21 Ocak 2017 Cumartesi

TAŞERONLARIN ENTRİKACILIĞI




TAŞERONLARIN ENTRİKACILIĞI



    Aslında  Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmekte olan  Anayasa değişikliği üzerine görüşlerimi belirten bir yazı kaleme almaya başlamıştım. Ama internette bazı web sayfalarında gezinti yaparken, çok ilginç bir habere rastladım. Haber, sayın Mesut Barzani ile ilgiliydi; Barzani’nin istifa ettiğini iddia ediyordu. Gelişmeleri yakından takip ettiğim için çok şaşırdım. Haberi bir kez daha okuduğumda anladım ki, uydurma bir haber. Aslında haberden ziyade, makale biçiminde kaleme alınmış köşe yazısı. Ama ne olursa olsun, makale veya haber metni, kendi içinde bir yığın çelişkilerle dolu. Art niyetle kaleme alındığını anlamamak için tam bir aptal olmak gerekiyor. Sözcüklerin itina ile seçilmiş olmasına karşın, masa başında bir yerlerin talimatıyla kaleme alınan bir haber olduğu hemen anlaşılıyor; biraz geveleyerek önce istifa ettiği söyleniyor, sonra haber kaynağı olarak başka bir web gazetesi öne sürülüyor. Aslında yalan haberi veren kendisi. Yazıyı kaleme alanda, kendini açığa vurmanın verdiği dengesizlikleri fark etmeme mümkün değil.


    Mesut Barzani’nin Davos’a Dünya Ekonomik Forumu toplantılarına gitmeden önce haberin ortaya atılmasını, kimse bir rastlantıdan ibaret olduğunu söyleyemez. Çünkü Kürt Bölgesel Yönetimi başkanı olarak böyle bir toplantıya Mesut Barzani’nin davet edilmesi, çok önemli bir gelişmedir. Böylesine geniş çaplı uluslar arası bir toplantıda Kürdistan’ın temsil edilmesi bir dönüm noktası oluşturmaktadır. Uzun, sabırlı, bir dizi tuzaklarla dolu bir mücadelenin ardından bu noktaya gelinmesi, verilen mücadelenin meyvelerinin toplanmasıdır. Kürdistan Bölgesel Yönetimi tarafından izlenen strateji ve taktiğin doğruluğunun bir sonucu olarak Davos’a gidilmiştir.

    Peki, Kürt halkının elde ettiği bu başarıdan kimler rahatsız olur? Böylesi anlarda verilecek klasik yanıtları hemen herkes tahmin eder. Hiçte öyle tahmin edilenler değil; bu sefer esas rahatsız olanlar, kendini ‘Kürt’ olarak tanımlayanlardır. Nasıl Kürtler’se... Şöyle ‘Kürtler’; ‘Kerkük Kürt şehri değildir, Irak’a aittir’ diyenler. Hatta bunlar bir aralar ‘Kerkük’te ‘Öz yönetim ilan edeceğiz’ diye yanıp tutuşmuştu. Dahası var, Kerkük’le yetinmeyip şimdilerde Şengal’de Kantonculuk peşinde koşmakta. İşte yalan istifa haberlerinin yaygınlık kazanması için hummalı faaliyet içinde bulunanlar, bunlardır. Ama haklarını yememek gerekir, bu sefer yalnız başlarına değillerdi; hem G. Kürdistan’ın içinden, hem de Haşdi Şabi’den müthiş destek aldılar. Daha Davos’a ayak basmadan Mesut Barzani’nin ayakları altından halıyı çekmek istediler.

    Hem Şengal’de oynanmak istenen provokasyonların, hem de Mesut Barzani hakkında verilen yalan haberlerin perde arkasında, Kürt Bölgesel Yönetimi’ne karşı darbe girişimlerinin bulunduğunu söylersek, hiçte abartmış olmayız. PKK’nin G.Kürdistan’da son dönemde bazılarıyla birlikte ittifak halinde bir takım girişimler içinde bulunması, dikkat çekicidir. Bu girişimler, bir yönüyle 15 Temmuz öncesi Türkiye’de yaşananlarla benzerlik içermektedir. Bir iktidarın uygulamalarını herkesin beğenmesi mümkün değildir, dolayısıyla iktidara karşı hoşnutsuzlukları dile getirme hakkını kimse kısıtlayamaz. Ama eleştiri hakkının arkasına sığınarak işi darbeciliğe götürme, kabul edilemez. Darbeci anlayışa hizmet eden ayak oyunlarıyla, eleştiri hakkı kesinlikle birbirine karıştırılmamalı. İşte, Mesut Barzani’nin daha Davos’a gitmeden yalan istifa haberlerini yaygınlaştırma, darbeci anlayışın kendini ele vermesinden başka bir şey değildir.

    Bu yalan haber; Kürt halkının kazanımlarını uluslar arası platformda yok göstermeyi amaçlamıştır. Ayrıca Kürdistan yönetimini gayrı meşru göstermeye çalışmıştır. Kim veya kimler adına bu oyunun tezgahlandığını artık herkes görmelidir. Bu girişimin baş aktörü, hiç kuşku yok ki İran’dır. İran’a taşeronluk yapan güçlerin başını çeken PKK, Kürt halkının kazanımlarını ‘hiçe’ indirgemeye kalkışmıştır.

    Kürdistan Bölgesel Yönetimi hemen her alanda yaptığı atılımlarla büyük başarıların altına imza atmıştır; Ortadoğu’nun belirgin olmayan koşullarına rağmen ekonomik ve askeri alanlarda çok ciddi adımlar atmış, toplumun refah düzeyini yükseltmede başarılı olmuştur. Her şeyden önce, Bölge’de yaşanan onca karmaşaya karşın, demokrasi alanında komşu ülkelere örnek olacak biçimde cesaretli uygulamalar içine girmiştir. Atılan bunlar ve benzeri adımlar sonucudur ki bölgesinde bir irade, güç olma konumuna yükselmiştir. Böylesi gelişmeler dikkate alınırsa, taşeronların asılsız haberlerden niçin medet umdukları kendiliğinden açığa çıkar. Bu taşeronlar, yalanlarla, dedikodularla Kürt halkını infiale sürükleyip, ortaya çıkacak kargaşa ortamında ulusal güçleri tasfiye etmeyi ummaktadır. Taşeronlar ne tür çabalar içinde bulunurlarsa bulunsunlar, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni, daha doğrusu ulusal güçleri tasfiye etmeye güçleri yetmeyecektir.
Baki Karer
21.01.2017

3 Ocak 2017 Salı

   

karerbaki.blogspot.com

Kanlı Yılbaşı

  

    Yeni yıl, Reina eğlence yerine yapılan silahlı ve bombalı baskınla kana bulandı. Sonuç; 39 ölü 69 yaralı. Çok korkunç, ürkütücü bir tablo. Kolay kolay unutulmayacak bir yılbaşı gecesi yaşamış olduk, hem de koca İstanbul’un göbeğinde. 

    Eskiden yılbaşı yaklaştığında giyeceğimiz yeni elbiselerimiz üzerine kafa yorardık. Hele komşularla birlikte kurulacak sofra telaşı vardı ki, zamanın nasıl geçtiğini bilmezdik. Saat 24.00’de yaklaştığında herkes, birbirini kucaklayacağı anı dört gözle beklerdi.  

    Peki şimdi ne oldu? Bu soruya çok yönlü yanıt verilebilinir; hoşgörüsüzlük, ötekileştirme, kimlik arayışı, cemaatleşme, vatandaşlıktan kulluğa doğru bir kırılma, gelir dağılımında eşitsizlik vb. bir çok nedeni sıralayabiliriz. Ama tüm bunlar ve daha bir çok nedenler, bir dizi katliamlar yapmayı haklı kılamaz. Bir ülkede aynı anda bir çok alanda kırılmalar yaşanıyorsa, yönetimi elinde bulunduranlar da düşünmeli. Sorunların üstesinden ‘Susun’ demekle gelinemeyeceğini görmeleri gerekir. Kim, hangi taraf, hangi konuda ne arayışı içinde ise, düşüncelerini açıkça, özgür bir ortamda dile getirmelidir. Sorunların örtülenmediği ortamlar en sağlıklı ortamlardır. Özgür tartışmalar, sağlıklı çözümleri de beraberinde getirir.  

   Her alanda birbirimize karşı giderek yoğunlaşan tahammülsüzlüğü saymakla bitiremeyiz. Örneğin Diyanet durup dururken toplumsal yapıda ötekileştirmeyi kışkırtacak vaazlar yapmayı neden yeğlemiştir? Bulunduğumuz bölgede acımasız savaşlar varken, farklı kesimlerin yaşam biçimlerini kısıtlamaya yönelik hutbelerin okutulmasını neye yorumlamak gerekir? Hele Türkiye gibi bir ülkede, her kesime İslami yaşam anlayışını dayatmaya kalkışma, zaten çatışmalı bir ortamı daha da kışkırtma değil midir? Yine bir gazetenin sürmanşetten yılbaşı kutlayanlara yönelik tehditte bulunması, bazılarının metropollerde yılbaşı ve Noel kutlamaları aleyhinde bildiri ve broşürler dağıtması, Noel Baba’nın kafasına silahların çekilmesi ve üstelik bu görüntülerin bir propaganda aracı olarak kullanılması, içinden çıkılmaz şiddet sarmalına doğru yol alışımızın işaretleridir. Bu gidişe  ‘Yeter artık’ demenin zamanı gelmiştir.  

    Her şiddet olayından sonra bolca demeçler vermeyle, çözümleyici bir noktaya ulaşamadığımız ortada. Hep dışarısı bizim içimizi karıştırmıyor; kendimiz de içimizi karıştırmak için hiçte az çaba göstermiyoruz. Dışarıdan birileri, Nazilli’nin bilmem ne caddesinde volta atanlara Noel Baba’nın başına silah dayayın demedi. Demek ki, içimizden birileri, bazı güçlerin hedeflerine ulaşmasını sağlayacak ortam hazırlamayı kendine görev edinmiş. 

    Sokaklarda yılbaşı kutlamaları aleyhine bildiri dağıtanlara ve Noel Baba’nın başına silah dayayanlara bakıldığında, irade sahibi olmadıklarını görmeme mümkün değil. Kapitalist ilişkilerin gelişmişlik düzeyi ile uyuşmayan basitleşmenin açık örneklerini oluşturmakta. Hamasi nutuklarla körleştirilerek sürüleştirilmiş kesimler olduğunu söylersek, daha doğru bir teşhiste bulunmuş oluruz. Geçmişte sekülerizm adına ‘kurtarıcılar’ peşine takılanlar, şimdide İslami değerler adına ‘kurtarıcılar’ aramaya koyulmuş durumda. Her iki tarafın ortak noktası, elit kesimler adına kişilik edinmeden feragat edilmesidir. Geçmişin toplum mühendisliğinden yakınanlar, şimdi farklı bir düzlemde toplum mühendisliği rolünü yüklenmiş durumdalar. Al birini vur ötekine...Ülkemizde bireyin ön plana çıkması, yurttaş düzeyine gelmesi, yani bireyin özne olması için daha çok zamana ihtiyaç var. 

Baki Karer 

3.01.2017 


30 Aralık 2016 Cuma

Ortadoğu Denkleminde Şengal




Ortadoğu Denkleminde Şengal 

   Politik alanda dünyanın en kaygan yeri Ortadoğu’dur. Bırakın yıllık, aylık değişimleri, günlük ve hatta saatlik değişimlerin sahnelendiği bu Bölge’de ayak üstü kalmanın zorluklarını herkes bilir. Ufak bir kıvılcım, hareketlilik, önceden kurulmuş dengeleri yerle bir edip yeni dengelerin oluşmasını sağlayabilir. Bu nedenle siyasetçi olarak ayakta kalma çok zordur. Kimin ne kadar kalıcı, ne zaman ve nasıl gideceği yönünde öngörüde bulunmanın hemen hemen imkansız olduğu bir bölgedir Ortadoğu. Şu günlerde yine en hareketli günlerini yaşamakta; daracık bir sahada birbiriyle kavga eden, yine birbiriyle ittifak yapan ülkeleri saymaya kalkışsak sayfalar tutar. Bu ülkelerin etrafında kümelenmiş paydaş grup ve örgütlenmeler ise, işin cabası. Bu kadar karmaşıklığı biraz sadeleştirecek olursak; bir tarafta Musul kenti ABD öncülüğünde İŞİD’den temizlenmeye çalışılıyor. Diğer tarafta ise Türkiye, İŞİD’e yönelik EL-Bab kasabasında operasyon yapmakta. Basit gibi gözüken bu iki operasyonun arka planını, dünyanın yeniden bölüşümü oluşturmakta. Her iki tarafın içinde taşıdığı değişkenliğe rağmen bu gün için iki ayrı noktada ortaya çıkan mevzilenmenin, dünya için ciddi tehlikeler içerdiğini söylemek mümkün.

    Şimdi herkes pür dikkat bir noktaya eğilmiş durumda; Şengal. Ortadoğu’da devler güreş tutarken, Şengal nereden çıktı ya da Şengal’in önemi ne? Evet, Bölge’de mevzilenmiş olanların devasa güçlerine bakıldığında, Şengal gibi küçük ve üstelikte az nüfusa sahip bir bölgenin üzerinde bunca kıyamet neden kopartılıyor? Bana kalırsa, Şengal, hem Bölge’nin geleceğine yön vermede, hem de G.Kürdistan’ın kaderini çizmede belirleyici diyebileceğim bir öneme sahiptir. Bu biraz da İkinci Dünya Savaşı yıllarında Stalin’in Satalingrad’da çizdiği hatta benzer. Hitler güçlerinin bu hattı geçmesi, Moskova açısından bir yenilgi olarak görülür. Şimdi bu noktada şunu söylemek gerekir; Şengal’de kaybeden kesin yenilgiye gidecek, kazanan taraf zaferini ilan edecek. Buradaki zafer sadece askeri açıdan değerlendirilmemeli. Şengal’de elde edilecek zafer, yıllardan bu yana iğne ucuyle elde edilen, kanla ve göz yaşı ile yoğrulmuş kazanımlarla bu günlere gelmiş Kürt Bölgesel Yönetimi’nin, geri dönüşü olmayacak biçimde toprağa daha bir kök salmasını sağlayacaktır. Ya zaferle taçlanacak tavizsiz bir tavır takınılır ya da arkadan saplanmış olan hançerle son nefesin çıkması beklenilir. G. Kürdistan halkı ve onun siyasal önderleri bu gerçeğin bilincinde olduğu kanısındayım.
    Şengal üzerine malum tartışmalar başını almış gidiyor. Tartışmayı başlatanın PKK olduğunu tekrar belirtmeye gerek yok. PKK orada ‘Çaycı Oğlan’, daha açık bir deyimle, Güney Kürdistan Yönetimini arkadan hançerleme görevini bir kere daha yüklenmiş durumda. Ama bu seferki ‘Çaycı Oğlan’cılık biraz farklı kesimlerce finanse edilmekte; arkasında daha çok İran’ın olduğu bilinmekte. ABD’yi de unutmamak gerekir. Ama ABD şimdilik daha çok ‘bekle gör’ taktiğiyle yetinmekte. Ağırlıklı olarak Kerkük petrollerinin pazarlanması konusunda Barzani yönetimine karşı kızgın. Ben birçoklarınca ‘Kürt Bölgesel Yönetimi ABD’yi temel ittifakçı güç olarak görmesi gerekir’ yönlü dillendirilen düşünceye katılmıyorum. Amerika’nın ne kadar güvenilmez ittifakçı bir güç olduğunu Kürt halkı tecrübelere dayanarak bilmektedir. İran’ın desteğini bildiği halde, PKK’nin Şengal’de sorun yaratmasına göz yummaktadır. PKK için yapılan son açıklamalar ciddiyetten uzaktır. ABD Bölge’de ittifak ilişkilerini ve nasıl hareket edeceğini biraz da ağzına burnuna bulaştırmış durumda; baştan, çıkış noktasında umduklarını bulamamanın verdiği şaşkınlığı üzerinden atmış değil henüz.
    PKK Kürt Bölgesel Yönetimi’ni Tahran-Bağdat arasına mahkum etmek için  son bir hamle başlatmış durumda. Başarılı olup olmayacağı Mesut Barzani ve hükümetin takınacağı dirençli tavra bağlı. Şu anda Kürt bölgesel Yönetimi Ortadoğu’ya verilmek istenen yani düzenlemede önemli bir rol oynamakta. Barzani ve ekibinin hemen her alanda yürüttüğü başarılı girişimler sonucu, G.Kürdistan merkezi rol oynayan bir konuma gelmiştir. Artık Kürdistan’ı es geçerek Ortadoğu’da politika yürütecek bir devlet yoktur. Süper güçlerin bile destek almak zorunda olduğu bir Kürdistan yönetimi sözkonusudur. Eğer Ortadoğu’da yeni sınırlar çizilecekse, Kürt Bölgesel Yönetimi’nin onaylayacağı sınırlar çizilecek. Elbette bu durumunun bir adım daha ileri boyutu Birleşmiş Milletler’dir. İşte PKK’nın ‘Brakujî’ masallarını ortaya atıp, bir çok çevreyi de ağına takmasının bir  nedeni de budur.
    Biraz uzun olacak ama bu noktada bazı tavırlar üzerine de durmak gerekecek. Şengal’de yaratılmak istenen fiili durumla birlikte ‘Brakuji’ tartışması başını almış gidiyor. Brakujiyi ağzına pelesenk etmiş olanlardan,  Kazan Deresi’nde bilerek ölüme gönderilen 2500 genç hakkında olumlu veya olumsuz tek bir kelime veya herhangi bir protesto işiten var mı?  Bırakalım Kazan Deresi’ni, daha dün denilecek bir zaman biriminde Şırnak’ta, Cizre’ de, Lice’de on bin gencin katline sebeb olanlar için, ‘15-16 yaşında çocukları ölüme sürüklemeyin’ diye bir çıkışta bulundular mı? Hatta bu on bin gencin bir çoğu arkadan kurşunlanarak katledildi. Demek on bin gencin ölüme götürülmesi karşısında sesini yükseltme cesareti gösteremeyenlerin, Şengal’de ‘Brakuji’ üzerine destanlar yazmaya kalkışmaları pek hayra alamet değil. Bir dost bana telefon açarak ‘Brakuji’ üzerine yazılmış bir makaleyi okuyup okumadığımı sordu. Bir süre sonra makaleyi okudum, makaleyi kaleme alan kişi ve efradı pek tanıdık; yıllardır ‘Derin Devlet’ denilen karanlık güçlerin emirinde faaliyet gösteren ve ‘Apocu gençlik Kürdistan’a izin vermez’ diye bağırıp çığıran Apocu müridin komutası altında çalışanmış. Bunlar aynı zamanda bir ekip. İşte ‘Brakuji’ tartışmalarını ayyuka çıkaranlar bunlar. Çok iyi tezgahlanmış, planlanmış sinsi bir oyun çevrilmekte. İyi niyetli düşünen bazılarını bile ağlarına takmaktadırlar. Sonuçta gerçekler tüm çıplaklığıyla görülecektir. Sosyal şöven örgütlenmelerin bir parçası olanlar, ne zamandan bu yana ‘Brakuji’ kavramına dahil edilmeye başlandı? Her neyse. Türkiye’de ‘Ulusalcı’ diye bilinen takımın alt basamağını oluşturanların, Şengal’de yaratmak istediği fiili durumda başarılı olacağını düşünmüyorum.
Baki Karer
30.12.2016
 

    PKK TERÖRÜNÜN GELDİĞİ NOKTA     Epeyce bir süreden bu yana Pkk/Dem’de neler oluyor diye tartışmalar yürütülüyor. Tartışmalarda, son...