24 Mayıs 2020 Pazar

TEHLİKENİN BOYUTUTLARI (2)

TEHLİKENİN BOYUTUTLARI (2)

    İçinde bulunduğumuz ortamın ve gelecekte karşılaşılması muhtemel engellerin anlaşılabilmesi için bahsettiğimiz soruna tek yönlü bakmamak gerekir. PKK/HDP yapılanmasını kavramak için, Türkiye’de özellikle de 20.yy başından itibaren çok ciddi değişimler geçiren devlet yapılanmasını iyi kavramak zorundayız. İttihat ve Terakki ortaya çıktığında ve giderek iktidarı ele aldığından itibaren muhalefetsiz bir konumda değildi. Her türlü tekçi anlayışına ve topluma yeni bir biçim verme iddiasına karşın cılız da olsa bir muhalefetle karşı karşıyaydı. İttihat Terakki’nin karşısında muhalefet olarak Hürriyet ve İtilaf Fırkası vardı. İlginçtir, muhalefet de ortaya çıkarken yarı askeri, yarı istihbarat örgütlenmesi Halâskâr Zâbitân denilen istihbarat örgütlenmesine dayanıyordu. Yani 20.yy başından itibaren ne iktidar, ne de muhalefet güçleri istihbarat örgütlenmelerinden bağımsız, halkın gücüne dayanarak örgütlenmeyi temel almamışlardır. Daha sonraları, Cumhuriyet döneminde de iktidar ve muhalefet güçlerinin demokrat olamamalarının bir nedeni de, böylesi ortak özelliklerden kaynaklandığını söyleyebiliriz. İttihatçıları muhalefetten ayıran, yeni yüzyıla özgü devlet yapılanmasının temellerini atma özelliğidir; bunu bir anlamda ‘kurucu’ olarak da nitelendirebiliriz.  Cumhuriyet döneminde de gerek iktidar, gerekse de muhalefet partilerinin ‘merkez benim’ demeleri ve tek kapıdan omuz farkıyla içeri girmeye çalışmaları, daha ortaya çıkışlarında böylesi ortak özelliklere sahip olmalarındandır. Şimdilerde de HDP’nin illada ‘ben de merkezdeyim’, ‘beni kabul edin, kardeşinizim, ben de sizdenim’ yönlü yalvarışlarda bulunması, büyük abileri gibi istihbarat örgütlenmeleriyle iç içe olma ortak özelliğinden kaynaklanmakta.
    PKK/HDP’nin katliamcı karaktere sahip oluşu, hangi temeller üzerinde yükseldiğini ortaya koyar. Bu nedenle, belki de epey geriden gelmenin ve ulaklığından dolayı sürekli yalvarır konumda tutulması Kürt halkına karşı vahşileştirmenin bir yöntemidir. Sürekli kan ve cesetten bahsetmeleri bu anlamda boşuna değildir. Toplumda bağnazlığın ve cahiliyenin örgütlenme düzeyini temsil eden PKK/HDP tehlikesi, hafife alınmamalı. Derin devlet güçleri bunları sınırlasa da veya kullanmaktan tümüyle vazgeçse de, toplumda yarattıkları tahribatı giderme zor, meşagetli uzun bir sürece tekabül edeceğini kabul etmek zorundayız.

TEŞKİLAT-I MAHSUSA

    Bir önceki bölümde belirttiğim gibi, 15 Ağustos 1984 baskınları örgüt içinde Cemiyet-i Hafiye örgütlenmesine son noktayı koyma eylemidir; hem içerde, hem de dışarıda merkezi düzeyde tasfiyelerin bitirilip hafiye örgütlenmesinde engelsiz son sürat ilerlenmesidir. Adım adım Teşkilat-ı Mahsusa düzeyine gelmenin yolları açılmıştır artık. Böylesi bir aşamaya gelinmesinde Mehmet Karasungur’un öldürülmesi belirleyici rol oynamıştır. Mehmet Karasungur, YEKİTİ’ye bağlı herhangi bir peşmerge gurubunun rastgele eylemi sonucu katledilmemiştir; Abdullah Öcalan, Mihri Belli, Celal Talabani üçlüsünün ortak girişimiyle yokedilmiştir. Çünkü Mehmet Karasungur, PKK’den ayrılanlar adına Celal Talabani’den kamp kurma izni istemek için gitmiştir. Celal Talabani’den sonra Kürdistan Sosyalist Partisi ve Irak Komünist Partisi ile görüşülecekti. Karasungur’un ölümüne hiç bir anlam verememiştik. Sonradan öğrendiğimize göre Mihri Belli, planlarımızın bir çoğunu Resul Altınok ve Çetin Güngör aracılığı ile öğrenmiş ve anında Öcalan’a iletmiş. Mihri Belli, İsveç’e gelir gelmez ilk iş olarak Öcalan’la ilişkiye geçmiş. Biz de safça düşündüğümüz her şeyi Mihri Belli’ye aktarmakta bir sakınca görmüyorduk. O dönem ben de İsveç’te olsaydım düşündüklerimi Mihri Belli’ye anlatmakta bir beis görmezdim. Ayrıca PKK’ye yönelik eleştirilerinde Resul ve Semir’le (Çetin Güngör) en ufak çelişkili düşünce ileri sürmediğini biliyorum.  Biz tecrübe ve önerilerinden yararlanma düşüncesiyle hareket ederken o üçlü ittifakla perde arkasından bizi boğma uğraşı içindeymiş. Hem içten, hem de dıştan ablukaya alındığımızı çok geç fark etmiştik. İşte adım adım ‘sayın Öcalan’ yaratmanın çabasının kimler tarafından yürütüldüğünün resmidir bu durum. Daha sonraları dolaylı yollardan idare etmenin sonlandırılıp direkt müdahalelerle cinayetler işlendiğini, ‘serhildanlar’ ve ‘gerilla’ yutturmacalarıyla kitlelerin nasıl uyutulduğunu biliyoruz. Artık Bekaa ve Kandil’in meşhur müdavimlerini hepimiz tanıyoruz. Karanlık ellerce yaratılmış yapı öylesine dallanıp budaklanmıştır ki, Öcalan’ın idare edebilme yetisinin çok üstüne çıkmıştır. Kitleselleşmeyle orantılı yurt dışı odaklarla ilişkiye geçilmeye başlanmıştır.
    Tüm bu taktikler, içte ve dışta bir çok odaklarla kurulan bağlantılar dikkate alındığında İttihat Terakki sürecinden bağımsız değildir. İttihat Terakki’nin yurtdışı odaklarıyla bağlantıları yeniden hatırlanmalı. Hatta İttihatçıların Selanik ve Manastır kolları aracılığıyla yurtdışı bağlantıları kurmaktan çekinmediği bilinir.
    İttihat Terakki’nin iktidarı devralıp güçlendiği andan itibaren 1913 de Teşkilat-ı Mahsusa kurulmuştur. Teşkilatı Mahsusa’nın Balkanlar’da nasıl hareket ettiği henüz unutulmuş değildir. Yine Çerkez Ethem’in Ege ve Düzce’de düzenlediği operasyonları hatırlamakta yarar var. Yine Topal Osman’ın Koçgiri isyanında oynadığı rol ve Karadeniz’de ‘düzeni tesis’ adına yaptıkları bilinmekte. Yani İttihat Terakki sürecini iyi irdelersek, PKK ve Öcalan’ın başlattığı süreci de iyi kavramış oluruz. Unutulmamalı; PKK ve müritleri devletleşmiş Türklüğün devşirmesidir.
 24.05.2020
Baki Karer
Devam edecek


Hiç yorum yok:

    PKK TERÖRÜNÜN GELDİĞİ NOKTA     Epeyce bir süreden bu yana Pkk/Dem’de neler oluyor diye tartışmalar yürütülüyor. Tartışmalarda, son...