21 Mayıs 2020 Perşembe


TEHLİKENİN BOYUTLARI (1)





 “Çok kan dökülecektir, ama bu temelde olduktan sonra bunun da zararı yoktur. Kan sadece bizi daha fazla yıkar, temizler. (Abdullah Öcalan, 12 Eylül Faşizmi ve PKK Direnişi, s. 487)

    Yukarıdaki cümleyi okuyan herkes, ilk anda Göbelsin, Hitlerin, Franco’nun ya da Mussoli’nin herhangi bir konuşmasından bir alıntı sanır; hayır, bu cümle, Kürt halkına karşı kitlesel katliamlar yapmış olan Öcalan’a aittir. Öcalan ve PKK/HDP denildiğinde, özellikle de ‘Kürdüm’ diyen herkes, bir kez daha düşünmek zorundadır. Kan dökmeyi temel almış, Kürt halkının kanıyla banyo yaptığını ve yapmaya devam edeceğini her fırsatta dile getiren böylesi bir hain yapılanmanın üzerine cesaretle gidilmediği sürece, gidilecek hiç bir yol yoktur. Bu gerçek bilince çıkartıldığı oranda ulusal bilinçle hareket etme yetisi kazanılır.

    Bir ulusun ontolojosini tahrip ederek başkalarının ontolojik yapısıyla bütünlemeyi hedefleyen her yapı, gadar ve kan dökücü olmak zorundadır. İşte PKK/HDP’nin son derece provokatif, acımasız oluşu bu nedenledir. Son dönemlerde Ankara’da olup bitenlere bu açıdan bakmak gerekir.

    Son bir kaç haftadan bu yana, PKK’nin Kandil yarasaları üzerinde tartışmalar yeniden yoğunlaşmaya başladı. Aynı biçimde HDP’de kendisini sürekli gündemde tutmak için elinden gelen gayreti göstermekte. Gerek Kandil, gerekse de yavrusu HDP öylesine beklenmedik taklalar atmakta ki şaşkınlık geçirmemek elde değil. HDP Ankara’da kıyasıya yürütülen iktidar oyunlarında adeta Demoklesin kılıcı rolü oynamakta; derin güçlerin elinde kukla olarak nalına da mıhınada vurmaktan geri durmamakta. Bu nedenle, Kandil’de ikamet eden mağara ağalarının Halkların Demokratik Partisi ile birlikte içinde bulunduğumuz yüzyılı ilgilendiren hedeflerini bir kez daha ele almakta yarar var.

    Tek gövdenin iki kolu arasına sıkıştırılarak tümüyle nefessiz bırakılmak istenen Kürt halkı, 40 yıldır bu canavarla boğuşmak zorunda bırakılmıştır. Gerek Türkiye’de, gerekse de Ortadoğu ve dünya genelindeki değişimler sonucu klasik ayak oyunlarıyla, yani Kandil’in mağara müdavimleriyle ve HDP ile yol alınamayacağı az çok kavranılmış durumda. Erkler arası çelişkilerin yanı sıra, iktidar ve muhalif güçleri arasında kıyasıya yürütülen iktidar kavgasının doğurduğu boşluklar arasına sıkıştırılmış Kandil ve HDP’nin geleceği epeyce belirsizleşmiştir. Türkiye ve Ortadoğu genelini ilgilendiren bu strateji değişikliği girişimleri, ister istemez Kürdistan’ın geleceğini de yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle hem mağara pintilerinin durumunu, hem de yükümlülüklerini bir kez daha gözden geçirmek gerekmektedir. Neyin ne olduğunu ne kadar iyi kavrarsak, Kürt halkının üzerinde katliamları süreklileştiren bu cenaha karşı tavır da o kadar netleşmiş olur. ‘Cenah’ diyorum çünkü sorun, sadece PKK/HDP sorunu olmadığını artık herkes anlamış durumdadır. Önümüzdeki süreçte üzerinde durulması gereken en önemli noktalardan biri de, budur; yani eteğe yapışıp sürüklenmekle yetinmeyip asli göreve talip olmak isteyen gönüllülerin de olduğunu unutmamalıyız.   

    PKK ve yandan destekçilerini daha iyi tanımak için, yakın tarihe kısaca göz atmadan geçemeyiz. PKK’nin düşünce ve hareket tarzını daha iyi kavraya bilmek için mirasından güç aldığı İttihat ve Terakki’ye değinmekte yarar var. PKK’nin tüm dönüm noktalarını İttihat Terakki ve sonraki süreçte bulma imkanına sahibiz. Böylesi bir ‘zenginliği’ gözardı edemeyiz.



CEMİYET-İ HAFİYE



    Cemiyet-i Hafiye denildiğinde akla gelen ilk şey, İttihat ve Terakki’dir. İttihat Terakki daha kuruluş aşamasında istihbarat örgütlenmesine gitmiştir. Biraz farklılıklar içerse de PKK eylem ve düşünce açısından bir çok yönleriyle İttihatçılıkla benzerlikler içermektedir. PKK direkt Gladyo, ya da derin devlet olarak nitelendirdiğimiz güçlerce oluşturulurken, İttihatçılar daha örgütlenmenin başındayken istihbarat örgütlenmesine ihtiyaç duymuştur; devlete dayanmak isteyen, devlet bürokrasisi ile ilişki ağlarını koparmak istemeyen siyasal oluşumların baş vurduğu yöntemlerdir. Her iki oluşumun halktan kopukluğu, halka karşı katliamlara varana dek her türlü zorba uygulamalar içinde olmaları, bir de böylesi ortak özelliklerde yatar.

    İttihat ve Terakki, çıkışında Jön Türklerin ideolojik ve siyasal duruşunu temel aldı. Jön Türkler Osmancılık, Türkçülük ve İslamcılığı savunarak İmparatorluğun korunacağını düşünüyorlardı. Ama İttihatçılar giderek Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarını korumanın imkânsız olduğunu gördüler ve bu sefer Türkçülük ve İslamcılığı temel almaya başladılar; yani imparatorluk sınırları içindeki Türk ve Müslümanlarla sınırlanmayı kabul ettiler.



    İttihat ve Terakki denetlediği, bir süre sonra bizzat kurduğu hükümetlerle bile çelişkiye düşmüş ve onlarla bile çatışma içine girmekten çekinmemiştir. Şiddet baskı ve kargaşayı sürekli kılma İttihatçıların en belirgin özellikleridir. Hatta o dönemde Rical-i gayb’lardan (görünmez kişiler) bahsedilir; kitleler üzerinde estirilen terörü örgütleyenlerin bu görünmez kişiler olduğu söylenir. Aslında görünürdeler ama  kendilerini muammalaştırma alışkanlıkları vardır.

    Şu anda Kandildekileri ve HDP içindeki dengeleri düşünürsek bu muammalaşma rollerini daha iyi kavrarız. Halk adına, halka karşı olma hareketi İttihatcılıktır. Yani bir avuç elitin (Socıete) topluma biçim verme çabasıdır. İttihatçılık sadece Kürt, Ermeni ve Ruma karşı olma değildir, aynı zamanda içinden çıktığı halka karşı da baskı ve şiddetin temel alınmasıdır. Cumhuriyet döneminde Kürtçe ve diğer dillerin yasaklanmış olması tesadüf olarak nitelendirilemez;1908’den itibaren başlatılan Türkleştirmenin temel alınmasıdır.

    PKK’de Türkçenin hem yazı, hem de konuşma dili olarak benimsenmesi boşuna değildir; Türkçeyi ve Türkleşmeyi temel alması, Kürt bayrağını ele alanı kurşuna dizmesi, Kürt tarihini ve kültürünü inkâr etmesi, Türk tarih bilinciyle hareket etmesinden kaynaklanmaktadır. Devlet bürokrasisine bağlı istihbarat örgütlenmesinin temel alınmasının esas nedeni,  tüm bunlar ve benzeri daha bir çok uygulamalarda şiddet ve terör temelinde başarılı olmak içindir. İşte PKK’nın Ağustos 1984’te bir kaç şehre birden silahlı baskınlar düzenlemesinin esas nedeni, Cemiyet-i Hafiye örgütlenmesinde son noktayı koymak içindir. Bahsettiğimiz eylemler, kesinlikle ve kesinlikle ulusal talepler uğruna düzenlenmemiştir. Gayet planlı ve proğramlı biçimde bugünkü yapının egemen hale getirilmesinin ilk adımları, 1984 eylemleriyle atılmıştır. Bin yıldır oluşturulmuş toplumsal değerlerin hemen tümünü sıfıra eşitleyen bir ‘hiç’ yada kalabalık oluşturmayı hedefleyen tehlikeli bir yapı ile karşı karşıyayız.

19.05.2020

Baki Karer

Devam edecek



     


Hiç yorum yok:

    PKK TERÖRÜNÜN GELDİĞİ NOKTA     Epeyce bir süreden bu yana Pkk/Dem’de neler oluyor diye tartışmalar yürütülüyor. Tartışmalarda, son...