1 Mart 2023 Çarşamba

 

 

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI NE YAPMAK İSTİYOR?

 

    Birkaç gün önce Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı bir kurul tarafından, evlat edinilen veya edinilecek çocuklar üzerine bir açıklama yapıldı. Yapılan açıklama toplumda çok büyük bir infial yarattı. Düşünülmeden ne tür sonuçlara yol açacağı hesaplanmadan yapılan bir açıklamaydı bu. Her ne kadar ‘düşünülmeden’ diyorsam da aslında yapılan açıklama, bazı insan beyinlerinin hâlâ binyıl önceki düşünce yapısıyla uyumlu olabileceğini de bize gösteriyor. Yani bunlar bir nevi anakronik düşünce ve davranış biçimlerine sahip insan türleridir. Çünkü bin beş yüzyıl önceki değer yargılarıyla hareket etmektedirler. Yakın zamanda altı yaşındaki kız çocuğunu evlendirenler ortaya çıkmıştı. Hatta çocuklarla evlenmeyi savunan bir güruh mahkeme önünde toplanma cesaretini bile gösterebilmişti. Bu sapık topluluğun eylemlerine karşı ciddi bir tepkinin gösterilmemiş olması da ayrıca üzücü bir durumdur. İnsanlıktan nasibini alamamış bu tür çağdışı topluluklara baktığımızda Türkiye’de toplumsal yapının değişim yönü üzerine kaygılanmamak elde değil. Türkiye’de laiklik bazı odaklarca tartışmalı noktaya mı getirilmek isteniyor sorusunu sormak zorunda kalıyor insan.

    Laik olduğunu iddia eden bir devlet örgütlenmesinde, belli bir dine ve mezhebe dayalı Diyanet kurumunun devlete bağlanması her zaman tartışmalı olmuştur. Bu durum, doğal olarak laikliğin uygulanıp uygulanmadığını sorgulanır kılmıştır. Böylesi bir yapının, seküler bir toplumun ortaya çıkmasında engelleyici bir rol oynadığını kabul etmek gerekir. Toplumda yurttaşlık bilincini geliştirme ve sorgulayıcı bireyler yaratma, devletin, din ve mezheplere karşı eşit mesafede oluşuyla orantılıdır. Ama bu ayrı bir tartışma konusudur. Şu anda tartışılan, Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı bir kurulun açıklamasıdır. Yapılan açıklamanın geri çekilmiş olması, sorunun tartışılmasına engel teşkil etmiyor. Çünkü yeni açıklama önceki açıklamayı farklı bir üslup ile kabul ediyor. Yani yanlışta hala diretme var. Bahsedilen kurulca yapılan ilk açıklamadaEvlat edinenle evlatlık arasında evlenme engeli olmadığı" dile getirilirken, toplumda ortaya çıkan tepkiler karşısında yapılan ikinci açıklamada sorun, ‘mahrem’ olup olmama açısından ele alınarak geçiştirilmeye çalışılmakta. Aslında tartışmaya konu olan sorunu salt evlat edinmeyle bağlantılı olarak değil, hem ahlaki açıdan hem de düşünce yöntemi ve bilgi üretimi açısından ele almak gerekir. Din bir düşünme yöntemi değildir; bazı çevrelerin iddia ettiği gibi ‘dinsel düşünme‘ diye bir şey yoktur; somut gerçeklikler temelinde akılcı düşünme ve bilimsel temellerde bilgi üretimi vardır. Hele hele bir felaket ortamında akla ilk gelen evlat edinilen bir çocukla evlilik oluyorsa, işte orada bir korkunçluk var demektir. Din korkuyla anılır hale gelmişse, dinin yerini hadisler almışsa, bugünün sosyal yaşamı hadislerle düzenlenmeye çalışılıyorsa, şiddet ya da zor artık tek çıkar yol olarak görülmeye başlanmış demektir.

   Aslında bizde dinsel sorunların hâlâ bu tarzda tartışılıyor olması, Türkiye’de muhafazakâr kesimin toplum nezdindeki algısını bir türlü değiştirememesinden kaynaklanmakta. Çünkü muhafazakâr kesim geçmiş yüzyıllık süreç içinde kendi aydınlarını ve entelektüellerini yetiştirmeyi başaramamıştır. Bu kesimin en ileri aydını olduğunu söyleyenler bile hiçbir birikimi olmayan imamların ya da cemaat liderlerinin peşinde sürüklenmiştir. Bu durum ister istemez muhafazakarlığın baş örtüsüyle ve namazla tanımlanmasına yol açmıştır. Bu tarzda sığ ve çorak kalışın Diyanetin yapılanmasına yansımaması mümkün değildi. Bu kurumun ortaya çıkan sorunlar karşısında çağdaş düşünceler ortaya koyamaması ve yanlış tavırlar geliştirmesinin başlıca nedenlerden biri de budur.   

    İşte Diyanet’in ahvâli; hal-i pür melali!

 

   2023.02.28

BAKİ KARER

Hiç yorum yok: