PKK TERÖRÜNÜN GELDİĞİ NOKTA
Epeyce bir süreden bu yana Pkk/Dem’de
neler oluyor diye tartışmalar yürütülüyor. Tartışmalarda, son kırk yıldır
sürdürülen şiddetinin toplumsal yapıda yol açtığı sosyolojik değişiklik pek
dikkate alınmamakta. Halbuki Pkk terörü, sadece Kürt toplumunda değil, Türk
toplumunda da muazzam değişime yol açmıştır. Pkk ile yürütülen ‘düşük
yoğunluklu çatışma’ Kürtlerde aidiyet bilincini olabildiğince tahrip ederken,
Türk toplumunda milliyetçiliği körüklemekle kalmamış, tekelci burjuvazinin
baskı ve sömürüsünün güçlenmesine katkı sağlamıştır. Otokratik devlet
anlayışında sürekliliğin sağlanması için terör, önemli bir araç olarak
kullanılmıştır. Bu duruma denk düşecek biçimde toplumun önemli bir kesiminde,
içinde bulunduğu sosyal yaşantıyı geçmişle kıyaslama anlayışı ön plana
çıkmıştır. Bu düşünce tarzı, ister istemez şükürçülüğü, baş eğmeyi neredeyse
egemen hale getirmiş ve sorgulamayı minimalize etmiştir. Yani her iki kesimde
de toplumsal yapının direngi noktaları önemli oranda kırılmıştır. ‘Bezginlik’,
’yorgunluk’ toplumsal psikolojinin temeli haline getirilmiştir. Bu gün
tekkelerin, zaviyelerin, tarikatların toplumsal yapıda ciddi boyutlarda yer
edinmesinde, Pkk terörünün oynadığı önemli rol inkâr edilemez. Bu noktada,
kendini ‘sol’ diye tanımlayan bazı marjinalleşmiş kesimlerin, Pkk/Dem’i
desteklemekle kimlere hizmet ettikleri de kendiliğinden açığa çıkar. Ayrıca,
SSCB’nin yıkılmasından sonra uluslararası alanda ortaya çıkan değişimlerle
birlikte giderek yaygınlaşan küreselleşmenin hem dünya genelinde hem de doğal
olarak Türkiye özelinde yol açtığı önemli değişimler böylesi bir sosyal yapının
güçlenmesinin tuzu biberi olmuştur. Öte yandan 1980’de cuntanın iktidara el
koyması ve PKK’yi Şam'da bile istediği doğrultuda hareket ettirmesi, Yeşil
Kuşak projesinden bağımsız düşünülemez.
Aslında bu faşizan terör örgütünün
niteliğini açığa çıkarma anlamında, sebep olduğu yıkıcılığın boyutlarına tekrar
tekrar değinmekte yarar var. Kimileri ‘gerek yok’ dese de, milyonca kez de olsa
gözler önüne sermenin gerekli olduğuna inanıyorum. Çünkü gelecek, geçmişin
doğru irdelenmesi üzerine şekillenir. Son 40 yıldan bu yana, Üç bine yakın köy
boşaltılmış, üç milyonu aşkın kitle Batı’nın metrepollerine göç ettirilmiştir.
Daha yakın dönemde, ‘şehir savaşı’ uydurukluğu adına 70 bin hanenin yıkılmasına
neden olunmuştur. Terörün yol açtığı ölümlerin; iç infazların, köy ve mezra
baskınlarıyla çocuk, kadın ve yaşlı demeden topluca katledilen insanların sayısı yüzbinin üzerindeki
rakamlarla ifade ediliyor. Kırk yıldan bu yana PKK’nin ortaya çıkardığı gerçek
tablo bu kadar vahimdir. Bu anlamda; PKK’nin Kürt halkını hedef alan terör
eylemlerinin toplumsal yapıda yol açtığı tahribat belirleyici konumdadır.
Bazıları ‘çözüm nedir’ diye soruyor.
Çözüm; geçmişin eleştirisinde, doğru kavranılmasında yatar. Hatta, ‘PKK eskisi
kadar iç infaz yapmıyor, sokakta sivilleri fazla öldürmüyor’ diyebilecek kadar
cahil cesareti gösterenler bile var. Asıl üzücü yan; bu cahillerden bazılarının
bu gün siyasi alanda rol oynama olanağını elde etmiş olmasıdır. Sonuç olarak;
para, koltuk, popüler olma uğruna çocuk katilliğini olağan gören ya da hiçe
sayan sürüleşmiş bir yapı ortaya çıkarıldı.
YENİ BİR AŞAMAYA
GEÇİŞİN SANCILARI YAŞANIYOR
Gelinen noktada ne iç, ne de uluslar
arası koşullar, eski usullerle gidilmesine olanak tanımıyor. Kaldı ki, 40
yıldır temel alınan şiddetle hemen her kesimde yaygınlaştırılmaya çalışılan
korku ve yıldırma politikasıyla, toplumsal yapıda yeni bir evreye geçilmiştir. Toplumun
ekonomik, sosyal, kültürel vb. yapısında çok ciddi değişimler
yaratılmıştır. Uzun süreli terör, Kürt
halkının dokusunda küçümsenmeyecek oranda yıkıcı etkilerde bulunmuştur.
İçinde bulunduğumuz dönemde, terör ve
şiddet sarmalının yol açtığı değişimleri, örgütlü tarzda yeni bir mecraya taşımaya
sıra gelmiştir. Pkk’nin parti ismiyle bu kadar sıkça oynamasının, son dönemde
kararsızca ortalıkta dolaşmalarının, birbirlerine karşı aşırı güvensizlik içinde
olmalarının nedeni de budur. Bu geçiş sürecinde ortaya çıkabilecek boşlukta,
erklere bağlı bazı güçlerin rol oynamasına ortam yaratmamanın çabası verilmektedir. Yani
hemen her koşulda yüzer-gezer yatın temsil ettiği karanlık güç odaklarına sadık
kalınmakta. Bu noktada, İstanbul belediye başkanlığına adaylık konusunda
yaşanan çelişkili durum, yeni döneme özgü stratejinin uygulanmasında
karşılaşılan zorluklardandır. Hayata geçirilmek istenen strateji, pek öyle
sesiz sedasız uygulamaya konulamamakta; derinlerde ve legal planda bazı çatışma
ve çelişkileri beraberinde getirmektedir. Daha doğrusu, karanlık odakların
çıkar farklılıkları şu veya bu düzeyde kendini açığa vurmaktadır. Bahsettiğimiz
çıkar çelişkilerinden kaynaklanan farklılıklar, Pkk/Dem içinde herhangi bir
ayrışmaya neden olmaz, olamaz. Yeri ve zamanı geldiğinde ayrışmayı sağlayacak
tek güç, efendilerdir. ‘Gövde Kürt, tepe Türk’ söylemi sadece bir avuntudur.
Tepeden ayağa kadar oluşturulmuş bir pazar söz konusudur; bundan böyle bu
pazarın alıcıları ve satıcıları oluşmuş durumdadır
PKK/DEM NE YAPMAK İSTİYOR?
‘Pkk/Dem ne yapmak istiyor’ veya
kimler ne yaptırmak istiyor?’ sorusunu da sorabiliriz. Ama bizi ilgilendiren bu
ayrıntıdan ziyade, bahsettiğimiz yapılanmaların gördükleri işlevdir. Yani
yerine getirmek için yüklendikleri görevlerdir. Tartışılması ve aynı zamanda
tavır alınması gerekli olan da bu görevlerdir.
Bilindiği gibi, estirilen terör
sayesinde 40 yıldan bu yana yeterince göç sağlandı. Batı metropollerine göç
eden Kürt nüfusunun ikinci, hatta üçüncü nesli yetişmiş durumdadır. Yeni
nesiller dedelerinin, annelerinin ve babalarının acı anılarını dinlemek bile
istememekte. Çoğu zaman da anlatılanları, geçmişin ‘basit anıları’ olarak kabul
etmekteler. Toplumsal yapıda önemli bir kesimin bu noktaya gelmesinde, tarihin
süzgecinden geçerek oluşmuş kurumların şiddet temelinde dağıtılması önemli bir
etkendir. Aşiret, şeyh, seyit vb. yapıların her biri bir kurumdur. Bu
kurumların şiddet temelinde yok edilmesi ile modernleşme temelinde ulusal
bütünlüğün sağlanması arasındaki farklılık görülmeli. Örneğin aşiret bir
kanbağını, yani soy ağacının temelini oluşturur. Aynı zamanda kimlik kazanmada
‘öteki’ olmayı içerir. Bunların şiddet
yöntemiyle değil, ulus olma sürecinde giderek merkezileşmeyle aşılması gerekir.
Aşiret ilişkileri ve ‘öteki’ olma durumu antropolojik temelde doğru
değerlendirilmelidir.
Metrepollere taşınmak zorunda kalanların
durumlarını son 40-45 yılda yaşanan bu altüst oluşların ışığında değerlendirmek
gerekir. Elbette göç edenlerin arasında şehir merkezlerinin sosyal ve kültürel
yapısıyla bütünleşenler de var. Ama bu bütünleşmede, ağırlıklı olarak hangi
kimliğin rol oynadığı ayrı bir tartışma konusudur. Yine de göçmen mahallelerinde
sıkışıp kalanlar çoğunluktadır. Mahalle kültürüyle yoğrulmuş ve kimlik
edinememenin davranış biçimlerini sergileyen bu kesim, bahsedilen gövdenin
müdavimleridir. Pkk bu kesimi ‘Kentleşmiş Kürt’ olarak tanımlamakta.
Serpiştirilmiş bu toplulukların yeterince asimile olduğu, Türk kültürü ve
diliyle kaynaştığı kabul edilmekte. Bunların Pkk aracılığıyla, yani Dem türü
yapılanmalarla kontrol edilmesinin gerekli olmadığı tartışılmaktadır.
İstanbul’da, Ankara’da kendini ‘sol’ olarak tanımlayan, marjinalleşmiş ve şu
anda Pkk/Dem’le hareket eden grupların yanı sıra, CHP ve CHP çizgisinde hareket
eden kesimlerce kontrol edilmesi gerektiği düşüncesi ağırlıktadır. Tartışmaların
hareket noktası; yüzer-gezer yatın ‘Mustafa Kemal’in güncellenmesi lazım’
şiarıdır
Tartışmalarda kullanılan dil ve
üslupten hareketle, Diyarbakır, Antep, Maraş, Urfa. Van, Mardin v.b şehirlerde
Pkk/Dem’e destek veren kitle için, hemen hemen aynı projeler geliştirilmektedir
Bu yörelerdeki destekçi kitleler, ‘Köylü Kürt’olarak tanımlanmakta. ‘Köylü Kürt’
olarak tasnif edilmelerine gösterilen neden ise, sosyal ve kültürel açıdan Batı
metropollerinde yaşayanlar kadar gelişmemiş olmalarıdır. ‘Köylü Kürtler’in bir
süre daha Dem ve bileşenlerince götürülmesi gerektiği düşüncesi şu anda ağır
basmaktadır. Yani ‘kentli Kürt’e evrilmeyi sağlayacak aracı veya transfer güç,
Pkk/Dem’dir. Sonuç itibariyle, her iki tarafı aynı amaca hizmet ettirme esas
alınmaktadır Dem’de görevlendirilmiş olanların kimlere hizmet ettikleri
biliniyorsa da, ‘ontolojik devletle görüşüyorum’ diyenin temsil ettiği odak,
her konuda belirleyici konumdadır.
26.04.2024
Baki Karer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder