TÜRKİYE’DE SOL NEREYE GİDİYOR?
Türkiye 12 Eylül faşist cuntasıyla birlikte
hemen her alanda çok ciddi alt üst oluşlar içine girdi. Yaşanan köklü
değişimlerden nasibini alanların başında sol cephede yer alan hareketler gelir.
Türkiye’de günümüz koşullarında sol oluşumların, örgütlenmelerin geldiği
noktayı sadece melodram olarak niteleyip geçemeyiz, çok daha öte bir
konumdadırlar. Bu günkü solun konumu ve sahip olduğu özellikler tekrar
tartışılmalıdır.
Bizde sol oluşumları II.Meşrutiyet’le
başlatanlar vardır, ama bu her zaman tartışmalı olmuştur. Solun nasıl
tanımlanması gerektiğiyle ilgili bir durumdur bu. II.Meşrutiyet ilan edildiği
dönemde Osmanlı İmparatorluğunda sınıf anlamında ne bir burjuvaziden ne de işçi
sınıfından bahsedilebilinir. Küçük işletme sahipleri ve bu işletmelerde çalışan
az sayıda işçiler vardır. ‘Vatan Savunması’ şiarı ile ortaya çıkan Jön Türk
hareketiyle başlayan ve ulus faktörünü ön plana çıkaran milliyetçilerin
örgütlenme çabaları vardır. Bu dönemde İmparatorluk içindeki bazı gayrı müslimlerin
Rusya’da ortaya çıkan Narodnizm’den etkilendikleri görülür.
Gerek Jön Türkler gerekse de 19’cu yy.
başlarından itibaren İttihat ve Terakki ile birlikte tüm muhalefet kesimlerinin
II.Abdülhamid’e karşı iktidar mücadelesi söz konusudur. Jön Türkler’le başlayan
ve İttihat ve Terakki’nin kuruluşuyla giderek yoğunlaşan seküler yanı ağır basan
bir muhalefetten bahsedilebilinir. Bu muhalefetin karakterini oluşturan ulus-devlet
temelli oluşudur. Ayrıca İslam’ı bir tarafa bırakmazlar; Batı’dan ümit
kesildikçe Doğu’ya yönelik ‘ümmet kurtarıcı’ rolünü de üstlenmeye kalkışırlar. Yani
‘halkçı’ söylemlerini ön plana çıkarmalarına karşın, İslam alemini tek bayrak
altında örgütleme gayreti içine girmekten de geri durmamışlardır.
Solun ortaya çıkışı veya aydınların
sosyalizmle buluşması daha çok 1920’li yılların başlarında kendini gösterir. Düşünce
olarak yaygınlaştırma, sosyalist toplum oluşturma çabaları bu yıllarda ortaya
çıkar. 1960’lı yıllardan itibaren derinleşen sınıf mücadelesine bağlı olarak
sol düşünce de kitleselleşmeye başlar. Artık sosyalist toplum oluşturma
doğrultusunda ciddi mücadele içine girilmiştir.
1960’lı
yıllarda yaygınlaşmaya, kitleselleşmeye başlayan sol, özellikle küreselleşmenin
hız kazandığı günümüz koşullarında ne yazık ki, bölük pörçük bir hale
gelmiştir. Elbette bu bölünme ve parçalanmada 12 Eylül faşist cuntasının
oynadığı rol önemlidir. Günümüz Türkiye’sinde solun varlığı tartışılır bir
durumdadır. Kendini gurup, çevre veya parti diye nitelendiren sol çevreler, tamamen
marjinalleşmiş, birkaç kişiyle sınırlı bir duruma düşmüştür. Türkiye’de solun
ağırlıklı bir kesimi, küreselleşmeyi yönlendirenlerin egemen kıldığı politik
esintiye kendini kaptırmış durumdadır. Bugün sol olduğunu iddia eden önemli bir
kesimin strateji ve taktiğinin oluşmasında bahsettiğim bu esinti belirleyici
rol oynar. Küreselleşme döneminde solun bu duruma düşmesi, başlı başına bir
tartışma konusudur. Ama esas tartışmak istediğim Türkiye’de solun ağırlıklı bir
kesiminin karakteristik özelliğidir.
Bahsettiğim sol, özellikle 2023 seçim takvimi yaklaştıkça sahip olduğu
tüm özelliklerini canhıraş gayretlerle ortaya koymakta ve Jön Türklerden miras
aldıkları şiarla hareket etmektedir. Yarım ağızla hem sosyalizmi savunmaktalar
hem de neo liberal ekonomi politika uygulayıcılar arasında tercih yapmada bir
sakınca görmemekteler. Daha açık bir deyişle, liberalizmin burjuva ideolojisi, sosyalizmin de işçi
sınıfı ideolojisi olduğu unutulmakta. Ayrıca davranışları ve ileri sürdükleri
düşünce tarzıyla sosyalizmin bir yaşam biçimi olduğunu inkâr etmekteler. Yani
en gereksiz bahanelerle bin bir parçaya bölünmüş sol kesimin önemli bir bölümü,
burjuva partilerinin strateji ve taktiklerinin arkasından sürüklenir hale
gelmiştir. Bahaneleri de gayet basit; mevcut iktidara karşı olma! Bu arada
karşısında oldukları gücün olanaklarından yararlanma fırsatçılığını da görmemek
mümkün değil. Yani bir anlamda güce tapma derekesine düşme söz konusudur.
Sol, kendini toplumda bir güç, alternatif
haline getirmeye yönelik bir çaba içinde değildir. Yani sol kendini
kitleselleştirecek, toplum içinde ağırlık merkezi haline getirecek bir mücadeleden
yoksundur. Küresel koşullara özgü örgütlenmede yaratıcılık yoktur. Her alanda olduğu gibi, siyasal alanda da
başarılı olmanın bir ölçüsü, kendine güven duymadır. Günümüzde solda böylesi
bir güvenden bahsedebilmek çok zor. Bu nedenle de oyun kurucu olamamakta ve
anarko kapitalizm karşısında suskun kalınmakta. Sorun burjuva muhalefet çerçevesinde
salt sandıkta oy kullanmaya indirgenmekte. Elbette solun önemli bir kesiminin
böylesi bir düşünce tarzına sahip olmasının tarihi nedenleri vardır. Bizde
‘Muhafazakârım’ diyenlerin, sosyal demokrat veya ‘sol’ olduğunu söyleyenlerin
de ayrıştığı yer, İttihat Terakki’dir. Bu nedenle Türkiye’de sol düşünce,
önemli oranda İttihat Terakki’yi aşamamıştır. Jön Türklerin ‘Vatan yahut
Silistre’sinde kalmıştır. Bu durumu bugüne tercüme edecek olursak, Kemalist
çerçeveden öteye geçilememiştir. Bunun en belirgin örneklerini, PKK/HDP ile
ilişki ve ittifak içinde olanlarda çok rahatlıkla görürüz. Çeşitli bahanelerle
HDP ile ittifak geliştirenler, Kürt ve Kürdistan gerçeğinin inkârını temel
alanlardır. Ucu bucağı olmayan dehlizlerde tapılacak güç arayanlardır.
2023.01.14
BAKİ KARER