6 Aralık 2023 Çarşamba

 İsrail-Hamas savaşı ve Türkiye’nin Arap Dünyasında Oynamak İstediği Rol.

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu andan itibaren Orta Doğu’da Arap halklarıyla arasına sınır çekti. M. Kemal ve arkadaşları önderliğinde oluşan yeni yönetim, Araplar’la arasına koyduğu mesafe oranında Batılılaşmayı temel aldı. Bu bir anlamda Arap kültüründen, dilinden ve yaşam tarzından uzaklaşmayı temel alma demekti. Hatta İslam’ın Anadolu’da etkisini biraz da olsa hafifletmeyi amaçlıyordu. Cumhuriyet yönetiminin laikliği esas alması, seküler bir toplum oluşturma çabaları ister istemez, Türkiye’nin Orta Doğu’dan ayrı düşmesini getirmiştir. Dolayısıyla bu yönelim, Arap dünyası ile ilişkilere arkasını dönüp, Batıyla hemen her konuda birlikte hareket etmesini bir nevi zorunlu kılmıştır.
Cumhuriyet yönetiminin kuruluşundan itibaren belirlediği hedeflere ulaşıp ulaşmadığı ayrı bir tartışma konusu. Ama bir noktayı belirtmekte yarar var; ister devlet yönetimi, isterse kurumlaşmış herhangi bir yapının yönetimi eğer korkularla hareket ediyorsa, duyulan korkular yönetimlerin boynunda bir değirmen taşı olmuştur. Örneğin Kürt ulusunu hiçe sayma, görmemezlikten gelme, yeni kurulan Cumhuriyetin boynuna asılmış bir değirmen taşıdır. Çizilen hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığı bu sorundan bağımsız ele alınamaz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin belirlediği hedefleri, yürütme erkinin korkularla yüklü paradigması olarak da ele alabiliriz. Oluşturulan yeni paradigmanın hem kısa vadede hem de uzun vadede çok ciddi boyutlarda olumsuz getirilerinin olmadığını söyleyemeyiz. Her şeyden önce Türkiye, Batı’nın ön karakolu durumuna getirilmiştir. Özellikle 50’li yıllardan itibaren Araplara ve Arap milliyetçiliğine karşı keskin tavırlar içine girilmiştir. Türkiye, İsrail devletinin kuruluşunu ilk tanıyan ülkelerden biridir. Bu tutum, Arap ülkelerine karşı ciddi bir karşı duruşu getirmiştir. Giderek Mısır’ın Orta Doğu’da önderlik rolünü yüklenmesine zemin hazırlamıştır. Daha sonraları Ürdün’le sorun yaşayan Suriye’yi işgale kalkışması Bölge’den tecridi hızlandırmıştır. Cezayir’in bağımsızlık mücadelesinde Fransa’nın yanında yer alması, Arap dünyasının düşmanlığını kazanmasında belirleyici rol oynamıştır. Sadece bu kadar değil; Irak’ta 1958 darbesini bahane ederek İngiltere ile birlikte askeri müdahalede bulunmaya kalkışması, Süveyş kanalını millileştirme sırasında Batı tarafından Mısır’ın işgal edilmesine verdiği destekle Türkiye, Orta Doğu’dan tam anlamıyla soyutlanmıştır.
Yakın tarihte Arap toplumuna ve devletlerine karşı alınan bunca tavırdan sonra, bugünlerde Orta Doğu’da ortaya çıkan sorunlarda Türkiye’nin çözümleyici rol üstlenmesi oldukça zordur. Günümüzde de özellikle Menderes iktidarı dönemi kadar olmasa da bazı noktalarda Arap dünyasıyla ters düşen bir Türkiye vardır. Bu sorunların başında gelen, Suriye ile yaşanan çatışmadır. Türkiye’nin Rojava’da asker bulundurması ve Esad iktidarına karşı ayaklanmalara destek vermesi, Arap ülkelerinin çoğunluğunda kabul edilmemektedir. Hele hele Arap milliyetçiliğinin yaygınlaşmasında ve iktidar oluşunda önemli rol oynayan Mısır’la son on yıldır diplomatik ilişkilerin kesilmesi, Türkiye’nin oynamak istediği rolün önündeki ciddi engellerin başında gelir.
Bir diğer noktada, Türkiye’nin Filistin sorununda Hamas’la yan yana duruşudur. Bu durum sadece Meşru Filistin yönetiminin tepkisini çekmekle kalmayıp, tüm Arap dünyasının tepkisini çekmekte. Hamas, Filistin direnişini bölmekle kalmamakta, aynı zamanda Filistin’in devlet olmasının da önünde engel teşkil etmektedir. Ayrıca Hamas’ın Müslüman Kardeşler örgütü menşeili olması da başlı başına tüm Arap ülkelerinde sorun oluşturmaktadır. Hamas’ın arkasında İran’ın aktif desteğinin olması, Türkiye’yi Ortadoğu’da zor durumda bırakan bir diğer faktördür. 1950’li yıllarda izlenen yanlış politikalar birtakım farklılıklar içerse de bugün de devam etmektedir. Yani, Orta Doğu halklarının ve devletlerinin desteğini alabilecek politikalar yürütmeden uzak bir Türkiye vardır. Hamas-İsrail arasında devam eden savaşta, Türkiye’nin çözümleyici ve güven verici olabilmesi için Hamas’ın değil, Filistin sorununun yanında tavır koyması gerekirdi. Bu durumda Batı dünyasının da tepkilerini üzerine çekmemiş olurdu. Savaş kurallarını, tüm insani değerleri ayaklar altına alan İsrail üzerinde etkili olmanın önü de açık bırakılmış olurdu. Onca çaba ve diplomatik ilişkilere rağmen silüeti tuvale yansımayan bir Türkiye vardır. Çünkü doğru zemin üzerinde hareket edilmemektedir.
30.11.2023
Baki Karer

    PKK TERÖRÜNÜN GELDİĞİ NOKTA     Epeyce bir süreden bu yana Pkk/Dem’de neler oluyor diye tartışmalar yürütülüyor. Tartışmalarda, son...