NATO’NUN GENİŞLEMESİ VE TÜRKİYE
Son dönemde özellikle siyasi ve askeri alanda baş döndürücü gelişmelere
şahit olmaktayız. Rusya Federasyonu ile Ukrayna arasında devam eden savaş,
önümüzdeki sürecin şekillenmesinde belirleyici olma özelliği taşımaktadır.
Savaşın kazananı hangi taraf olursa olsun, dünya artık eskisi gibi
olmayacaktır. Her ne kadar henüz yüksek sesle dillendirilmiyorsa da içinde
bulunduğumuz koşullar aslında tam anlamıyla bir soğuk savaştır. Daha da ötesi;
hızla yeni bir dünya savaşı koşullarına uygun mevzilenmenin gayretleri
görülmekte. Yeni bir dünya savaşından, hatta nükleer savaştan bahsetme adeta
olağan hale gelmiştir. Avrupa toplumları bile bu sözcükleri neredeyse kanıksar
vaziyette. Savaş söz konusu olduğunda Avrupa’nın tarihi geçmişini unutma
saflığına düşemeyiz ama aklı selimin üstün geleceğine dair ümitler de henüz
kaybedilmiş değil.
Nato ve Rusya Federasyonu çok önemli iki farklı güçtür ve birbirlerine
zıt iki ayrı kutupta yer almaktadır. Bu durum geçmişte olduğu gibi, bugün de
yeniden oluşturulmak istenen dünya düzeninin bir gerçeğidir. Her iki tarafın bu
gerçeği kabullenerek hareket etmesi, geleceğimiz için çok önemlidir. Sorun
otokrasinin demokrasiye veya demokrasinin otokrasiye karşı duruşu düzleminde
ele alınırsa, sonu öngörülemeyen bir sürece doğru ilerleriz. Nato ne kadar
demokrasiyi temsil ediyorsa Rusya Federasyonu da o kadar demokrasiyi temsil
etmektedir. Kaldı ki Nato, ‘savunma’ adı
altında örgütlendirilmiş bir savaş paktıdır. İçinde yer alan ülkelerin
birbirlerine güven duydukları da pek söylenemez. İşte Finlandiya ve İsveç’in Nato’ya üye olma
girişimleri de bu çerçevede ele alınmalı. Bugüne kadar askeri paktların dışında
kalan Finlandiya ve İsveç’in birdenbire Nato’ya katılma çabaları şaşırtıcıdır.
Tamamen ABD’nin kışkırtmalarının yol açtığı bir sonuçtur bu. Böylesi
girişimler, hemen yarın olmasa da, Avrupa için tehlikeli bir savaş
kışkırtıcılığıdır. Diğer bir değişle savaşın daha geniş bir yüzeye yayılmasına
yönelik adımlardır bunlar.
Türkiye’nin bu iki ülkenin Nato üyeliğine karşı çıkması, savaşın
yaygınlaşmasını önleme çabalarından çok, Nato içindeki güçler dengesinden
kaynaklanmaktadır. Bu noktada Fransa’nın tutumu, Fransa ve İtalya’nın Almanya’ya
karşı yaklaşımları, Balkan ülkelerinin ABD ve diğer B. Avrupa ülkeleriyle olan
çelişkileri elbette önemlidir. Ama Türkiye’nin tavrını belirleyen esas neden,
bu ülkelerin katılımıyla Nato içinde Türkiye’ye karşı daha radikal bir cephenin
oluşma ihtimalidir. Yani bu iki ülkenin katılımıyla Nato içinde Yunanistan’ın
başını çekeceği radikal bir cephe oluşacaktır. Bu cepheye Çek Cumhuriyeti de
eklenebilir. Yunanistan, İsveç,
Finlandiya ve Çek Cumhuriyeti’nden oluşacak ve çoğu zaman da Fransa ve
Almanya’nın da desteğini alacak radikal bir cephenin oluşması Türkiye için
istenmeyen bir durumdur.
Türkiye’nin bu iki ülkenin katılımına itiraz etmesine neden olan ikinci
etken, Amerika Birleşik Devletleri’nin
Yunanistan’a çok amaçlı üsler açmış olmasıdır. Bu üstlerin hedefinin her
ne kadar Rusya Federasyonu olduğu söylense de, olay sadece bundan ibaret
değildir. Asıl hedef, Avrupa’nın sınırlarını yeniden belirlemedir. Belirlenecek
yeni sınırlar içinde Türkiye’nin yeri tartışmalıdır. Ayrıca önümüzdeki süreçte
Doğu Akdeniz’de ortaya çıkacak sorunlarda, Türkiye’ye karşı kalıcı denilecek
düzeyde bir denge oluşturmanın çabaları var.
Daha açık bir ifadeyle; Türkiye ve Yunanistan arasında ortaya çıkacak
muhtemel bir savaşta Batı Avrupa ve ABD’nin yeri, Yunanistan’ın yanıdır.
Geçmişin ‘arabulucu’ veya ‘denge rolü’ bir tarafa bırakılmıştır artık. Muhtemel
Türkiye-Yunanistan savaşında, Rusya’ya karşı alınan tavrın aynısı, Türkiye’ye
karşı alınacaktır. Türkiye bu durumun çok iyi farkındadır. Türkiye, Ortadoğu,
Kuzey Afrika, Balkanlar ve Kafkasya’daki duruşuyla zaten şimdiden yerini
belirlemiş, mevzilenmesini sağlamıştır. Sonuç olarak Türkiye, İsveç ve
Finlandiya’nın Nato üyeliğine karşı yaptığı itirazla, durduğu yeri onaylatmak
istiyor. Ayrıca birçok Nato ülkesinin kendine yönelik olumsuz tavrını törpülemeye
çalışarak karşı yönelimleri bir nevi ‘hizaya getirme’ çabası yürütüyor. Bu
tutumunu ne kadar sürdüreceği, karşı tarafın göstereceği yaklaşımla doğrudan
ilintilidir.
12.06.2022
BAKİ
KARER