24 Şubat 2022 Perşembe

BİR VİRTÜÖZE GEREK VAR

BİR VİRTÜÖZE GEREK VAR

    Rüsya-Ukrayna arasında yaşanan kriz, savaş ihtimalini sürekli gündemde tutan bir boyuta yükselmiş durumda. Ukrayna ile çıkacak bir askeri çatışmaya aslında savaş denilemez. Süper bir güçle ufak bir ülkenin birkaç saatlik karşılaşmasından bahsedebiliriz. Bu çatışma hangi boyutta devam ederse etsin, bugün için dünya savaşına yol açacağını söylemek abartılı olur. Ama bu kriz, her iki taraf için, yani Nato ve Rusya için Doğu ve Batı sınırlarının çizilmesini getirecektir. Bu sınırların çizilmesinden sonra her iki tarafın soğuk savaş dönemine özgü uzun süreli yıpratıcı çatışmalara devam edip etmeyeceğini önümüzdeki süreç gösterecektir. Rusya devlet başkanı Putin’in Ukrayna’nın Donetsk ve Luhansk bölgelerinin bağımsızlıklarını tanıdı. Yani Gürcistan’da uyguladığı yöntemin aynısını yaptı.

    Sonuçta Avrupa topraklarında savaş rüzgarlarının esmesine sadece Rusya değil, Nato daha fazla sebep olmuştur. Yani Batı bir kez daha, yaklaşık 70 yıl sonra savaş çanlarının çaldığı bir coğrafyaya dönüşmüş durumdadır. Avrupa izlediği yanlış, tehlikeli politikayla bir kez daha sahip olduğu değerleri tehlike altında bırakmıştır. 

    Küreselleşmenin siyaseti cüceleştirmesi, cüce siyasetçilerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Savaş tamtamlarının çalındığı Avrupa’ya bir virtüöz gerekli; ister keman konçertosu, isterse piyano resitali versin. Cesaretle sahneye çıkacak bir virtüöz, kemanın tellerine veya piyanosunun tuşlarına güvercinlerin konmasını başarırsa, barış ortamının egemen olmasına neden olur. İşte o zaman siyasetteki cüceleşme de sona erer, güçlü ve cesaretli politikacıların boy göstermesini sağlar.

2022.02.22

Baki Karer

13 Şubat 2022 Pazar

 

 

 

RUSYA-UKRAYNA ÇATIŞMASI ÜZERİNE 

    Özelikle son birkaç aydan bu yana Rusya’nın Ukrayna’ya karşı askeri bir harekât düzenleme ihtimali üzerine yoğun tartışmalar yapılıyor. Batı Bloku ülkeleri ve Rusya arasında tehlikeli bir oyun oynanmakta. Batı bloku ülkeleri denilince; akla ilk gelen NATO ve Amerika Birleşik Devletleri’dir. NATO ve ABD gelecek birkaç on yılın stratejisini oluşturmaya çalışırken, Rusya’da egemenlik bölgesinin sınırlarını çizmenin uğraşı içinde. Ukrayna bu satranç oyununda seçilmiş bir figürdür sadece; fillerin kapıştığı sahada bir nevi çimen olmaktan çekinmemenin, ya da zaman zaman yaramaz çocuk rolüne kendini kaptırmanın cezasını çekiyor.

    Rusya ve özellikle de ABD Ukrayna’yı bahane ederek, birbirlerine karşı mevzilenmelerini daha ileri bir düzeye çıkarmak istiyor. Yani her iki tarafta daha fazla kazanç elde etmeye çalışıyor. Aslında olup bitenler bir anlamda soğuk savaştır. Geçmişte, SSCB yıkılmadan önce NATO ve Varşova Paktı, daha doğrusu, ABD ve SSCB birbirlerine karşı oyunlarını direkt oynarlardı. Ama bugün, ABD ve Rusya Federasyonu doğrudan karşı karşıya gelmeden birbirini alt etmenin çabası içinde. Yani küreselleşme koşullarında yürütülen bölüşüm savaşı çok farklı biçimlerde uygulanmakta. Her iki tarafta birbirine karşı mevzi kazanmak için zaman zaman bazı ülkeleri, çoğu zaman da kendilerine bağlı örgütleri kullanmaktan çekinmemektedir. Örneğin Rusya’ya karşı bir dönem Afganistan’ı, Gürcistan’ı ileri süren NATO ve ABD şimdi de Ukrayna’yı kullanmaktadır.

    Ukrayna’nın bir NATO üssü olarak kullanılmasını kabul etmeyen Rusya, bu konuda sonuna kadar diretecek bir tavır içindedir. Açıktır ki, Ukrayna cephesinde çizilecek egemenlik sınırı, aynı zamanda Kafkas cephesinin sınırlarını da belirleyecektir. Rusya’dan Çin’e yeni petrol boru hattı açma girişimi bunun içindir. Aynı biçimde Kuzey Akım İki projesi de egemenlik alanı sınırlarını belirleme girişiminin bir parçasıdır. Rusya ikinci paylaşım savaşı sonrası yapılan anlaşmanın benzeri bir bölüşüm peşindedir. Yani ikinci bir Yalta dayatmaktadır. Ama ABD, Soğuk savaş döneminde olduğu gibi uzun süreli yıpratıcı çatışmayı tercih etmekte.

RUSYA NEDEN DİRENGEN DAVRANIYOR

    Rusya, eski Varşova Paktı üyesi birçok ülkenin ve SSCB’den ayrılan Baltık ülkelerinin NATO’ya üye olmasına ses çıkarmamış, demeç düzeyinde tepkilerle yetinmişti. Ukrayna olayında ise farklı bir direnç gösteriyor. Nedeni de günümüzde küreselleşmenin geldiği düzeyle ve ortaya çıkardığı koşullarla ilintilidir. Artık üretime dayanmayan, gezginci sermayenin geldiği merkezlere geri dönme eğilimi ağır basmaktadır. Buna bağlı olarak Uzak Doğu, Asya, Orta Doğu  ve Latin Amerika ülkelerinde sıcak parayla ekonomik genişleme döneminin sona erdiğini söyleyebiliriz. Halihazırda yeterli olmasa da ekonomik kalkınma modellerinin temel alınacağını gösteren girişimleri görüyoruz.

    Küreselleşmenin yaygınlaşması hemen her kıtada veya belli başlı bölgelerde söz sahibi olmaya başlayan bölgesel güçlerin de ortaya çıkmasına neden olmuştur. Örneğin Türkiye, İran, Brezilya, Şili, Meksika, Mısır gibi. Elbette bunların sermayenin ana merkezlerinden bağımsız ve sanayileşmiş güçler olduğunu söyleyemeyiz. Ama öbür yandan B.Avrupa, ABD ve Rusya Federasyonu da bu bölgesel güçleri aşarak, ya da eskiden olduğu gibi hiçe sayarak hareket edememekte. Yani küresel koşullar, süper güçlerin istemi dışında, bölgesel güçlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Sanayileşmiş ülkeler ve süper güçler, bir anlamda bölgesel güçlerle güç bölüşümünü kabul etmek zorunda kalmıştır. Ambargo ve dayatmalarla ‘hizaya getirme’ çabasının sonuçsuz kalacağı nihayet anlaşılmıştır.

    Öte yandan NATO da artık eskisi gibi değildir. Üye ülkelerde eski kararlılık ve birlikte hareket etme isteği yoktur. Fransa’nın Avrupa Birliğinin nükleer gücü olarak ayrı bir baş çekmesi, Almanya’nın Enerji başta olmak üzere daha birçok nedenlerden dolayı Rusya ile karşı karşıya gelmek istememesi, Batı Cephesi’nin zayıflıklarıdır. Yani okyanus ötesi bir güç olan ABD’nin istekleri doğrultusunda hareket etmenin üçüncü kez bir felakete yol açma ihtimalini Avrupa ülkeleri dikkate almak durumunda kalmıştır. Daha da ötesi; çıkacak bir savaşın sadece konvansiyonel silahlarla sınırlı kalacağının garantisi de yoktur. Yine NATO’ya yeni üye yapılmış bazı küçük ülkelerden gelen aykırı sesler ayrı bir sorundur. Ayrıca Türkiye’nin Suriye’de, Doğu Akdeniz’de, hatta Montrö anlaşması nedeniyle ABD ile yaşadığı problemler nedeniyle NATO’nun her istemini yerine getirmeyeceği sadece varsayımdan ibaret değildir. Tüm bunların yanı sıra Rusya ile olan ekonomik çıkarları göz önünde bulundurursak durum kendini daha netleştirir. Türkiye şimdiden kendisini Batı’nın ya da Doğu’nu yanında göstermeden ziyade yuvarlak masaya göre konumlandırmaya çalışmaktadır.  Batı cephesinde yaşanan bütün bu sorunlar Rusya’nın elini güçlendirmektedir.

    Rusya’yı Batı Karşısında direngen hale getiren bir başka etken de Çin’in durumudur. Çin artık bir süper güçtür. Ukrayna krizinde Rusya’nın yanında yer alacağı pek tartışma götürmez.  Petrol ve enerjiye olan ihtiyacının yanı sıra Tayvan sorunu Çin’in tarafsız kalmasını engelleyen noktalardır. Bu durum aslında Batı için bir başka tehlikeyi beraberinde getirmekte; küresel koşullarda Doğu ‘Barış’ içinde gösterilirken, Batı ‘savaş bölgesi’ olarak tanıtılmaktadır. Ukrayna’nın yem olarak öne atılması, Avrupa’nın ‘vahşi’ yönünü tekrar tartışılır hale getirecektir. Demokrasi, insan hakları ve özgürlüğünü savunamayan bir Batı algısının yaygınlık kazanmasının sonuçları üzerinde düşünmek gerekir.

    Ukrayna ile ilgili olarak Rusya ‘güvenlik garantisi’ beklentisi içindedir. Gelişmelerin seyri, Ukrayna’yı arka bahçesi olarak gören Rusya’nın kalıcı olmaya yönelik işgale baş vurmadan çok sert bir cezalandırmada bulunacağı yönündedir. Askeri harekât sadece cezalandırma eylemiyle sınırlı kalsa da, Avrupa Birliği ve ABD kadar Rusya Federasyonu da zarar görecektir. Dolaylı yollardan da olsa Rusya’nın beklediği garantilerin verilip verilmeyeceğinde Avrupa Birliği’nin tutumu belirleyici olacaktır.

    Siyaset ortaya çıkan sorunlara çok yönlü bakabilme ve çözümler getirme sanatıdır aynı zamanda. Bakalım aklıselim egemen gelebilecek mi?

11.02.2022

Baki Karer

    PKK TERÖRÜNÜN GELDİĞİ NOKTA     Epeyce bir süreden bu yana Pkk/Dem’de neler oluyor diye tartışmalar yürütülüyor. Tartışmalarda, son...