18 Ocak 2022 Salı

NELER OLUYOR?

 

NELER OLUYOR?

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan mecliste Adalet ve Kalkınma Partisi grup toplantısında konuşurken, kimsenin beklemediği bir dayatmada bulundu. Selahattin Demirtaş’ın İmralı’da yüzer-gezer yatta kalana hesap vereceğini söyledi. Sarf edilen cümle aynen şöyle; ‘Ama Edirne’deki en büyük hesabı İmralı’dakine verecek’ dedi. ‘Vermesi gerekir’ demiyor, ‘verecek’ diyor. Burada kesinleşmiş bir ifade kullanılıyor. Bir buyurganlık, emrivakilik içermekte. Peki, Demirtaş’ın İmralı’ya hesap vermekten kaçınma ihtimali var mı? Bunu kocaman bir ‘hayır’la yanıtlayabiliriz.

‘Hesap verecek’ söylemine karşı Selahattin Demirtaş’ın verdiği yanıt beklenenin dışında değil; gayet olağan, verilen görev ve yetki alanlarının dışına taşmayan ama birazda yalvarışçı. Yani gayet saygılı ama bir yandan da altına sokulduğu yükümlülükleri layıkıyla yerine getiren biri olmasına karşın şimdi bir köşeye atılmasına duyduğu tepkiyi de ifade etmekte. Parlamentoya ve bağımsız olarak tanımladığı yargının kararlarına saygılı olduğunu dile getirmekten kendini alamıyor. Edirne’de yatışına onay vermekte ve yargının hakkında verdiği kararlarla, adaletle kanunlar arasında dengenin sağlandığını açıktan kabullenmekte. Demirtaş verdiği bu yanıtla, aynı zamanda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’deki yargı kararlarına müdahale etmesine duyduğu tepkiyi de açığa vurmuş oluyor. Devletin bir biriminin görevlisi olarak, devletin belli başlı kurum ve kuruluşlarının kendisinden beklentisini boşa çıkarmamış oluyor. Giderken de ‘usulüne uygun’ olarak gitmek zorunda.

İttihat Terakki’den bu yana etno-seküler devlet yapılanmasını kavramayan çaylağın ontolojik devlet elamanın önüne atılış sahnesine şahit oluyoruz. Kırmızı koltuk uğruna ökçeye eğilmenin sonu budur. Basit muhbir ağının elemanı ile derin devlet arasında kurulan geçici ve kırılgan olan dengenin, derinlerin lehine işletilmesi söz konusudur.

16.01.2022

Baki Karer

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok: