8 Nisan 2025 Salı

 ORTA DOĞU’DA SAVAŞ ATMOSFERİNİN TÜRKİYE’YE YANSIMALARI

- 3-
Küreselleşme, toplumların ve ulusların sosyal yapısında ortaya çıkardığı olumlu sayılacak değişimler kadar olumsuz değişimlere de neden olmuştur. Üretim, tüketim ve üleşim alanlarında geçmiş dönemlerle kıyaslanmayacak kadar dengesizliklere yol açmıştır. Öyle ki; bir sınıfa ait olmanın, sınıf atlamanın kıstasları dahi değişmiştir. Toplumlarda herhangi bir sosyal sınıfa ait olmada, hatta bireyselleşmede bile farklı davranış ve düşüncelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunların her biri bu dönemde tartışmalara açık alanlardır.
Her ne kadar ülkeler arası sınırlar korunuyor olsa da dünya oldukça küçülmüştür. Ekonomik, kültürel, teknik, askeri vb. alanlarda ortaya çıkan her yeni gelişme şu veya bu boyutta tüm coğrafyalarda yankı buluyor. Bu nedenle dünyanın herhangi bir bölgesinde ortaya çıkan ekonomik zıtlaşmalar ve askeri çatışmalar sadece bölgeleriyle sınırlı kalmamakta. Hatta öylesine ilginç bir dönemde yaşıyoruz ki, bir soykırım hareketi bile kendine taraftar bulup sempati toplayabilmekte. Batı dünyası, Rusya Federasyonu’nun Ukrayna ile çatışma içine girmesini bir çok sorunu örtülemede bahane olarak kullanıyor. Esas sorun, küreselleşmenin ulaştığı boyuttur; bazı bölgeler şimdilik ciddi ve uzun süreli çatışmalara yol açmayacak biçimde yeniden dizayn ediliyor. Bu süreçte özellikle bölgesel düzeyde rol oynayacak güçlerle birlikte hareket edilmeye özen gösterilmekte. Yani kurulmak istenen dengelerde bölgesel güçlerin rol oynaması kabul görüyor. Süper güçler ve diğer sanayileşmiş ülkeler bir anlamda buna mecburdur. Bu tutum, yeni dönemin, yani birden fazla kutuplu dünya koşullarının bir gerçeğidir.
Yeni ticaret yollarının ve enerji kaynaklarının güvenliğinin salt süper güçlerce korunması pek mümkün görünmemektedir. Elbette küresel dönemde ortaya çıkan bu koşulların hem olumlu hem de olumsuz yönleri vardır. Çok kutupluluk bölgesel ve daha küçük ülkeler için bir takım sıkıntılar yaratsa bile bir çok alanda da daha özgür hareket etmelerine imkan vermektedir. Günümüz koşullarının ortaya çıkardığı çok kutupluluk, 1990’lar öncesi iki kutuplu dünya koşullarıyla karıştırılmamalı. İçinde bulunduğumuz sürecin çok kutupluluğu bir çok alanda alternatiflerin ve fırsatların çoğalması anlamına da gelmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri’nde Trump iktidarıyla birlikte baş döndürücü siyasal gelişmeler ortaya çıkıyor. Artık, ‘Batı Dünyası’ dediğimiz dünya, bir olmaktan, ortak amaçlar için hareket eden güç olmaktan çıkmış durumdadır. Açıkçası; fincan kırılmış, birbirlerine duydukları güven muazzam oranda sarsılmıştır. Herkes başının çaresine bakmak zorunda. Bu anlamda Avrupa Birliğini zor günler bekliyor. Eğer Avrupa Birliği ülkeleri beraberliğini koruyup kendine özgü güvenlik politikası geliştirebilirse, ABD, Rusya Federasyonu ve Çin karşısında direngen bir zemin üzerinde ayakta kalma ihtimali yüksektir; yani alternatif konuma gelmesini tümüyle dıştalamamak gerekir. Nereden bakarsak bakalım, 3-4 kutuplu ve bölgesel güçlerin de etkin olduğu dünya düzenine doğru ilerlenmekte. İşte bu durum, yani süper güçlerin ve bölgesel güçlerin birbiriyle olan her alandaki rekabeti, sınıf ve ulusal temelli mücadeleler için fırsatlar ortaya çıkarmaktadır. Demokrasi ve özgürlükler mücadelesinin daha güçlü zeminler üzerinde yükselmesini sağlamaya elverişli bir sürece doğru evrilmeyi de beraberinde getirmektedir. Önümüzdeki süreçte, kapitalizmin küresel çapta daha da derinleşecek bunalımlarına şahit olacağımız açıktır.
PKK’nin Kendini Fesh Etmesi
Bu noktada bir parantez açarsak; bizde gerek Osmanlı, gerekse de Cumhuriyet döneminde her zaman devlet öncellenmiştir. Özellikle Cumhuriyet döneminde devlet, siyasette olduğu kadar toplumsal alanda da belirleyici olmuştur. Bağımsız aydınların sınırlı oluşu ve kitlesel protesto kültürü ve geleneğinin yeterli olmayışı, devletçi anlayışın ön plana çıkmasına neden olmuştur. Bu tutum ve davranış, salt gücün temel alınmasını getirdiği için milliyetçi söylemleri de egemen hale getirmiştir, Devlet-güç-milliyetçilik üçgeni arasına sıkıştırılmış toplumu dizayn etme her zaman kolay olmuştur. Hatta böylesi bir üçgene sıkıştırılmış toplumlarda patriyarkal otoriterlik egemen hale gelir. Böylesi anlayışlar, hemen her alanda toplumu geliştirici dinamiklerin ortaya çıkmasının önünde takoz oluşturur.
Güce dayanarak milliyetçi söylemlerde bulunma, kimlik siyasetini kaçınılmaz kılar. Bu anlamda kimlik siyaseti toplumsal yapıda kutuplaşmayı, ayrışmayı, hatta çatışmayı getirir. ‘Düşük yoğunluklu’ çatışmanın bunca yıl sürdürülmesini bir de bu çerçevede düşünmek gerekir. Bu yönlü bir hareket tarzı kimlerin işine yaramıştır? Bu tartışılmalı. Ayrıca toplumsal yapının iç dinamiklerini göz ardı eden bu davranış biçimi ya da zihniyet, toplumsal sorunların çözümsüzlüğünü temel alır. Nitekim bizde de artık yolun sonuna gelinmiştir. Hızla değişen dünya koşullarında salt güce dayanmakla gidilemeyeceği görülmüştür. Küresel sorunların geldiği nokta, özellikle de bölgesel düzeyde olup bitenler, terörle ve terörist yapılanmalar kullanılarak yol alınamayacağını ortaya koymaktadır. Bu perspektiften bakıldığında, PKK ve uyduruk kuruluşları kullanılan terör aracı olmaktan çıkarılmaya çalışılmaktadır. Şu veya bu biçimde yok edilecekleri açıktır.
Birkaç ay öncesinden buyana PKK’ye silah bıraktırma çabaları üzerine yoğun tartışmalar yürütülmekte. ‘Terörsüz Türkiye’ sloganıyla hareket etme neredeyse bir ilke haline getirilmiş durumda. Aklı başında olan hiç kimsenin buna itiraz edeceğini sanmıyorum. Böylesi bir girişimin akamete uğramasını isteyenler ancak çalışmadan yaşam sürdürenler, koltuk sevdalıları, daha açıkça söyleyecek olursak, terörün ortaya çıkardığı rant’dan pay alanlar olabilir. 12 Eylül cuntasının Kürt halkı üzerinde estirdiği terörün sürekli kılınmasında bir aracı olan PKK’nin bitirilmesi, yeni bir tarihsel dönemin başlangıcı anlamını taşır.
PKK, şiddeti temel alan örgütsel yapısını sonlandırabilir. Ama PKK’nin kendini fesh etmesi, silahlı teröre son vermesi, yine bazı eller aracılığıyla farklı bir kimlik altında, farklı hareket tarzlarıyla provokasyonlarına devam etmeyeceği anlamına gelmeyebilir. Bu konuda özellikle dikkatli olmak gerekir. Kırk yıldan bu yana müritleştirilmiş, yeterince Türkleştiğini iddia eden ve Türk olmaya özen gösteren kesimlerle DEM türü örgütsel yapılarını kalıcı hale getirmeye çalışacakları aşikârdır. Çünkü yıllardan bu yana kullanılarak alıklaştırılmış oldukları için, alışkanlıklarından geri duracaklarını pek sanmıyorum. Kaldı ki, son dönemde bu doğrultuda yoğun bir çaba içinde oldukları da görülüyor. Bu yönlü çabalarında, sahte solculuğu uğraş haline getirmiş İstanbul, Ankara menşeili nesli tükenmiş grupları da yanlarına alabileceklerini göz ardı etmemek gerekir.
Terörsüz bir ortamın egemen hale gelmesiyle birlikte, PKK/DEM cenahına karşı olan kesim için çok önemli zeminin oluşacağını görmek gerekir. PKK terörüne karşı muhalefetin toparlanıp doğru hamlelerle etkin hale gelecek bir çaba içine girmesi gerektiği gerçeği kendini dayatmaktadır. Bezginlik, yorgunluk zincirinin kırılması gerektiği düşüncesi herkesçe kabul edilir. Nüansları aşılamaz farklılıklar, engeller düzeyine yükselterek bireyselliği egemen hale getirmede diretme, meydanı kimliksizlere bırakma anlamını taşır.
10.03.2025
Baki Karer

Dilaver Eren

Hiç yorum yok:

ANLAMAK ZOR

  ANLAMAK ZOR Birkaç hafta önce, yüzer-gezer yatın adamı, eline sıkıştırılmış bir makale yayınladı. Makalede yıllar önceden değindiği ko...