TEHLİKENİN BOYUTLARI (4)
Bir önceki bölüm hakkında görüşlerini
bildirenler arasında ‘hainliğin kurumlaşması olur mu’ diye soranlar oldu. Bahsedilen
şey, bir veya birkaç kişinin basit, sıradanlaşmış tavrı veya muhbirciliği
değildir. 30-40 yıldan bu yana şu veya bu biçimde bir ulusu etkisizleştirmek,
varlığını tartışılır hale getirmek için olağanüstü gayret içinde olan örgütlü,
bilinçli bir yapıdan bahsediyoruz. Böylesine önemli hedeflere ulaşmanın
çabasını yürütenlerin kurumlaşmaya gitmeleri bir anlamda zorunludur. Eğer PKK
bu amaçlar doğrultusunda kurumlaşmış olmasaydı, bir halkı, ulusu var eden
dinamiklerle bu derece oynamaya, tahrip etmek için elinden gelen gayreti
göstermeye cesaret edemezdi. Bu anlamda PKK’nin Kürt halkının varlığına
kastetmiş örgütlü bir güç olduğu bilince çıkartılmalı. PKK’nin son 40 yıllık
dönemi değerlendirilirken, halen 1984’de Kürt/Kürdistan için silahlı mücadele
yürüttüğü, ama 1999’dan itibaren bu mücadeleden geri adım attığı söylenmekte. Bunlar
irdelenmeden ileri sürülmüş savlardır. Yıllardır arka arkaya planlanmış olaylar
zincirine bağlı olarak yorgun düşürülmüş kitleler üzerinde egemen kılınmış
atmosferin yarattığı düşünce biçimleridir. Yurtseverlerin geçmişten günümüze
kadar dürüst ve iyi niyetlilikle çizdiği hedefler ile PKK’nin üzerinde durduğu
zemin birbirine tamamen zıttır.
İTTİHAT TERAKKİ VE PKK
CEBERUTLUĞU
Osmanlı İmparatorluğu’nun bürokratik sisteminin
dayandığı sosyal yapı, İttihatçıların
çıplak zorbalığının da temelini oluşturur. Bilindiği gibi Osmanlı’da bürokratik
yapı içinde yer alanların sermaye edinmelerine müsaade edilmiyordu. Avrupa’da
görülen biçimiyle derebeylik sistemi de olamadığından soylu sınıfının gelişmesi
engellenmiştir. Osmanlı’da tebaa-devlet ilişkisi egemendir. Ağa veya bey’ler
arasında palazlananların bir çoğu, Padişah tarafından sürgünle veya başka
biçimlerle cezalandırılıyordu. Bunlar ve daha birçok nedenlerle İmparatorluk
içinde meta dolaşımı ve ticaretin önüne çıkartılan engeller sonucu burjuva
sınıfının doğuşu gecikmiştir. Yani Avrupa’da burjuva sınıfı gelişirken ve
giderek ekonomiye egemen olurken, Osmanlı’da skolastik düşünce egemendi. Hatta
bu düşünce biçiminin günümüz koşullarında bile önemli oranda geçerliliğini
koruduğunu söyleyebiliriz; en azından zaman zaman hortlatıldığına şahit
oluyoruz. Dolayısıyla bugüne kadar hemen her dönemde ‘tanrılar’ yaratılmış ve
bu yaratılan tanrıların etrafında düzenler oluşturulmuştur. Çünkü böylesi
koşullarda inançla hareket eden kalabalıklar yaratma kolaydır. İttihatçıların
ceberutluğunu aratan PKK’nin uyguladığı çıplak zor, böylesi koşulların
ürünüdür. PKK’nin mağara yaşamını neden tercih ettiği şimdi biraz daha anlaşılırdır.
Mağaradan gönderilen tehdit pusulalarıyla köylüden, işçiden ve esnaftan
giyecek, mekap marka ayakkabı, un ve şeker çuvalları istemeleri, veremeyenleri
en vahşi işkencelerle katletmeleri böylesi bir mirasa dayanmasından
kaynaklanmaktadır. Bu noktada İttihat ve Terakki’nin daha akılcı biçimi olan ve
yakın tarihimize damgasını vuran Kemalizme değinmeden geçmek olmaz.
Aslında Kemalizm denilen bir akım var mıdır
yok mudur tartışmalıdır. Son yıllarda bazı çevrelerce, Kemalizm yerine daha ‘yerli
ve milli’ olarak görülen Atatürkçülük kullanılmaya başlanmıştır. Kemalizm,
Şevket Süreyya Aydemir ve arkadaşlarının oluşturduğu ‘kadro hareketi’
tarafından ortaya atılmıştır. Ama hangi düşünceye sahip olduğu ve hangi
ideolojinin ürünü olarak savunulması gerektiğine bir türlü açıklık
getirememişlerdir. Kemalizm denilen olay, apaçık bir Jakobenizmdir. Kemalizm
olarak nitelendirilen akımın Cumhuriyetle birlikte oluşturduğu devlet
bürokrasisi, uygulamaya koyduğu ekonomik anlayış, azınlıklara ve farklı milletlere
karşı yaklaşımı tam anlamıyla Jakobenizmdir. Yani ‘halk adına, halka karşı’
olan seçkin azınlık hareketidir. Sonuç olarak bize Jakobenlik, Kemalizm olarak
kabul ettirildi. İşte İttihatçı geleneğe bağlı olarak oluşturulan PKK,
Kemalizm’in en tutarlı savunucusu konumundadır. Üst akıl tarafından örgütsel
yapı oluşturulurken paryacılık temel alınmıştır. Örgütsel hiyerarşinin oluşturulmasında
paryacılığın esas alınması, Kürt halkına karşı ihanette kullanılma sırasında en
ufak bir itirazla karşılaşma riskini ortadan kaldırmak içindir.
PKK’de Paryacılığı en iyi temsil edenlerden
biri de Mustafa Karasu denilen kişiliktir. Kendi değişiyle hataların militanı
olarak bir üst sınıfla girdigi zina ilişkisinin korkutucu sonuçlarının
bilincindedir. Bu nedenle bir üst elite ulaşmanın yoğun çabası içinde halen. Kendisini
kabul ettirip ettirmeyeceği meçhul. Özellikle içerdeyken Sabri Ok’la birlikte
iyi bir eğitimden geçirildiklerini bilmeyen yok. Bir dönem dillendirdikleri
direnme teraneleri de artık işe yaramıyor. İnsanların kendilerini sorgulamaya
başladıklarını bildikleri içindir ki, şimdilerde açıktan oynuyorlar. Her ikisi de uzun yıllar ‘Simon’ların
yaratıcısının tezgahından geçtiler. O nedenle ‘karısız kocasız, devletsiz’
yaşam lumpenliğini Kürt halkına dayatmakla görevli olduklarını inkâr
etmemekteler. Kim ne derse desin, Kürt halkı bugün sergilenen paryacılığın
farkındadır. Paryalardan oluşturulmak istenen ‘kadro hareketi’ başarısızlığa
mahkumdur.
2020-06-02
Baki Karer
Devam edecek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder