28 Mayıs 2025 Çarşamba


TERÖRSÜZ TÜRKİYE

    Epeyce bir süreden beri ‘Terörsüz Türkiye’ sloganı hemen her alanda tartışılır bir noktaya geldi. Aklı başında olan herkesin bu slogana bir itirazı olacağını sanmıyorum. Bu sadece bir slogan değil, aynı zamanda ulaşılması gereken bir hedef, gerçekliktir. Şiddetin olmadığı, insan yaşamını, yani yaşatmayı temel alan girişimleri destekleme her insanın temel görevidir. İnsani düşünce ve davranış biçimi, kesinlikle tartışma konusu yapılamaz.

    Bizde bilerek, isteyerek terörü temel alan yapılanmalar her zaman olmuştur. Son 45-50 yıllık zaman dilimi bir çok gerçeğin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Gelinen aşamada, hem genelde hem de Orta Doğu çapında terör örgütlenmeleri kullanılarak yol alınamayacağı görülmüştür. Bu nedenle, PKK denilen kanlı örgüt, artık sonlandırılmak istenmekte. Bu konuda kararın kesinlik taşıdığını, içine girilen süreçten geri dönülmesinin oldukça zor olduğunu söyleyebiliriz.

    PKK ve sivil görünümlü bir dizi terör yapılanmaların sona erdirilmesi üzerine bunca tartışmaların yapılmasının asıl nedeni, bu örgütün bizzat Kürt halkına karşı katliamlar yapmış olmasından kaynaklanmaktadır. Öldürülen Kürt gençlerinin sayısı yüzbinlerle ifade ediliyor. Bunlardan on binlercesi iç infazlar yoluyla ortadan kaldırılmıştır. İnfaz ettikleri gençlerin hemen hemen hiç birinin mezarı bile bulunmamakta, cesetlere ‘taş altı’ dedikleri yöntemi uygulamışlardır. Öylesine gaddar, acımasızca uygulamalar içine girdiler ki, katlettikleri insanların bir çoğunu daha sonra ‘şehit’ ilan etme riyakârlığını gösterdiler. Yine PKK terörü sayesinde 4000 binden fazla köy boşaltılmış ve üç buçuk milyonu aşan insan metropollere göçe zorlanmıştır. Eğer bugün gerçekten toplumsal yapıda huzur ve gelecekte güvenli bir ortam oluşturulmak isteniyorsa, PKK’nin taş altı ettiği insanların mezarlarını göstermesi gerekir. Ayrıca Diyarbakır Anneleri’nin çocuklarına kavuşması en doğal haktır. Ailelerden kaçırdıkları çocukları sağ sağlim geri vermeliler.

 Neredeyse yarım asra yakın PKK terörünün vahameti bilindiği için10.03.2025 tarihli makalemde;‘(…)PKK’nin kendini fesh etmesi, silahlı teröre son vermesi, yine bazı eller aracılığıyla farklı bir kimlik altında, farklı hareket tarzlarıyla provokasyonlarına devam etmeyeceği anlamına gelmeyebilir. Bu konuda özellikle dikkatli olmak gerekir.’ yönlü bir uyarıda bulunmuştum. Nitekim Birden bire Ali Haydar Kaytan’ı ve Rıza Altun’u ‘şehit’ ilan etmede gecikmediler. Aslında hiç zaman kaybetmeden sergilen bu tavır, olası gelişmelere karşı bazı merkezlere göz kırpmadır.

    Baskılara dayanamadığını söyleyip, yaptığı işkenceleri ve katlettiği insanları açıklayacağını söyleyen Kaytan, zaten ölümünden çok önceleri akli dengesini tümüyle kaybetmişti. Aynı durumda olan Ali rıza Altun’un da özellikle Fransa’da yaptığı mali yolsuzluklar, Avrupa, Rusya ve Beyrut mafyalarıyla içli dışlı olmanın doğurduğu sakıncalar bahane edilerek ölüme terk edildi. Ayrıca Rıza Altun iki sefer örgütten kaçma girişiminde bulunmuştur. Bu her iki kişi de, Lolan’da ve Bekaa’da yüzlerce insana işkence yapmaktan ve kurşuna dizmekten suçludurlar. Bu kişilerin ve ekiplerinin uyguladıkları işkençe yöntemleri Auschwitz kapında dahi uygulanmamıştır. Bu her iki kişi de özellikle Dersim’li gençleri katletmiştir. PKK’nin iç infazlarda daha çok Dersim’lileri hedef alınmasının tarihi ve sosyolojik nedenleri vardır.

  Kaytan ve Altun şimdi adeta efsaneleştirilmeye çalışılmakta. Aslında bu yönlü girişimler tam anlamıyla geleceğe yönelik bir dizi provokasyonların ip uçlarını vermektedir. Aynı zamanda halkın aklıyla oynamadır. Kaytan’ın hiçbir teorik ve pratik gücü yoktur; iddia edildiği gibi hiçbir kitabın hazırlanmasında yer almamış ve yazdığı kitap da yoktur. Serxwebûn dergisinde zaman zaman zar zor kaleme aldığı birkaç makalesi vardır. Rıza Altun ise, bambaşka bir ucubedir; daha çok PKK’nın bilinen koltuk değnekçilerince abartılan ve reklamı yapılan biridir. Aslında 1978’in sonlarında örgütten atılmıştır. Yurt dışı serüveni başlayınca Öcalan tarafından tekrar örgüte alınmış, işkence yapmakla ve cinayetler işlemekle görevlendirilmiştir.

  Şimdi bu kişilerin sahip olduğu mezhep kullanılarak özellikle Dersim’de ciddi provokasyonlara hazırlık yapılmakta. Sunnileştirmenin ve müritleştirmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır. Hem böylece iç infazlar yoluyla katlettikleri 15 bin insan unutturulmak istenmekte. Katilleri masum gösteren yol ve yöntemler denenmektedir. Önümüzdeki süreçte Dersim halkı, daha çok da gençler bu oyunlara alet olmamalı, her türlü tertibe karşı uyanık olmalı. Kitle psikolojisi temel alınarak halkta anlık infialler yaratıp, politikalarına taban bulmaya çalışacaklar. Yani her çeşit algı operasyonlarına karşı özellikle Dersim halkı uyanık olmalı.

27.05.2025

Baki Karer

Hiç yorum yok:

ANLAMAK ZOR

  ANLAMAK ZOR Birkaç hafta önce, yüzer-gezer yatın adamı, eline sıkıştırılmış bir makale yayınladı. Makalede yıllar önceden değindiği ko...