14 MAYIS 2023
SEÇİMLERİ ÜZERİNE
2015 yılında yazdığım bir makalede, Adalet
ve Kalkınma Partisi’nin, en az 2023 seçimlerine kadar iktidarda kalmasını
sağlayacak ekonomik ve sosyal koşulların varlığından bahsetmiştim. İçinde
bulunduğumuz bugünkü koşullarda ise AKP iktidarının devam edip etmeyeceği
konusunda kesin yargıda bulunabilmek pek o kadar kolay değil. Yine de şu ana
kadarki oy potansiyeli veya oy oranı açısından bakıldığında, şansını tümüyle
kaybetmiş sayılmaz. Özellikle ekonomik alanda yaşanan onca olumsuzluklara
karşın, iktidarda kalmaya yönelik mücadelesinde ciddi sıkışmışlık içinde
olduğunu göstermemek için elinden gelen her türlü çabayı vermekte olduğu
görülüyor.
Bu seçim sonrası yaşanacak sürecin
özellikleri, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana yapılmış seçimler sonrası
yaşanan süreçlerin tümünden farklı olacaktır.
15 Mayıs sabahı kim kazanırsa kazansın; ekonomik, mali, sosyal, askeri
alanlarda ve en önemlisi de toplumsal yapımızda çok ciddi gelişmelere gebe
olacak yeni bir dönemin kapısı aralanacaktır. Önümüzdeki dönem irdelenmeye
muhtaç en önemli nokta, sanıyorum bu olacaktır.
Şimdi irdelenmesi, daha açık bir deyimle
didik didik edilmesi gereken, Kürt halkı üzerinde seçim öncesi oynanmaya
başlanan oyundur. Oynanan oyun sadece seçimler dönemine özgü değil, sonrasına, belki
de 21. yüzyılı kapsayacak kadar uzun vadeli. Pkk/Hdp’nin Kürdistan Bölgesel
Yönetimi topraklarında mevzilenişine ve geliştirdiği provokasyonlara
bakıldığında durum daha net anlaşılır.
Hdp’ye seçim bahanesiyle yerleştirilen yeni ‘Kürt dostları’nın bu süreçte oynayacağı rol önemlidir. Üzerinde durulmalı ve iyi anlaşılmalı. Belli ki yeni dönemin ‘kanalizasyon inşaatı’ ihalesi Cengiz Çandar ve Hasan Cemal’e verildi. Osmanlı devlet anlayışında ve İttihat Terakki geleneğinde atama ve nakiller de dahil hiçbir şey rastlantılara bırakılmaz. Zamanında nasıl ki Palu’dan ‘Kürt olduğunu bilmeyen’, üstelik subay olma sevdasıyla yanıp tutuşan birinin seçilmesi tesadüf değilse, Çandar ve Cemal’in özellikle de bugünün koşullarında sahneye itiklenmeleri tesadüflerle açıklanamaz. Bunlar, son noktayı koyacak, yani ‘bayrağın zirveye dikilmesi’ ve ‘zaferin tescili’ görevini yerine getirmekle görevlendirilmiş paşa torunlarıdır. Başarılı olurlar mı olmazlar mı orası belli değil, ama azimkârlıklarına ve son dönemde Hdp ile ilgili gelişmelere bakıldığında, iddialı olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.
NE YAPILMAK İSTENİYOR?
Son kırk yıldan bu yana ‘düşük yoğunluklu
çatışmalar’ sayesinde Kürt halkının direnci neredeyse yok edildi. Toplumsal
dinamizm tahrip edildi ve toplum güçten düşürüldü. Asimilasyon zirveye
ulaştırıldı; Türküm deme, Kürt kökenli Türk olma adeta gurur kaynağı haline
getirildi. Türk gibi yaşam sürdürme, Türkçe konuşma özenti haline getirildi. Dağlarda
öldürülmüş gençlerin ailelerine ve yakın akrabalarına özellikle bazı belediyelerce
sağlanan iş olanaklarıyla toplumda yeni bir tür müritlik, cemaatçilik
geliştirilmeye başlandı. Öyle ki, anneler arasında bile ayrıma gidildi.
‘Cumartesi Anneleri’ ismi altında sokaklarda oturma eylemi yapan anneler, evlatlarını
bulamayan ve umutla bekleyen diğer anneler karşısında kendilerini ‘elit’
görmeye başladı. Sonuç olarak toplumun demografik yapısıyla önemli oranda
oynandı. Kör şiddetle en az iki nesil toplumsal yaşamdan koparıldı; köksüz ve
dilsiz bırakıldı. İşte Hdp böylesi koşullarda şekillendirilerek Kürt halkına
karşı bir ihanet şebekesi olarak örgütlendirildi. Tüm bunlar, Yalçın Küçük,
Doğu Perinçek, Mihri Belli üçlüsünün akıl hocalığı ve Öcalan’ın sahada
sergilediği pratik sayesinde başarıldı. Yani bu üçlünün akıl hocalığıyla Kibele
döneminin Skopsileri yaratıldı. Şimdi son aşamaya gelindiği kanısı hâkim
durumda. İşte bir de bu nedenden dolayı, son rötuşları yapmak için Cengiz
Çandar-Hasan Cemal-Mithat Sancar üçlüsü devreye koyuluyor.
Aslında bu seçim,
sadece iktidar ve ana muhalefet arasında basit sıradan bir yarışmayı içermiyor;
gelecek onlarca yıl dizayn ediliyor aynı zamanda. Türkiye, küresel koşullarda
‘sivri’ noktaları törpüleyerek ilerliyor. Hdp’nin ittifakçıları dikkatle
incelenirse yapılmak istenenlerin farkına varılır. Sol olduğunu iddia eden bu
ittifakçılar aracılığıyla düzene karşı muhalefet bitiriliyor; sessiz, suskun, en
ufak bir protestoyu bile öcü gören tüketim toplumu yaratılmak isteniyor. Bu
noktada, dürüst, kararlı olan herkes bir tavır sergilemelidir. Dizler üzerine
çökme bir tavırdır, basılan zemin üzerinde ayaküstü dik durma da bir tavırdır.
Çömelme teslimiyeti, ayakta dik duruş direnmeyi ifade eder.
Hdp ve ittifakçı
güçlerine karşı onurlu davranış, ayakta dik durmadır.
2023.04.29
BAKİ KARER