NEDEN HATIRLAMALIYIZ?
21 Temmuz 2024 Pazar
NEDEN HATIRLAMALIYIZ?
5 Temmuz 2024 Cuma
Pkk’nin BAŞBAĞLAR katliamının yıldönümü.
Pkk’nin BAŞBAĞLAR katliamının yıldönümü.
26 Nisan 2024 Cuma
6 Mart 2024 Çarşamba
YEREL SEÇİMLER ÜZERİNE
YEREL SEÇİMLER ÜZERİNE
Türkiye’de son yirmi yılda oluşan koşullarda yerel seçimlerle genel seçimler arasında bir fark kalmadı. Aslında nasıl ve neden bu noktaya gelindiği ayrı bir tartışma konusu. İktidar partisiyle muhalefet partilerinin halka sundukları vaatler arasında pek bir farklılık yok. Sadece anlaşılmayan taraf; iktidar muhalefetmişcesine söylemde bulunurken, muhalefet partileri de iktidar partisi tarzıyla vaadlerde bulunarak propaganda yapmakta. Böylesi bir hareket tarzı, her iki taraf için siyasette tıkanıklığın ifadesidir. Bu tutum, ister istemez, toplumsal düzlemde ayrışmaya, çatışmaya neden olmakta. Çatışmacı, cepheleştirici siyaset toplum içinde tarafların birbirini dıştalamasını, ötekileştirmesini olağan hale getirmekte. Bu hareket tarzı, çok tehlikeli bir yola girişin ön adımıdır. Toplumu cepheleştiren siyasetin bir de vatan millet sakarya edebiyatını temel alması, ötekileştirmeden daha da öte bir durumdur; yani döşenmek istenen zeminin gelecekte topluma ne kadar yabancı olacağının bir göstergesidir.
Seçim için yapılan propaganda biçimlerine bakıldığında, halen ‘şehir devlet’ anlayışından kurtulup ulus devlet anlayışına ulaşamamanın sancılarını görmemek mümkün değil. Kurum ve kuruluşlarıyla hukuksal çerçevede işlerlik kazanmış merkezi devlet anlayışının yerleşmediğine şahit oluyoruz. Mucizevi kahramanlıklarla toplumsal yapıda değişimlere yol açacağını iddia edenler, kendilerine atfettikleri ‘kurtarıcı’ rolüyle ortalıkta dolaşıyor. Bilimden ve akılcı düşünmeden tamamen uzak, birey ve toplumda sürü psikolojisini egemen kılmanın çabası yürütülmekte. Bilinç oluşumuna, bireyler arası bilinç akışına neden olması gereken seçim propagandaları, bizde, tam tersi bir işlev görmektedir. Bizde seçim propagandası demek, bilinç karmaşası, hemen her alanda bulanıklık demektir. Bireyi ulusun bireyi olmaktan çıkarma hedeflenmektedir. Çünkü birey ulusun bireyi haline geldiği noktada vatandaşlık bilinci gelişir, sorgulama başlar. Bu da bireyin yükümlülükler altına girmesini getirir. Bu çoğulcu, demokratik toplumun inşası anlamını taşır. Birey, ulus bilincine vardığı oranda özgürdür ve toplumun bir parçası haline gelir. Ama bizde bütün bunlar bir tarafa bırakılır. Özellikle seçimler döneminde dinsel temaların ön plana çıkarılmasının bir nedeni de, bireyi yükümlülüklerinden uzaklaştırmak içindir.
Seçim döneminde ortaya çıkan adayların önemli bir çoğunluğu, ‘ben’le işe başlar yani ‘benim’ der. Süreci kendileriyle başlatarak kurtarıcı katına çıkmaya çalışırlar. Geçmiş tarihi süreci ve bu süreçte ortaya çıkmış değerleri görmemezlikten gelirler. Buyurganlar; topluma hep önermelerde ve tavsiyelerde bulunurlar. Ama eylemi hep reddeden birer ucubedirler, toplumda dönüşüm için direnişte, eylemde bulunmayı kabul etmezler. Propaganda ve seçim faaliyetleri boyunca bir çoğu kendini kültleştirmenin çabasını yürütür. Kült haline geldikleri oranda kurtarıcı rolü oynayacaklarına inanmışlardır. Aslında bu halleriyle her biri birer cahildirler. Bu cahillerin morfoloji üzerinden araştırmaya tabi tutulmasına ihtiyaç vardır.
Baki Karer
27.02.2024
6 Aralık 2023 Çarşamba
İsrail-Hamas savaşı ve Türkiye’nin Arap Dünyasında Oynamak İstediği Rol.
13 Ekim 2023 Cuma
Hamas-İsrail Çatışması
Hamas-İsrail
Çatışması
Üç günden bu yana Hamas’ın ani saldırılarıyla başlayan savaş, tüm şiddetiyle devam ediyor. Üstelik kısa sürede sona erecek gibi de gözükmüyor. Bugüne kadar savaşın kurallarından, Cenevre sözleşmelerinden bahsedilirdi. Savaşın tarafları ve bu tarafları destekleyenler artık hiçbir kural tanımıyor. Özellikle Batı Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri tüm güçleriyle İsrail’e destek verip, savaşın tüm çirkefliğiyle devam etmesinden yana tavırlarını koymuş durumdalar. Elbette Hamas’ın da hangi tarihi gerekçelere dayanırsa dayansın, savaş kurallarını hiçe sayarak hareket etmesi, Batı’nın vahşiliğini aratmayacak düzeydedir. Savaşmak isteyenler bir biçimde tarihi, sosyal, ekonomik vb. gerekçeler ileri sürerek kendilerine haklılık zemini oluşturmaya çalışır. Ama savaşan tarafların kendini haklı gösterme çabası önemli değildir. Önemli olan savaş koşullarında bile kin ve nefretle hareket etmemedir.
Ortadoğu’yu
Değiştirme iddiası
Hamas
saldırılarının hemen arkasından İsrail başbakanı Binyamin Netanyahu yaptığı
açıklamada, ‘Orta Doğu’yu değiştireceğiz’ dedi. Çok iddialı bir söylem! İddialı
olduğu kadar da gücünü aşan bir söylem. ABD, uzun yıllardan bu yana Orta
Doğu’da ciddi değişikliklere yol açacak Büyük Orta Doğu projesini hayata
geçirmek için çalışmaktaydı. Ama görünen odur ki, projesinde elle tutulacak bir
başarı elde edemedi. Oysa Sykes-Picot antlaşmasını tümüyle geçersiz kılma
iddiasıyla yola çıkmıştı. İngiltere öncülüğünde paylaşım yapılmış Orta Doğu’da
halkların, ulusların çoğunluğu geçmişte çizilen sınırlardan elbette memnun
değil, ama önemli bir bölümünün de gayet memnun olduğu açıktır. Zaten sorunda
bu karmaşada yatmaktadır. Cetvelle çizilmiş sınırlar, Kürtler gibi tümüyle
görülmezden gelinen halkların varlığının yanı sıra bitmek bilmeyen mezhepsel
çatışmaların da kaynağı haline getirilmiştir. Sınırlar bilerek bu tarzda belirlenmişti.
İstikrar bulmayan Orta Doğu’nun enerji kaynakları, başka türlü Batı’ya
aktarılamazdı.
Sykes-Picot’u geçersiz kılmayı amaçlayan
Büyük Orta Doğu projesinin başarısız oluşunun önemli nedeni, Bölge’de
halkların, ulusların temel alınmamasıdır, İngiltere’nin yaptığı gibi ABD’de de,
mezhepsel bölünmüşlüğü temel almıştır. Ayrıca İran ve Türkiye’nin güçlü
direnciyle karşılaşmış olması bir başka önemli faktördür. ABD’nin Bölge’de mezhepsel
temelde yeni sınırlar çizmeye çalışması, hem İran’ın hem de Türkiye’nin süreç
içinde kendilerine bağlı mezhepsel hatlar oluşturmaya başlamasını getirmiştir.
Örneğin Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi daha çok bu nedenledir; Suriye,
Lübnan, Ürdün ve Mısır’a kadar kendisiyle uyumlu bir hat oluşturmasına olanak sağlamıştır.
Aynı biçimde İran’ın da Yemen’den
Filistin’e kadar mezhebe dayalı bir hat oluşturmasına hizmet etmiştir. Bütün
bunlar, ABD’nin bölgeye yönelik politika oluşturmada ne kadar acemi olduğunun
göstergesidir. Uygulamak istediği
politikanın yol açtığı sonuç, Ortadoğu’nun günümüzde karşı karşıya kaldığı
kargaşadan ibarettir.
Bu noktada İsrail’in Orta Doğu’yu değiştirme iddiası daha çok tartışma götürür. Amerika Birleşik Devletleri’yle birlikte yapmayı düşünüyor olabilir. Ama bir süper güç olarak ABD’nin, bu doğrultuda ne kadar yol aldığı ortadadır. Ayrıca Bölge’de akşamdan sabaha denklemlerin ve dengelerin ne kadar değişken olduğu tartışılamaz. Rusya-Çin gerçeği hiçe sayılarak yeniden bir bölüşüm içine girme, yani sınırların yeniden çizilmeye kalkışılması uzun süreli çatışma ve kargaşalığı getirir. Açıkçası, Suriye’de yapılan hata, tüm Orta Doğu’da tekrarlanmış olunur. Bölge’de ortaya çıkacak uzun süreli savaşın, B.Avrupa’ya negatif yansımalarının olmayacağı söylenemez. Ukrayna cephesinde yaşanan çıkışsızlığa, bir de Orta Doğu’da ortaya çıkacak uzun süreli savaşın getireceği olumsuz sonuçlar eklenecek. Ayrıca Kosova üzerinde dolaşan kara bulutların verdiği korkuyu bir kez daha düşünmek gerekir.
Hamas’ın İsrail’e Saldırısının Muhtemel Sonuçları
Bu savaşın Orta Doğu’da yeni mevzilenmelere
neden olacağı açıktır. Ayrıca bugünden sonra ortaya çıkacak savaşlarda, hiçbir
devlet süper güçte olsa, ‘istediğim gibi hareket ederim’ deme olanağına sahip
değildir. Hamas-İsrail savaşı saha güvenliğini, övünülen hava savunma
sistemlerini saf dışı bırakan yeni bir savaş taktiğini ve stratejisini getirmiştir.
Yani süper güçler bile dokunulmaz olmadıklarını kabul etmek zorundalar artık. ‘Dokunulmaz’
olana dokunulan bir dönemin kapıları aralanmıştır. ABD’nin Akdeniz’de altıncı
filoyu hareketlendirmesi biraz da gelişmelerin öngörülemezliğinin verdiği
telaştan kaynaklanıyor.
Hamasın yaptığı saldırının arkasında uzun
vadeli olmayı hedefleyen bir strateji, dolayısıyla bir devlet aklı yatmaktadır.
Bu devlet aklını kullananın İran olduğu pek tartışma götürmez. İran, Hamas
aracılığı ile İsrail-Amerikan ittifakının kendine yönelmesinin önüne geçmeye
çalışmış oldu. Yani kendi belirlediği alanda ve zamanda savaşın çıkmasına neden
olan İran, yakın ve orta vadede tehlikeyi atlatmayı hedeflemiştir. Nitekim, Amerika
Birleşik Devletleri ve B.Avrupa ülkeleri arka arkaya İran’ın saldırıyla bir
alakası olmadığı yönlü açıklamalar yaptılar.
Her şeye rağmen, içinde bulunduğumuz koşullarda,
savaşın bölgeye yayılma riskinin hiç olmadığını iddia edemeyiz. İsrail’in kara
harekâtına yönelmesi Lübnan Hizbullahı’nın devreye girmesini sağlayabilir. Bu
durum belki de ABD’nin direk müdahalesine de yol açabilir. Orta Doğu’da hiçbir
ihtimale ‘olmaz’ denilemez. Ama şimdilik sürecin İran’a’ müdahaleye kadar ilerleyeceğini
düşünmek pek zor. Öbür yandan İran, Irak veya Suriye değildir. Uzaktan atılacak
birkaç füzeyle de İran’ın sahneden çekileceğini düşünmek oldukça zor. Ayrıca Rusya
ve Çin’in vereceği destekte denklem dışında tutulamaz. Her şeyden önemlisi bölgeyi kapsayacak bir savaş,
hem Rusya’yı ve hem de Çin’in güçlenmesini getirecektir. Süper güçler arasında
esas, nihai sonuç alınacak hesaplaşma alanları olan Arktik Okyanusu ve Çin
Denizi’nde ABD’nin zayıflamasına yol açacaktır. Bu anlamda savaşın İran’ı ve
tüm Bölge’yi kapsama ihtimali şimdilik çok azdır.
İran’ın desteğinde Hamas’ın İsrail’e karşı
başlattığı savaş, aynı zamanda, uluslararası ticaret yolu projelerinin ve
Avrupa’ya gidecek enerji yollarının da işlemez hale getirilmesini sağlamıştır.
Ama ne olursa olsun, bu sefer Hamas önemli ölçüde işlevsiz hale getirilecek,
gelecek için engel olmaktan çıkartılacaktır. Geleceğe yönelik cephe gerisi
düzenlemesi yapılacağını söyleyebiliriz. Aslında biraz da ‘iç işgalci’ güç olan
Hamas’ın yok edilmesi veya işlevsiz hale getirilmesi, Filistin yönetiminin de
işine gelmektedir. Savaş karşısında Arap dünyasının yüksek perdeden ses
çıkarmamasının bir nedeni de budur.
13.10.2023
Baki Karer
31 Mayıs 2023 Çarşamba
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Sonuçlandı.
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Sonuçlandı.
28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı
seçimini tekrar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kazandı. CHP izlediği yanlış
strateji ve taktiklerinin sonuçlarını nihayet almıştır. “Memleket komünist
olacaksa onu da biz yaparız” anlayışından hareketle ittifaklar politikası geliştiren
CHP, toplumda ciddi bir karşılık bulamadı. Bugünün koşullarında bile karşılık
bulamayan bu yapının, bu anlayışıyla ve örgütsel yapısıyla yakın gelecekte de
karşılık bulma ihtimali pek yok.
Seçim sürecinde; gerek Cumhuriyet
Halk Partisi, gerek iktidar partisi, önümüzdeki yıllar için ciddi sonuçlar
doğuracak bir çizgi üzerinde politika oluşturdular. Propagandalarını da bu
zemin üzerinden yaptılar. İlginç olan, milliyetçiliğin ön plana çıkarıldığı bu
politikanın temel taşlarını ilk döşemeye başlayanın CHP olması. Başlı başına
irdelenmesi gereken bu durum, ciddiye alınmalı. Ayrıca, Türk milliyetçiliğinin
gelişmesinde HDP’nin ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım’a duyduğu o büyük özleminin
etkisini de unutmamak gerekir.
Avrupa’da özellikle 2010’dan bu
yana göçmen karşıtlığı temelinde yükselen ırkçı-faşist örgütlenmelerin giderek
küçümsenmeyecek başarılar elde ettiğini biliyoruz. Avrupa’daki bu
yapılanmaların benzerleri ne yazık ki, Türkiye’de de hızla taban bulmaya
çalışmaktadır. Saldırgan ırkçı yapıların bu seçim sürecinde muhatap
alınmalarının gelecek açısından ciddi tehlikeler oluşturduğunu kabul etmek
zorundayız. Böylesi koşulların oluşmasına katkıda bulunanların kimler oldukları
tartışılmalıdır.
Kısa bir not daha düşecek
olursak; Cumhurbaşkanı tarafından balkon konuşmasının Adalet ve Kalkınma
Partisi binasında yapılmayıp Beş Tepe’de yapılması, yeni beş yıllık dönemde
izlenecek dış politikanın ana hatlarının bir işaretidir aynı zamanda.
2023.05.28
Baki Karer
-
Ortadoğu'da Dönüşümün Sancıları Irak-Şam İslam Devleti isimli eli kanlı örgütün Irak ve Suriye'de başlattığı saldırı...
-
‘DERSİMDE ANALAR AĞLAMADI MI?’ 10 Kasım’da Büyük Millet Meclisi'nde düzenlenen ‘açılım’ o...
-
Yaklaşan Genel Seçimler Üzerine 7 Haziran 2015 genel seçimi yaklaştıkça, tartışmalar da yoğunlaşmaya başladı. Siyasal atmosfer tahm...