, kitaplar yazılır. Günümüzde bile 31 Mart vakası, zaman zaman karşı tarafı susturmanın bir aracı olarak kullanılır. İttihatçı gelenekten gelenler bazen daha da ileri giderek, ‘muhafazakar’ olarak nitelendirdikleri karşı tarafı, ‘Hareket Ordusu’ ile korkutur; Kazan Deresi çatışmalarında, Gezi olaylarında ve hendek kazmalarda olduğu gibi. Türk devlet örgütlenmesinde bilinmez, ya da muammalaştırılan bir çok olay, aslında bilinirdir ve her yönüyle aşikardır, yani muammalı bir yanı yoktur. Örneğin 31 Mart vakasını bastıranlar, aynı zamanda çıkaranlardır. Tarihimizde bilinmezliğe sürüklenmiş bir çok olayı bu açıdan değerlendirmede yarar olduğu düşüncesindeyim. Yüz bin insanın katlini gerçekleştirmiş, milyonlarca insanın göçüne neden olmuş, demografik yapının değişimine hizmet etmiş PKK’nin, halen nasıl bir örgütlenme olduğu üzerine tartışmalar yapılıyorsa, bunun üzerinde düşünülmesi gerekir. Özellikle sosyolojik açıdan bu sorunun irdelenmeye ihtiyacı vardır.

GLADYONUN KÜRT AYAĞI

    1988’lere gelindiğinde PKK, uluslararası Gladyo’nun Kürt ayağı düzeyine yükselmiştir. Özellikle de 1990’da tam anlamıyla kurumlaşmış bir konuma gelmiştir; astığı astık kestiği kestik biçiminde davranan, Kürt halkının varlığına kasteden Gladyo, her yönüyle açıktan hareket etmeye başlamıştır. Artık elinde akıl hocalarının bulduğu ‘gerilla’ ve ‘serhildan’ değnekleri vardır; itiraz edenin kafasına indirilmektedir
    Çağımızın düşünme düzeyini mağara insanın düşünme düzeyine indirgemiş bir yapıda müritleşme, tek çıkar yoldur. Bu nedenledir ki, çalışmak için ormana giden işçiyi katletmeyi, çocukları bombayla havaya uçururken seyretmeyi, hamile kadınları bombalamaktan zevk almayı, danslar eşliğinde iç infazlar gerçekleştirmeyi günlük yaşantılarının parçası haline getirmiş Gladyo örgütlenmesiyle karşı karşıyayız. Düşünsel ve zihinsel alanda değişime karşı direnen, mezar taşları arasında mekik dokumayı meslek haline getirmiş bir yapı karşımızda durmakta.
    Ama tüm bunlara rağmen, bazılarınca PKK, ittifak edilmesi gereken güç olarak görülüyor. Hatta Ortadoğu’da bir çok çetesel yapılanmaları da içinde barındıran bu Gladyo örgütlenmesi, binlerce defa ‘Ben Kürt ve Kürdistan örgütlenmesi değilim’ dediği halde, yine de hiçte küçümsenmeyecek kendine ‘Kürdüm’ diyen bir kesim, ‘hayır, sen Kürtsün, sen bizim temel direğimizsin, bizi bırakma’ diye yalvarmakta. Şimdi bu noktada esas sorgulanması gerekenler kimlerdir? Bunlar; Kürtlük adına hareket ettiğini iddia edip PKK’nin pöçüğünden ayrılmayarak onun tüm kötülüklerini bilinmezliğe sürüklemek isteyenlerdir. Yani bir anlamda PKK’yi 31 Mart vakasına dönüştürmeye çalışanlardır. Sözüm ona Kürt kesilen bu kanadın PKK/HDP ile birlikte esas dayandığı kaynak, ‘Ben de Ermeniyim’diye İstanbul sokaklarında canhıraş bağıranların ve hendek çatışmalarını desteklemek için bildiri dağıtanların temsil ettiği kesimlerdir.
    Hrant Dink gerçek bir aydındı; başı dik, alnı açık, doğrulardan ayrılmayan, kimden gelirse gelsin tehditlere boyun eğmeyen bir insandı. Her kesimden insanların saygı duyduğu düşünce insanıydı. Katledildi, İttihat ve Terakki geleneğinin kurbanı oldu. Dink’in yaşarkan söylemleri karşısında sessiz kalanlar, katledildikten sonra ‘hepimiz Ermeniyiz’ diye sokağa dökülerek anlaşılmaz hale getirmenin çabasını yürüttüler. Çünkü Ermeniler, ülkemizde neredeyse  ‘azınlık’ olmaktan bile çıkartılmıştır diyebiliriz. Aynı çığırtkanlara Ermeni kimdir, ne oldu diye sorduğunda alacağın yanıt, onların karakterini belirler. İttihatçı geleneğe bağlı olduklarından verecekleri cevap bellidir.
    ‘Ben Ermeniyim’ diyen ve hendek çatışmaları karşısında bildiri dağıtan çevreler, örneğin Musa Anter katledildiğinde neredeydiler? Bunlar bir araya gelip ‘hepimiz Musa Anteriz’ diyebildiler mi? Yine 13 Mayıs 2016’da PKK tarafından patlatılan kamyonla 20 kişi katledildiğinde akademisyenler neden bir protesto bildirisi kaleme almadı? Niçin ‘hepimiz Kürdüz’ deme cesaretini gösteremediler? Örnekleri çoğaltabiliriz. Kürde karşı sessiz kalınışın tek bir nedeni vardır, o da; Kürdü henüz silip süpürüp bir köşeye sıkıştırma ihtimalinin olmamasıdır. Ama öbür taraftan mevcut iktidara karşı Kürdün sırtına binerek, ‘Hareket Ordusu’ beklentisi içinde olmalarını inkâr edemezler. İşte PKK’nin Kürt düşmanlığını gizlemeye, karanlık odaklarla işbirliği içinde oluşunu tanınmaz hale getirmeye çalışanlar bunlardır. Hatta bir dönem kaçakçı kılığında sınır boylarında muhbircilik yapmakta ün salmış Murat Karayılan’ı PKK/HDP’nin başına getirenler de bu odaklardır. Sonra da popüler ve meşhur yapmak için gazeteci, yazar, politikacı kılığında Kandil’e gidip Karayılan karşısında diz çökenler de bunlardır. Yani bir nevi Meclis-i Ayân mensuplarıdır.
28.05.2020
Baki Karer
Devam edecek