iktidar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
iktidar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Ocak 2023 Pazar

TÜRKİYE’DE SOL NEREYE GİDİYOR?


TÜRKİYE’DE SOL NEREYE GİDİYOR?

    Türkiye 12 Eylül faşist cuntasıyla birlikte hemen her alanda çok ciddi alt üst oluşlar içine girdi. Yaşanan köklü değişimlerden nasibini alanların başında sol cephede yer alan hareketler gelir. Türkiye’de günümüz koşullarında sol oluşumların, örgütlenmelerin geldiği noktayı sadece melodram olarak niteleyip geçemeyiz, çok daha öte bir konumdadırlar. Bu günkü solun konumu ve sahip olduğu özellikler tekrar tartışılmalıdır.

    Bizde sol oluşumları II.Meşrutiyet’le başlatanlar vardır, ama bu her zaman tartışmalı olmuştur. Solun nasıl tanımlanması gerektiğiyle ilgili bir durumdur bu. II.Meşrutiyet ilan edildiği dönemde Osmanlı İmparatorluğunda sınıf anlamında ne bir burjuvaziden ne de işçi sınıfından bahsedilebilinir. Küçük işletme sahipleri ve bu işletmelerde çalışan az sayıda işçiler vardır. ‘Vatan Savunması’ şiarı ile ortaya çıkan Jön Türk hareketiyle başlayan ve ulus faktörünü ön plana çıkaran milliyetçilerin örgütlenme çabaları vardır. Bu dönemde İmparatorluk içindeki bazı gayrı müslimlerin Rusya’da ortaya çıkan Narodnizm’den etkilendikleri görülür.

    Gerek Jön Türkler gerekse de 19’cu yy. başlarından itibaren İttihat ve Terakki ile birlikte tüm muhalefet kesimlerinin II.Abdülhamid’e karşı iktidar mücadelesi söz konusudur. Jön Türkler’le başlayan ve İttihat ve Terakki’nin kuruluşuyla giderek yoğunlaşan seküler yanı ağır basan bir muhalefetten bahsedilebilinir. Bu muhalefetin karakterini oluşturan ulus-devlet temelli oluşudur. Ayrıca İslam’ı bir tarafa bırakmazlar; Batı’dan ümit kesildikçe Doğu’ya yönelik ‘ümmet kurtarıcı’ rolünü de üstlenmeye kalkışırlar. Yani ‘halkçı’ söylemlerini ön plana çıkarmalarına karşın, İslam alemini tek bayrak altında örgütleme gayreti içine girmekten de geri durmamışlardır.

    Solun ortaya çıkışı veya aydınların sosyalizmle buluşması daha çok 1920’li yılların başlarında kendini gösterir. Düşünce olarak yaygınlaştırma, sosyalist toplum oluşturma çabaları bu yıllarda ortaya çıkar. 1960’lı yıllardan itibaren derinleşen sınıf mücadelesine bağlı olarak sol düşünce de kitleselleşmeye başlar. Artık sosyalist toplum oluşturma doğrultusunda ciddi mücadele içine girilmiştir.

    1960’lı yıllarda yaygınlaşmaya, kitleselleşmeye başlayan sol, özellikle küreselleşmenin hız kazandığı günümüz koşullarında ne yazık ki, bölük pörçük bir hale gelmiştir. Elbette bu bölünme ve parçalanmada 12 Eylül faşist cuntasının oynadığı rol önemlidir. Günümüz Türkiye’sinde solun varlığı tartışılır bir durumdadır. Kendini gurup, çevre veya parti diye nitelendiren sol çevreler, tamamen marjinalleşmiş, birkaç kişiyle sınırlı bir duruma düşmüştür. Türkiye’de solun ağırlıklı bir kesimi, küreselleşmeyi yönlendirenlerin egemen kıldığı politik esintiye kendini kaptırmış durumdadır. Bugün sol olduğunu iddia eden önemli bir kesimin strateji ve taktiğinin oluşmasında bahsettiğim bu esinti belirleyici rol oynar. Küreselleşme döneminde solun bu duruma düşmesi, başlı başına bir tartışma konusudur. Ama esas tartışmak istediğim Türkiye’de solun ağırlıklı bir kesiminin karakteristik özelliğidir.

    Bahsettiğim sol, özellikle 2023 seçim takvimi yaklaştıkça sahip olduğu tüm özelliklerini canhıraş gayretlerle ortaya koymakta ve Jön Türklerden miras aldıkları şiarla hareket etmektedir. Yarım ağızla hem sosyalizmi savunmaktalar hem de neo liberal ekonomi politika uygulayıcılar arasında tercih yapmada bir sakınca görmemekteler. Daha açık bir deyişle, liberalizmin  burjuva ideolojisi, sosyalizmin de işçi sınıfı ideolojisi olduğu unutulmakta. Ayrıca davranışları ve ileri sürdükleri düşünce tarzıyla sosyalizmin bir yaşam biçimi olduğunu inkâr etmekteler. Yani en gereksiz bahanelerle bin bir parçaya bölünmüş sol kesimin önemli bir bölümü, burjuva partilerinin strateji ve taktiklerinin arkasından sürüklenir hale gelmiştir. Bahaneleri de gayet basit; mevcut iktidara karşı olma! Bu arada karşısında oldukları gücün olanaklarından yararlanma fırsatçılığını da görmemek mümkün değil. Yani bir anlamda güce tapma derekesine düşme söz konusudur.

   Sol, kendini toplumda bir güç, alternatif haline getirmeye yönelik bir çaba içinde değildir. Yani sol kendini kitleselleştirecek, toplum içinde ağırlık merkezi haline getirecek bir mücadeleden yoksundur. Küresel koşullara özgü örgütlenmede yaratıcılık yoktur.  Her alanda olduğu gibi, siyasal alanda da başarılı olmanın bir ölçüsü, kendine güven duymadır. Günümüzde solda böylesi bir güvenden bahsedebilmek çok zor. Bu nedenle de oyun kurucu olamamakta ve anarko kapitalizm karşısında suskun kalınmakta. Sorun burjuva muhalefet çerçevesinde salt sandıkta oy kullanmaya indirgenmekte. Elbette solun önemli bir kesiminin böylesi bir düşünce tarzına sahip olmasının tarihi nedenleri vardır. Bizde ‘Muhafazakârım’ diyenlerin, sosyal demokrat veya ‘sol’ olduğunu söyleyenlerin de ayrıştığı yer, İttihat Terakki’dir. Bu nedenle Türkiye’de sol düşünce, önemli oranda İttihat Terakki’yi aşamamıştır. Jön Türklerin ‘Vatan yahut Silistre’sinde kalmıştır. Bu durumu bugüne tercüme edecek olursak, Kemalist çerçeveden öteye geçilememiştir. Bunun en belirgin örneklerini, PKK/HDP ile ilişki ve ittifak içinde olanlarda çok rahatlıkla görürüz. Çeşitli bahanelerle HDP ile ittifak geliştirenler, Kürt ve Kürdistan gerçeğinin inkârını temel alanlardır. Ucu bucağı olmayan dehlizlerde tapılacak güç arayanlardır.

2023.01.14

BAKİ KARER