26 Kasım 2012 Pazartesi

KARANLIK DEHLİZLERDE YAZILMIŞ BİR OYUN DAHA SONA ERDİ

KARANLIK DEHLİZLERDE YAZILMIŞ BİR OYUN DAHA SONA ERDİ






“(...)Burada bulunan topluluk içinde hiç kimsenin üzerinde istediği gibi tasarufta bulunabileceği kendine has ne bir canı vardır, ne de kendine özgü bir niyeti olabilir. (..)hiç bir militan kendi varlığı üzerinde bir mülkiyet hakkına sahip değildir. Hiç bir militan 'bu can benim canımdır' diyebilecek durumda olamaz, olmamalıdır.Böyle bir tutumda ısrar eden kişide mülkiyet duyguları gelişiyor demektir.” (Serxwebûn sayı, 65, s.13)



****

Son 8-9 aydır tarihin en çirkef oyunları sergilenmekte. Bir süre daha bu çirkef oyunların sergilenmesine şahit olacağız. Gelişmelerin seyri onu gösteriyor. Tema, sahne dekorları ve oyuncular yine aynı olacak. Bıkmadan usanmadan, daha doğrusu zorla, çapulçulukla daha fazla gelir elde etmenin gayretini bir süre daha sürdürecekler. Oyun, her zaman aşina olduğumuz oyun, oyuncular da, hep tanıdık oyuncular olacak. Dekoru ise hiç tartışmaya gerek yok; kan ve cesetten ibaret olmayan bir dekor zaten kabul görmemekte. Bu nedenle gösterime sunulacak yeni sahne oyunları üzerinde durmaya pek gerek yok. Çünkü geçmişte oynanaların tekrarı olacaktır.

Ama henüz biten sahneyi biraz irdelemekte yarar var. Biten sahne, yani açlık grevleri. Açlık grevleri neden, ne uğruna başlatıldı, niçin sona erdirildi, bilen var mı? Şimdi belki de onlarca, yüzlerce insan şu veya bu oranda sakat kalacak. Sakat kalacak bu insanlara, bu insanların ailelerine, eş ve dostlarına gelecekte kim, ne yanıt verecek? Bir hiç uğruna bunca Kürt gencinin geleceğini ipotek altına alan kimlerdir? Meclisten gelecek maaşlar için ruhunu karanlığa satanları, Kürt halkı iyi tanımalıdır. Sadece tanımakla kalmamalı, hesab sormalıdır. Ölüme yatmış olan gençler hastalıkla boğuşurken, bu baylar, Mecliste yumuşak koltuklarına gömülerek, otomobillerinde seyehat ederek, dublex dairelerinde şaraplarını yudumlayarak bir sonraki ayın kazançı üzerine kafa yoracaklar.

Bunca insanı ölüme yatırmanın, yine binlerce insanın bile bile dağlarda ölüme sürülmesinin tek nedeni, İstanbul'da bir avuç elitin rahatlığı içindir. Kürt halkının iç dinamikleri parçalanmakta, dili, tarihi, kültürü iç hainler aracılığıyla bitirilmeye çalışılmakta. Bir halk, iki Küçük'le bir general akrabasının başrol oynadığı karanlık güçlerce yok edilmeye çalışılıyor. Kürt halkını yoketmeye yönelik projeler 'Kürdüm' diyenlere uygulatılmaktadır. Ne tesadüftür ki, geçmişte de Hamidiye Alayları'nın kurulmasına üç kişi öncülük yapmıştı.

Aclık grevleri daha başından itibaren bir Gladyo operasyonudur. Öcalan, uzun süreden bu yana kendini büyüten güçlerle birlikte projeler geliştirmekten alıkonulmuştu. Daha doğrusu, Gladyo'cu efendileriyle ortak hareket etmekten men edilmişti. Bu durum ister istemez Kandil-BDP tabanında giderek etkisinin azalmasını getirmişti. Aclık grevleriyle birlikte Öcalan, tekrar sahneye çıkarılmak istenmiştir. Yani Kürt halkına zoraki 'önder' empoze edilmektedir. Bu politika, Gladyo politikasıdır. İç politikada ortaya çıkan gelişmeler de dikkate alınarak, Ortadoğu'nun bugünkü konjektöründe, Öcalan vasıtasıyla Kandil-BDP yan cepte tutulmak istenmekte. Kandil ve BDP'nin olmadığı bir siyasal ortamda ortaya çıkabilecek yeni dengelerin hiçte çıkarlarına hizmet etmeyeceği bilinmekte. Bir de bu nedenledir ki, ölüm orucları bir operasyondu. Büstçü Kemalislerle içiçe geçmiş Kandil-BDP,yani son tahlilde bir erkgenekon operasyonudur.

Hükümetin, Ergenekon operasyonlarını, Fırat'ın ötesine taşıma niyeti olmadığı bilinmekte. Yalçın Küçük'ün birdenbire 'iç savaş' çağrısı yapması boşuna değildi. Kürt, Kürdistan denildiğinde, içlerindeki tüm kinlerini kusan malum bu büstçü Kemalistler, neden bu kadar aclık gerevlerinin savunuculuğunu yaptı acaba? 'Tüm hapishaneleri Tahrir'e çevirdik' diye övünç duymaları nedendir? Tahrir'de bir kaç saatin içinde 30 yıllık bir diktatörlüğün yıkıldığı biliniyor. Bu söylem halkla dalga geçmektir. Bu tavır bir halkı aşağılamadır. Kürt halkı bu aşağılanmayı kabul edemez, etmeyecektir de. Kürt halkı, bölüşümcü olmayan Kemalist siyasetin kurbanı olmayacaktır.

'Ölüm orucu' eylemiyle varılmak istenen bir başka hedef daha vardır. Bilindiği üzere Ortadoğu tarihinin en sancılı dönemini yaşamakta. Bölgesel çatışmaların göbeğinde yer alan ülkelerden biri de, Irak'tır. Irak'ta mezhepsel ve etnik çatışmaların boy gösterme olsalığı yüksektir. Gladyo, Öcalan'ı meşrulaştırma temelinde Kandil ve BDP'yi kontrol altında tutmaya, günümüz koşullarında daha fazla ihtiyaç duymakta. Böylece Federal Kürt Yönetimi üzerinde provakasyonlar geliştirmeyi, Batı Kürdistan'da Esad iktidarıyla işbirliği içinde denetim kurmayı amaçlamaktadırlar. Aslında geçmişte, yani 90'lı yıllarda KDP'ye kaşı oynanan oyunların bir benzeri de bu gün Kamışlı ve civarında oynanmaktadır. Kandil yönetiminin dayandığı karanlık güçler, bu bölgelerde geliştirecekleri provakasyonlardan alacakları güçle, içte yürüttükleri iktidar kavgalarında ileri mevziler kazanacaklarını düşünmekteler.

Ölüm orucu çok ciddi bir eylemdir. Hiç bir zaman rastgele başvurulacak bir eylem biçimi olamaz. Kaldı ki, içinde bulunduğumuz koşullarda, merkezine insanı koymayan, insan yaşamını önemsemeyen her eylem biçimi, her şeyden önce insani değildir. Bunun bilinmiyor olması mümkün değil. Ayrıca böylesi ciddi eylemlere başvurmak için ülke içi dengelerin ve uluslararası konjektörün elverişlilik düzeylerinin hesaplanması gerekir. Yine ileri sürülecek taleplerin halkta ne oranda yankı bulacağı gözardı edilemez. Eğer tüm bunlar hesaba katılmaksızın körü körüne ölüm orucuna başvuruluyorsa, ortada apaçık bir art niyet vardır. Kandil ve BDP yönetiminin 'Öcalan'a özgürlük' talebini ileri sürerek Kürt gençlerini ölüme yatırması, aslında gençleri kovboy olarak kullanmasından başka bir şey değildir. Perde arkası gerçekler oynanan böylesi senaryolarla örtbas edilemez.

Ama ne yapmak isterlerse istesinler, hedeflerine ulaşamayacakları gün gibi aşikârdır.



19.11.2012

BAKİ KARER





Hiç yorum yok: