9 Ocak 2019 Çarşamba

12 HAZİRAN SEÇİMLERİ


2011 seçimleri üzerine yazdığım bu makaleyi şimdi yayınlıyorum. Bir nebze de olsa şu anda içinde bulunduğumuz ortama ışık tutacağını düşünüyorum.

12 HAZİRAN SEÇİMLERİ
                   

    12 haziran seçimleri sonuçlandı. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin birinci parti olarak mecliste yerini alacağına ve tekrar hükümet kuracağına hemen hemen kesin gözüyle bakılmaktaydı. Nitekim yüzde elliye yakın oy oranı ile üçüncü sefer hükümet kuracak. Arka arkaya kazanılan her üç seçimde de oylarını artırarak iktidar olma durumu söz konusudur.
   Cumhuriyet Halk Partisi, yönetim değişikliğine rağmen, bu seçimde de yenilgi almıştır. Milletvekillerini çoğaltarak gelmesi, yenilgi almadığı anlamına gelmez. Yüzde %35 veya üstünde bir oy oranı almış olsaydı, bir başarıdan söz edilmiş olunurdu. Ama böyle olmadı. CHP’nin seçim propagandası ve vaadleri 1970’li yılların Necmettin Erbakan ve Süleyman Demirel’in seçim propagandası ve vaadlerin benzeri durumundaydı. Bu nedenle halka güven vermekten çok uzaktı.
    CHP, demokrasiyi genişletmeyi, güçlendirmeyi temel alan güçlerle hareket etme yerine, karanlık güçlerle birlikteliği seçmesi, Baasçı sistemde çakılıp kalmasını sağlamıştır. Tercih ettiği zemininin getirilerine itiraz etme hakkı yoktur.
   Yaşanan kaset olayları Milliyetçi Hareket Partisi’nin oylarını yarım veya bir puan aşağıya çekmiştir. Kaset olayı, MHP’yi bir tür cezalandırmak için ortaya atılmıştır. Geçmişte iktidar partisinin getirdiği anayasa değişikliklerine onay vermesi dikkate alınarak, AKP ile arasına mesafe koymaya zorlanmıştır. Bu bir anlamda da MHP’yi yeniden şekillendirme çabalarıydı. Milliyetçi Hareket Partisi AKP’ye karşı, CHP-DTP paraleline çekilmeye çalışılmıştır. Yani örtülü bir seçim ittifakı yapılmıştır. Bu seçim ittifakının bir nedeni de, AKP’nin birinci parti olarak çıkmasını engellemeden ziyade, tek başına hükümet kuracak çoğunluğu elde etmesini önlemeye yönelikti. Aynı zamanda yeni bir anayasa yapılması için yürütülen çabaların önü alınmaya çalışıldı. Masa başında yapılan hesapların önemli oranda tutmadığını söyleyebiliriz; hükümet partisi tek başına anayasayı değiştirecek çoğunluğu elde edemedi, ama tek başına hükümeti kuracak çoğunluğu elde etti. Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi hükümet kuracak.
    CHP ve ittifakçı güçleri, iktidara karşı çeşitli bahaneler uydurarak,en geniş emekçi yığınların istemlerinin tersine, meşru olmayan bir zeminde, artık hiç bir kamuflaja gerek duymadan darbecilik oynamaya başlamıştır. CHP yine halkın eğilimlerini hiçe sayan elit bir havuz içinde, çıkış yolları arama çabası içinde. Bu sefer, geçmişten biraz farklı oluşu, arkasına 'gitmişkirem, gelmişkirem'lerden oluşan şalvarlı davulcu ve zurnacıları da almış olmasıdır. Cuntalar karşısında diz çökmeyi alışkanlık hale getirmiş olan yargının bir kısmının desteğinde, Meclisi protesto ederek bir takım dayatmalarda bulunacağını zannetmekte. Ama bana göre, tarihinin en çıkmaz labirentine girmiştir. Girdiği bu labirente, yakayı ele vermeden nasıl kurtulur bilemem. İnsiyatifi hemen hemen tümüyle AKP’ye kaptırmıştır. CHP’nin başını çektiği protesto, bu anlamda biraz da şaşkınlığın, ne yapacağını bilememenin protestosudur. Ama sonuçta, tüm takım ve edavatıyla birlikte tıpış tıpış meclisin yolunu tutmak zorunda. Hepsi de meclise gelecek ve ceylan derili koltuklarına oturarak, başlarını sallayıp maaşlarını alacaklar. Ara seçim, yeniden genel seçim alternatifini zorlamaları karşısında, ya bir kaç kişiyle temsil edilme ya da tümden meclis dışında kalmaları yüksek ihtimaldir. Bunu göze alacaklarını sanmıyorum. Bu nedenle, ‘Yaylalar, yaylar’ türküsünün yüksek tonla söylenişi ne kadar korkutucu ise, yaptıkları iç savaş çığırtkanlıkları da o kadar korkutucudur.
   AKP’yi, bugüne kadar, gizli planlarını adım adım uygulamakla suçlayan CHP, şimdi kendisi karanlık planlarını sinsice uygulamaya koymuştur. Karanlık planlarının ilk parçası iç savaş çığırtkanlığıyla Silivri’yi boşatma ve arkasından darbeyle iktidara gelmedir. Bunun için halkın yıllardır şikayet ettiği ve bu güne kadar değiştirilmesi için en ufak bir girişimde bulunmadığı hukuk sisteminde, elit bir kesime özgü değişiklikler istemekte. Hatta kişilere özgü yasa değişikliği isteyecek kadar pervasız davranmaktadır. Dikkat edilirse, bu konuda, demokrasiyi temel alan genel bir hukuk reformu istememektedir. Halk, kanun devletinin yumruğu altında yıllardır ezilirken ses seda yoktu. Kim olursa olsun, elbette sorgusuz sualsiz bir insanın uzun yıllar  tutuklu olarak hapis yatması demokratik anlayışla bağdaşmaz. Ayrıca, AKP iktidarının Ergenakon davası çerçevesinde yaptığı tutuklamaları, provakasyon odaklarını dağıtma yönünde ve dolayısıyla, demokrasinin önünü açıcı tarzda yapmadığı da bilinen bir gerçek. Ama bugün tartışılan sorun, hiçte bu değil.
    CHP ve ittifakçılarını bu derece ürküten telaşlandıran  nedenleri, yine bu partinin geçmişinde aramak gerekir. Çünkü geçmişin alışkanlıkları üzerine provokasyonlar geliştirmeye çalışmakta. Aslında Tek Şeflik dönemi irdelendiğinde tipik Mısır’ın Hüsnü Mübarek ve Tunus’un Bin Ali iktidarı karşımıza çıkar. Dış ilişkilerde İngiltere’nin çıkarları doğrultusunda hareket edilmiştir. Sermaye birikimi ve yatırımlar temel alınmamış, halktan toplanan vergiler, elit bir kesimin lüks yaşaması için harcanmıştır. Laiklik ve modernlik adına İngiliz kültürü egemen kılınmaya çalışılmıştır. Ordu ise İngiliz hayranıdır. 1940’lı yılların sonlarına doğru ise ABD’nin hegemonyasına geçmiştir. Hemen her açıdan ABD’ye bağımlı hale gelmiştir. Ordu, ABD’nin bir kolordusu konumuna çekilmiştir. Çok partili sisteme geçilmeden bunun temellerinin de yine CHP tarafından atıldığı inkâr edilemez.Menderes ve Bayar ikilisinin yaptığı, hazırlanan zeminde hızlı adımlarla ilerlemedir.
    Ama bugün ne iç, ne de uluslararası koşullar, CHP ve yandaşlarının istediği doğrultuda seyretmiyor ve bu tür örgütlenmeleri dıştalıyor. Özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yıkılan diktatörlükler CHP’yi oldukça tedirgin etmiştir. Bu ülkelerde sekülerizmin önünün açılması ve ister emperyalist güçlerin müdahalesi ile, isterse halkın iradesiyle oluşacak iktidar biçimlerinde, Baas türü örgütlenmelerin yerinin olmayacağını bilmekte. Bu gelişmelerin, Türkiye toplumuna şu veya bu biçimde yansımadığını düşünmek mümkün değil. Diğer yandan, Ortadoğu’daki siyasal gelişmeler, AKP’nin önünü açmış, Türkiye için daha geniş pazar olanakları yaratmıştır. İster istemez, bu, hükümetin ekonomik ve mali kaynaklarını arttıran bir nedendir. İşte CHP’nin bir korkusu da bu noktadan kaynaklanmakta. Halen Asya ve Afrika’ya sırtını dönmüş, Avrupa Birliği’nin ve Amerika Birleşik Devletleri’nin çıkarları için çırpınan ve kendi yurttaşını bu çıkarlar için pazarlayan bir anlayışta inat etmektedirler.
    CHP bireyi temel alan temel hak ve özgürlükler için mi yoksa tekdüze toplumlar yaratmayı amaçlayan kanunlar yapmak için mi çırpınmakta? Çıkış noktası olarak Silivriyi temel aldığına göre, sonuçta bireyleri cemaatle sınırlamak istediği ortada. O zaman, niçin ve kime karşı eylem yapmakta? Eğer CHP, içinde yaşadığımız çağın koşullarına uygun demokratik bir anayasa  yapmak için çıkış yapmış olsaydı, kimsenin bir diyeceği olmazdı. Onbinlerle ifade edilen faili meçhul cinayetlerin, örneğin JİTEM’in araştırılıp ortaya çıkartılması için en ufak bir çaba yürütmüyor. Türkiye’de kolluk kuvvetleri ve işbirlikçileri PKK ile ortaklaşa katliamlara varan cinayetler işlenmiştir. Demokrat, sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir örgütlenmenin asıl görevi, böylesi karanlık cinayetleri açıklığa kavuşturmak için mücadele verme olmalıydı. Karanlık ilişkilerin, cinayet ve vurgunların açıklığa kavuşturulduğu oranda, gerçek demokrasi inşa edilir. Sonuç olarak geçmişi unuturmak, geçmişle yüzleşmekten kaçınmak için ayak oyunlarına başvurulmakta. Yeni baştan korku ve panik atmosferini egemen kılmaya çalışmakta. Bunun için de uzun süreden bu yana çadırtamış olan "Doğu" ayağını yeniden kurmaya çalışmakta. Oynunu bilinen "Doğu" ayağı ile oynamaya başlaması, amacını ortaya koyan en açık delildir. Ama çabası beyhude. Türkiye’nin içinde bulunduğu bugünkü ekonomik ve sosyal koşullarda, hızla farklılaşan ve ayrışmaya başlamış olan Batı elitinin, Kürtten devşirme ağa ve malum yeni türeme marabalarla kurduğu birlik, amacına ulaşamayacaktır. Kürt geçinen ağalar aracılığıyla bazı müritlerin oylarına oynanmış olunması, CHP'yi istediği hedefe vardırmaz.Bu arada CHP'nin DTP ile kurduğu ittifak, sadece oy avcılığıyla sınırlı değildi,PKK'nin Güney Kürdistan'da geniş çaplı provakasyonlarıyla bağlantılı olmadığını kimse iddia edemez.
   Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ortaya çıkış sebepleri ve toplumsal ilişkiler ağı içindeki yerini irdeleme ayrı bir konu. Ama unutmayalım ki CHP ile temsil edilen Kemalist zihniyetin darbecilik oyunları, AKP'nin doğmasında ve de güçlenmesinde önemli roller oynamıştır. Bugüne kadar Orduya dayanan İstanbul elitinin yaptığı darbeler ve darbe tehditlerinin AKP'nin gelişip güçlenmesine olan katkılarını görmemezlikten gelemeyiz.
   AKP’nin ise Türkiye’de demokrasinin gelişip güçlenmesine ne oranda hevesli olup olmadığını önümüzdeki süreçte daha net göreceğiz. Sanayileşmeye, üretime dayalı toplumsal refahı geliştirmeyi temel alıp almaması niteliğini açığa çıkartacaktır. Ulufe dağıtımıyla toplumsal refahın ve bireysel özgürlüklerin geliştiği görülmemiştir. Sonuçta AKP, bilinen klasik muhafazakâr bir temelde mi ilerlemeyi seçecek yoksa salt dini değerlerle mi hareket edecek? AKP'nin madalyonun bir diğer yüzü olup olmayacağını bekleyip göreceğiz. Seçeceği yön, iddia ettiği çizgide kurumlaşıp kurumlaşamayacağını da belirleyecektir.

  BAKİ KARER

2011.07.10

    PKK TERÖRÜNÜN GELDİĞİ NOKTA     Epeyce bir süreden bu yana Pkk/Dem’de neler oluyor diye tartışmalar yürütülüyor. Tartışmalarda, son...