17 Haziran 2020 Çarşamba

TEHLİKENİN BOYUTLARI (6)


TEHLİKENİN BOYUTLARI (6)

    İttihat ve Terakki’nin günün koşullarına uyarlanarak modern devlet düzeyinde örgütlenmiş hali Kemalizmdir. Jakobenizmi yerel düzeyde adlandırmak gerekirse, Kemalizm veya Atatürkçülük demekte bir sakınca yoktur. Bu anlamda Kemalizmle jakobenizm arasında ciddi bir farklılığın olduğunu söyleyemeyiz.
    Cumhuriyet ilan edildiğinde modernistleri Kemalistler, sultanlığın ve halifeliğin devamından yana olanları da muhafazakârlar temsil etmeye başlamıştır. Ama bizde ne modernistleri, ne de muhafazakârları Avrupai tarzda ya da sanayileşmiş ülkelere özgü biçimiyle tanımlama birçok sıkıntıları beraberinde getirir. Bizde laiklik ve sekülerlik ne kadar yanlış anlaşılmışsa, muhazakârlıkta o kadar yanlış anlaşılmıştır. Türkiye’de fetişlikten arındırılmış bir laiklik ve seküler bir yaşam biçimi egemen olmamıştır. Muhafazakârlık ise namazla sınırlandırılmıştır. Bu iki taraf arasındaki zıtlaşma ya da çelişki, Tanzimattan bu yana devam eder.
    Hem Kemalizm, hem de muhafazakâr kesim Türkçülüğü ve İslamcılığı başka toplulukları kendine benzeştirmenin aracı olarak kullanmıştır. Bu noktada kendine benzetmek istediği köken hakir görülürken, geldiği köken üstün görülmekte. Bizde ümmetçiliği ve  ulus devlet anlayışını savunan  kesimlerin en önemli ortak noktası, etnik köken üstünlüğüne dayanmasıdır. ‘Kardeşlik’ vurgusu yapılırken bile ‘seçilmiş’ olma hali bir tarafa bırakılmaz, ‘üstün kökene’ ait olma her zaman ön plana çıkartılır. Bu ezilen kökende veya milliyette pisikolojik üstünlük sağlamanın bir yoludur. Ezilen tarafta aşağılık duygusunu egemen kılmaya çalışarak kendisine hizmetçiler veya işbirlikçiler edinir. Egemenler çoğu zaman da böylesi yöntemlerinde ciddi başarılar elde ederler; örneğin PKK/HDP’de olduğu gibi. Aşağılık kompleksinin yol açtığı erazyonu simgelemesi açısından Öcalan’ın şu sözlerine kulak kabartmakta yarar var; Atatürk'ün önderlik hususlarını takdir ettim. Bugüne kadar da kendime rehber olarak kabul edip uygulamaya çalıştım.’ (Abdullah Öcalan, Ankara DGM Başsavcısı Cevdet Volkan'a 22 mart 1999 tarihinde gönderdiği mektup.) Özgürleşmekten korkan kölenin kendini bir başkasıyla, bir diğer değişle efendisiyle tanımlaması bundan daha iyi ifade edilemezdi. Aslında burada bir kişinin düşüncesini kabullenmeden ziyade puta teslimin getirdiği fizikötesi veya spritüel yaşam biçimini çıkar yol olarak görme dile getirilmiştir. Egemenler, böylesi bir yaşamı seçmiş birini artık istediği gibi kullanma özgürlüğünü elde etmiş demektir.

GELİNEN NOKTA

    PKK/HDP’nin oluşturduğu ortam ve toplumsal yapıda yarattıkları tahribatın boyutları şimdilerde daha iyi görülmektedir. Kürdü inkâr ettikleri, Kürdistan’ı çöpe attıklarını ilan ettikleri halde halen bunlara sempatiyle bakan bir kitlenin mevcut olması önemlidir. Bu durum son 40 yılda asimilasyonda ne oranda ilerleme sağlandığını gösterir. Daha önce ‘Diyarbakır Buluşması’ başlıklı makalemde vurguladığım gibi geçmişte Kürt, 'Türküm' demeye zorlanıyordu, bugün ise bir adım daha ileri gidilerek  Kemalist olma daha gurur verici hale getirilmiştir. Bu da PKK/HDP'nin ‘dağlı Kürtler'i' 'medenileştirme' projesi olduğunun açık bir göstergesidir. Yani Kürtler'i Türk ulusalcı takımının mihenk taşına dönüştürme projesidir. Aynı merkezin kolları arasında sürdürülen ve adına ‘savaş’ dedikleri kurgulanmış çatışmalar sonucunda böylesine önemli sonuçlar elde edilmiştir. Bugün hiçte küçümsenmeyecek bir kitle, Ortadoğu’nun ‘demokratikleştirilmesi’ söylemine  inandırılmış durumda. Ortadoğu’nun karanlık odaklarınca çizilmiş proje uğruna, Kürt halkının en dinamik, en atılgan kesiminden yüz bini aşkın insan, hendek ve benzeri eylemlerle heba edildi. Birçoğu arkadan kurşunlandı ve sonrasında halkın karşısına çıkıp ‘şehit oldular’ denildi. Evlatları arkadan kurşunlanan aileler ‘kadere’ boyun eğdirildi. Birçoğu korkuyla sindirildi ve önemli bir kesim de sadece mırıldanmayla yetinmek zorunda bırakıldı.
    Bugün PKK ve HDP büyük bir cesaretle Kemalizmle bütünleşmekten övünç duyduğunu, Türk partisi olarak her türlü hizmete hazır olduğunu kamuoyuna deklare ediyor. Peki bunun toplumsal yapıda bir karşılığı var mıdır?  Evet, vardır! Çünkü artık Türk olmakla övünen, Kürt halkıyla arasına duvar örmekten memnun gözüken önemli bir kitle vardır. Bahsettiğim bu taban, ülkesinin ismini ağzına almamak için ‘coğrafi alan ‘tanımlamasını daha gurur verici buluyor. ‘Birlik’ ve ‘kardeşlik’ örtüsü gayet başarılı bir biçimde kullanılıyor. Derin devlet ağlarıyla örülmüş böylesi kitlesel güce dayandıkları içindir ki Kürt halkının nefes boruları tümüyle kapatılmaya çalışılmakta. Basın, yayın, televizyon, radyo ve sosyal medya dahil her türlü propaganda olanakları kullanılarak, düşünmekten men edilmiş, müritleştirilmiş devşirme bir tabanla, toplumun çoğunluğu baskı altına alınmak istenmekte. Sadece bununla yetinmeyerek  zaman zaman  yönlendirmeye yönelik girişimlerde de bulunmaktalar.

Derin Devlet Desteğinde Kitleleri Yönlendirme girişimleri

    Bahsettiğim yönlendirme çabalarını, çok öncelerine gitmeden yakın tarihimizden, örneğin son 16-17 yıllık dönemden bir kaç örneklendirmeyle anlatabiliriz. Herkesin bildiği gibi, derin devletin her türlü desteğini almış PKK/HDP’in temel hedeflerinden biri, Adalet Kalkınma Partisi İktidarını yıkmadır. AKP iktidarının ilk dönemlerinde MHP’de, aynı amaca yönelenlerden biridir. Tabii bu dönemde bu ortaklığa CHP’nin nasıl öncülük yaptığı gözardı edilmemeli. Burada ortak çıkarların çakışması bahanesi önplana çıkartılamaz. Esas alınması gereken, bu iki oluşumu da ortak noktada buluşturan iradedir. Yani bu iki yapının aynı irade tarafından ortak hedefe yöneltilmesi önemlidir.
    ‘Andımız’ın her sabah okullarda okutulma zorunluluğu kaldırılırken PKK, ‘iktidar faşisttir’ diye tozu dumana kattı. İşin ilginç yanı Kürtçe Televizyon ve radyonun serbest bırakılması karşısında aynı tutumunu daha da ileriye taşıdı. Kürtçe kurslar serbest bırakılırken, mahkemelerde Kürtçe ifade verme hakkı tanınırken yine ‘AKP iktidarı faşisttir’ diyerek, ittifakçı güçleriyle birlikte engellemeye çalıştı. Kürdistan bayrağı Ankara sokaklarına asıldığında ve sayın Mesut Barzani Diyarbakır’ı ziyaret ettiğinde Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne olmadık küfürler etmeyi ihmal etmedi.  Bu arada Adalet ve Kalkınma Partisi için, ‘faşistler yıkılmalı’sloganını daha yaygınca işlemeye başladı. Örnekler çoğaltılabilir. Bunlar, PKK/HDP’nin Kürt halkının lehine olan en basit gelişmeleri dahi engellemek için kimlerle kol kola olduğunu gösteren ilginç yaklaşımlardır.
    Dönem değişti, MHP ve AKP birlikte hareket etmeye başladı. MHP’nin bugün hükümette üyesi olmamasına rağmen, iktidar ortağı biçiminde hareket ettiğini herkes bilir. PKK/HDP yine iktidar için ‘faşistler yıkılmalı’ sloganını atmayı sürdürmekte. Bu arada sıkıştığı her anda da ‘Kürtler için birlik’ ve bir de ‘Ulusal Kongre’ sloganını yüksek perdeden dillendirmeyi ihmal etmemekte. İttifakçı güçleriyle birlikte ne yazık ki, ‘muhalafetim’ diyen bazı kesimleri de çoğu kez etkisi altına alıp yönlendirmekte. Kemalist ideolojiye sıkı sıkıya bağlı olan HDP’nin,  bir düzen partisi olarak iktidarı veya herhangi bir partiyi tanımlaması gayet doğaldır. Ama değişen koşulları dikkate almadan aynı politik tutum içinde olan bazı muhalafet kesimleri de var. Hangi yönden geldiğine bakılmaksızın zaman zaman estirilen rüzgarların hızına kapılma doğal görülemez. Kürt/Kürdistan açısından nefes borularının daha fazla açılması ile nefes borularının kapanmasını aynı düzlemde değerlendirme, politik arenada yanlış adımların atılmasını getirir.  Olumsuzluklar arasında seçim yapmaya zorlama kitleleri nefessiz bırakır. İktidarın alternatifi olarak ‘Muhayyel Kürdistan burada meftundur’ diyen taraf, çıkış yolu olarak gösterilmekte. Kürt halkında Stockholm sendromunu içselleştirmenin yöntemleridir bunlar; yani ne yapıp yapıp ulusal dinamikler üzerinde durmanın zeminini yok etme uygulamaları sürekli kılınmak isteniyor.
    Sonuçta tüm bu girişimler, ontolojik devlete hizmettir. İşte bu anlamda PKK/HDP’ye ‘muhalefetim’ diyen her kesim, ayakları üzerinde durmanın çabası içinde olmalıdır.
    Kendin olma önemlidir.     
16.06.2020
Baki Karer








Hiç yorum yok:

    PKK TERÖRÜNÜN GELDİĞİ NOKTA     Epeyce bir süreden bu yana Pkk/Dem’de neler oluyor diye tartışmalar yürütülüyor. Tartışmalarda, son...