ÖCALAN’A ÖZGÜRLÜK YA DA ŞERÊ VİRA
“Daha çok kan akıtacağız ve bundan en küçük bir şekilde ‘yanlış yapıyoruz, yenilebiliriz’ diye korkakça bir tutuma girmeyeceğiz” ( Serxewebûn, sayı, 44, s. 7)
“Çok kan dökülmesi gerekiyor(…)milyonlarca insanın ölümü hiçbir şey değildir. Botan suyundan daha fazla kan akmalı, her dağda, her ağacın altında, her taş kovuğunda şehitler vermeliyiz” Serxewebûn, sayı 42, s. 6
Yukarıdaki sözleri okuyan her insan, bunları söyleyen birinin olsa olsa ikinci dünya savaşı Almanya’sında esir kapları sorumlularından birinin sözleri olabileceğini iddia eder. Çünkü bu derece kan akıtmaktan ve ceset görmekten hoşlananlar sözkonusu olduğunda, 1940′lı yılların Almanya’ sını hatırlamama mümkün değil. Ama yanılmayın, bunu söyleyen kişi, şu anda İmralı’da misafir ediliyor. Ve bu kişi 40 bin insanın ölümüyle övünüyor. Sadece örgüt içinden 15 bin insanı katlettiğini açıkça itiraf etmiştir. Yani her ağacın ve taşın altında bir ceset yatırmanın gayretini verdiğini saklamamıştır. Böylesi bir söylemde bulunan birini, Kürt halkının lideri konumuna getirmenin çabası içinde olanların kimler olduğunu tartışmanın bir anlamı yoktur. Böyle bir canavar, Kürt halkının lideri olamaz. Böyle biri ancak ve ancak Kürt halkının düşmanı, yani Kürt halkını yoketmeyi hedeflemiş biri olur. Milyonlarca Kürdü yok etmeyi hedeflemiş birinin, Kürt sorunu olamaz. ‘Kürt, alçaktır, rezildir, köledir’ diyen biri için, nasıl olur da ‘liderimizdir’ denilebilinir?Bu noktada, kimse, yukarıdaki söylemi dikkate almaksızın, ezilen halklara özgü özelliklerden yola çıkarak, PKK-BDP’yi Kürt halkının temsilcisi gösterme gayreti içine girmesin. PKK-BDP egemen güçlerin oluşturduğu karanlık odakların emrinde Kürt kıran hareketidir.
Onbinlerce Kürdü katletmiş birini, Kürt halkının lideri yapma çabası yürütenler kimlerdir? Bir tarafta bir dönemler her Kürtçe kelimeye para cezası kesenler, diğer tarafta marabaları kullanarak yüzyıllardır hüküm sürmüş ağalar, aşiret reisleri ve yeni yetme bezirganlar vardır. Çünkü bu iki kesimin ittifakı yıllardır halklarımıza olmadık işkenceyi yapmıştır. Kürde anadilini bile yasaklayan, şalvarlıyı şehrin merkezine koymayan bu ittifaktır. Eskiden olduğu gibi, bu ittifakı, tekrar iktidar yapmanın kavgası verilmekte. Yani giderek kızışan bir iktidar kavgası verilmektedir. Bu kavgada Kürt çocukları, gençleri kullanılmaktadır, daha doğrusu feda edilmektedir.
Bu ittikafakı biraz daha açmakta yarar var: Bir tarafta Kandil’e bağlı, daha doğrusu Kandil’in emrinde içmerkez olarak görev yapan BDP var. Diğer tarafta CHP’nin başını çektiği büstçü Kemalistler ve en önemlisi de Gladyocular var. Tabii tüm bu kesimlerin yurtdışı ittifakçılarını da gözardı edemeyiz.
Kürt gençlerine ‘ÖLÜN,ÖLÜME YATIN’ diye emir veren Kandilin buyrukları doğrultusunda hereket eden BDP’li baylar ve bayanlar, halkın çocuklarına ‘Ölün’ diyebilmekteler. Eğer ölüme yatma o kadar kolaysa, niçin kendileri bu yolu denemekten kaçınmaktalar. Lüks otomobillerde seyehat yapanların, lüks otellerde eğlenenlerin, her gün değişik gran tuvaletler içinde dolaşanların, daha doğrusu, zevk ve sefa içinde yaşayanların sokaklarda dolaşarak halkın çocuklarının yaşamı hakkında en pervasız konuşmalar yapmakta. Dahası var; bu sahte kahramanların çocukları, kardeşleri, eşleri neredeler? ‘Çüzüm’ diye ortalıkta dolaşan Barış ve Demokrasi Partisi milletvekillerinin çocukları, kardeşleri en iyi okullarda öğrenim görürken, lüks arabalarıyla çaka atarken, yine lüks dairelerde ve villalarda, hatta konaklarda yaşam sürdürürken, halkın çocuklarını bir Öcalan için, bin bir türlü entrikalarla ölüme gönderme hangi ahlaka sığar? Açlık grevleri sonucu hayatını kaybedecek her gencin sorumlusu, Kandil ağaları ve onların emir kulu BDP’dir. Eninde sonunda Kürt halkı bunların hesabını soracaktır.
Soruna bu biçimde yaklaşıldığında, sözümona liberal geçinen bazı köşe yazarları ‘akrabalar niçin işin içine koyuluyor’ diye tepki duymaktalar ve hemen arkasından ‘çözüm’ü tartışalım diyorlar. Çözümü tartışma ile Kürt gençlerini ölüme yollamanın ne alakası var o zaman? Çözümü tartışmak için Kürt gençlerinin ölüme sürüklenmesi gerekmiyor. Bu tür savunma reflekslerini harekete geçirmenin tek nedeni, oynanan oynun perde arkasının aydınlanmasını engellemek içindir. En önemlisi de, ortaya koyulan eylemin biçimi, insanların yaşamlarıyla ilgilidir. Hiç kimse bir başkasını zorla, tehditle ölüme gönderme hakkına sahip değildir. Tombalayı karıştır, ‘şu numaraları elinde bulunduranlar ölüme gidecek’ usulü, çokta eski olmayan bir tarihte kimler tarafından uygulandığını bilmek için tarihçi olmaya gerek yoktur. Bu yöntemin insanlık dışı bir yöntem olmadığını iddia edenler, tarihe bakarak düşünce ve hareket tarzlarını gözden geçirmeliler. BDP’li ağalar da çok iyi bilmekteler ki, ileri sürülen ‘Öcalana özgürlük’ talebi uydurma bir talepdir. Öcalan yerinden gayet memnundur ve rahattır. Hiç bir talebi de yoktur, olmadığı için de açlık grevinde bulunanları ‘maraba’ olarak görmekte ve geçmişte olduğu gibi şerê vira olarak değerlendirmekte. Bu nedenledir ki, bırakın ölüm orucuna yatmayı, tıka basa yemeğe devam etmekte, yan gelip yatmakta. Tekrar Gladyo’nunu denetiminde çalışacağı günleri sayıklamakta. İleri sürülen diğer isteklerde ise samimilik yoktur, sadece örtü görevi için kullanılmaktadır. Bir halkın en temel hakları karanlık güçlerin çıkarları doğrultusunda paravanlaştırılmakta. BDP’liler, yeni bir anayasanın bir an önce yapılması veya tüm faili mechullerin açığa çıkarılması için bir protesto eylemi düzenlemeye yanaşmamakta. Nedeni gayet açık; işlenen faili mechul cinayetlerin bir ucu kendilerine dokunmaktadır. Bu nedenle sessizce savuşturmaya çalışmaktalar. Yeni, sivil bir anayasa ise, işlerine hiç gelmemekte.
Bu noktada BDP’yi biraz daha irdelemek gerekir. BDP’de toprak ağaları, aşiret reisleri, yeni türeme bezirganlar ve bir de, sol geçinen nesli tükenmiş bir grubu temsil eden bazıları hükümranlık yapmakta. Toprak ağaları dağda öldürülmüş hangi kişinin ailesine kaç metre kare toprak vermiş? Bezirganlar ise; hem yurtdışında kurdukları şirketler, hem de belediyelerden aldıkları ihaleler sayesinde kazandıkları milyon dolarlar yetmiyor, yurtdışına insan kaçakçılığından da milyon dolarlar kazanmakta. Bunlar, dağda evladı öldürülmüş hangi yoksul aileye yardım eli uzatmışdır? Açıkça söylüyorum, bu ailelerin yanından bile geçmiyorlar. Aşiret reisleri ise, daha düne kadar başka gruplarla fingerdişiyordu. Kazançlarına daha fazla kazanç eklemek için birden en keskin Apocu kesildiler. Bu aşiret reisleri hem meclis küsüsünden, hem de zaman zaman kaçak güreşen pehlivanlar misali sokak ortalarında şov yapmayı neredeyse bir sanat haline getirmişler. Bahsettiğim bu aşiret reisleri dağda ölen gençlerin ailelerinin yüzünü görmeye bile tahammülleri yok. Hatta bu ailelerle dalga bile geçmekteler. İstanbulun kel aynak kuşları ise, Kürt gençlerinin sırtına basarak, unutulmuş olmaktan kurtulmanın hayalini kurmaktalar. Büstçü Kemalistlerle fingerdeşen ‘sol’ partiyi, Kürtlerin kanı üzerinden yeniden inşa edeceklerine inanıyorlar.
Yeni Bir 28 Şubat Denemesi
14 temmuz 2011 Silvan’da gerçekleştirilen eylem, bir dönüm noktasıdır. Bu tarihten itibaren başlatılan bir süreç vardır. Son Beytüşşebab ve Şırnak bölgelerinde PKK tarafından başlatılan saldırıların komuta merkezini İstanbulun ve Ankara’nın karanlık dehlizlerinde aramak gerekir. Eğer Gladyo soruşturması Fıratın ötesine kaydırılmış olunsaydı, şu anda yaşananların hiç biri yaşanmayacaktı. Yaşanılan sürecin dış bağlantıları, başlı başına irdelenmesi gereken ayrı bir konu. Ama şu anda PKK’nin silahlı eylemlerinin, sokak gösterilerinin ve son olarak başvurulan açlık grevlerinin buluştuğu tek bir nokta vardır, o da, darbeciliktir. Canhıraş gayretler yeni bir 28 şubat yaratmaya yöneliktir. Liberal aydın denilen takımın birden bire ‘büyük abi’ rolüne bürünerek, demokrat kesilmeleri boşuna değildir. Bunların derdinin Kürt halkının hakları, daha ileri bir demokrasi olmadığı açıktır. Elbette iktidar eleştirilmelidir, iktidar olan her güçte eleştirilmeyi göze almalıdır. Demokratik olmanın bir ölçüsü de, eleştirilere açık olmayı gerektirir. Ama eleştiri, yerini darbecilik oyunlarına bırakırsa, işte bu noktada karşı durma da en demokratik tavırdır. Şu anda Kemalistlerden liberal geçinen aydınlara kadar olan bir kesim, büyük bir hayal kırıklığı içinde. Artık tekrar iktidar yüzü göremeyecekleri kanısına kapılmışlardır. Ağırlıklı olarak liberal aydınların sıkça boy gösterdiği televizyon kanallarına, köşe yazarlığı yaptıkları gazetelere bakın, PKK’yi ve PKK’nin türevlerini eleştiren hiç kimseye yer vermemekte. Binlerce Kürt gencinin dağlarda bilerek ölüme gönderilmeleri umurlarında bile değil.
‘Kemalistim’ diyenler, halkın desteğiyle bir daha iktidar olmayacaklarını bildiklerinden, liberal aydınlar da Avrupa Birliği ile zenginlik yaratma hayaliyle Adalet ve Kalkınma Partisi’ne karşı, darbecilikte birleşmiş durumdalar. Her ikisinin de ortak yanı, halka güvensizliktir. Bu süreçte PKK’ye verilen görev, palyaçoluktur.
Muhalefet salt olumsuzlukları eleştirme üzerine inşa edilemez. Hareket tarzını salt olumsuzluklar üzerine inşa etme, projesizlik, yani alternatif çözümler üretememe demektir. Bu tutum ister istemez halka güvensizliği, halkla içiçe olamamayı beraberinde getirir. Bizde, liberal aydınların önemli bir kesiminin en büyük korkusu, halkla aydın arasındaki farkın giderek azalmaya başlamasıdır. İşte onları korkutan bu süreçtir. Gereksiz tepkileri bu yüzdendir.
Ortadoğu’da yaşanılan karmaşadan cesaret alınarak, Hakkari-Şırnak hattında başlatılan silahlı eylemlerle birlikte halkın ayaklanmasıyla iktidarın düşeceği planlanmıştı ama olmadı, tüm hayaller suya düştü. Şimdi ikinci perde açılmış durumda. Bir takım kutlamalar bahane edilerek sokaklarda yaratılan kargaşa ölüm oruclarıyla birleştirilerek darbecilik oynanmakta. Ama bu oyunun da, çok seyirci toplayacağına inanmıyorum. Ne iç, ne de dış koşullar buna elverişli değildir.
AKP’ye karşı yeni bir 28 Şubat denemesine başvurulmasının belli başlı nedenlerini şöyle sıralaya bilirim:
a) Yönünü Batı’ya olduğu kadar Doğu’ya da çevirmeye başlaması;
b) Teknolojik alanda kaydedilen gelişmeler sonucu silah ihracatına başlanması;
d) Son 40-50 yıldır el atılmayan demiryollarına yatırım yapmaya başlaması;
e) Sivil bir anayasa yapmaya kalkışması;
Yukarıda çizdiğim ana hatlar irdelendiğinde, oynanan darbecilik oynunun iç ve dış bağlantılarını da tespit etmiş oluruz. Gücü olan iktidarı sandıkta yıkar. Artık AKP bir olgudur. Geçmişte siyasal arenada Demokrat Partisi, Adalet Partisi ne kadar bir olgu ise, AKP’de bugün o kadar bir olgudur. Veya şöyle de diyebiriz; bugün CHP siyasal alanda ne kadar olgu ise, AKP’de bir o kadar olgudur. Artık bu kabul edilmelidir. Bu nedenle, CHP eğer kalıcı olmak istiyorsa, boynuna geçirdiği Silivri değirmen taşından kurtulup, halkın gücüne güven duyan sosyal demokrat bir yapılanmaya gitmek zorundadır. CHP ve liberal aydınlar PKK-BDP’yi kullanarak bir yere gelemeyeceğini artık anlamalıdır.
Kimi çevrelerin demokrat görünüm altında açlık grevleri karşısında takındığı tavır sahtedir. Kimse timsah göz yaşı dökerek inandırıcı olamaz.Bu çevreler, Antep’de katledilen çocuklar ve Siirt’te katledilen genç kadınlar için sokaklarda onbinleri yürütme cesaretini gösterselerdi,700 kişinin iradeleri dışında ölüme yolçuluk başlatmasını da engellemiş olurlardı.
Her ne kadar ‘iradeleri dışında’ diyorsak da, bu durum, bizi, madalyonun her iki yüzünü görmemizi engellememelidir. Bu çağda başı dik durmayı kavrayamama da yargılanmalıdır. Bilinçle hareket etme varken, salt körü körüne inanaçla peşe takılma da eleştirilmeli. Yaşadığımız bu çağda müritlikten kurtulma çabası içinde olamama düşündürücür. olayın salt hümaniter yanını ele alır değerlendirmede bulunursak, müritliğe pirim vermiş oluruz.
BAKİ KARER
01.11.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder