Hakkari etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hakkari etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Eylül 2012 Perşembe

ŞEMDİNLİ'DE KİM SAVAŞIYOR?

ŞEMDİNLİ'DE KİM SAVAŞIYOR?



Şemdin'lide 17 Temmuz'dan itibaren çatışmaların sürdüğü bilinmekte. Gerek yazılı, gerekse de görsel medyada gün, hatta saatler geçmiyor ki çatışma haberleri verilmesin. Ulusal televizyon kanallarında çatışmalar üzerine akla gelmedik her türlü yorumlar yapılmakta. Kimileri PKK'nın düzenli savaş aşamasına geçtiğini dahi iddia etmekte. Şemdinli ve çevresinde yürütülen çatışmaları kimileri Suriye'nin, kimileri de İran'ın kışkırttığını söylemekte, hatta bazıları Türkiye'nin Suriye politikasına karşı İran'ın bir misillemesi olarak nitelendirmekte. Son dönem çatışmalarda Suriye, İran ve Irak'ın Türkiye'ye karşı takındıkları tavırlar birer faktördür ama bunların hiç birinin belirleyici olmadığını özellikle belirtmeliyim.

Temmuz ayından bu yana yoğunlaşan olayları daha iyi anlayabilmek için kısa geçmişte ortaya çıkmış bazı olayları değerlendirmek gerekir. Kimileri dönüm noktası olarak Dersim'de Hüseyin Aygün'ün kaçırılmasını, kimileri özellikle 23Temmuz'dan itibaren Şemdinli'de yoğunlaşan çatışmaları, kimilerileri de 20-08-2012'de Antep'te çocukları katleden bombalama eylemini almaktadır. Bana kalırsa bunların hiçbiri de dönüm noktası değildir. Eğer illaki bir dönüm noktası alınması gerekiyorsa, 2011'in 13 Temmuz'unda yapılan Silvan saldırısı temel alınmalıdır. Çünkü Silvan saldırısı, Öcalan'ın derin devlet odaklarının elinden alınmasına bir tepkidir. Derin devlet güçleri, Öcalanı istedikleri gibi kullanamayacağını anlayınca, Hükümeti tehdit için Silvan baskınını gündemleştirmiştir. Yani Silvan olayından sonra derin devlet, Öcalan'ı elinden kaybetmiştir. Bu tarihten itibaren Öcalan üzerinde hükümet denetim kurmaya başlamıştır. Aslında KCK falan baştan itibaren uydurma bir oluşumdu. Yani KCK hükümetin MİT aracılığıyla Öcalan'ı denetim altına almak için derin devlet güçlerine karşı yürüttüğü bir operasyondu. İhtiyaç duyulan denetim sağlandıktan sonra tasviye edildi. Öcalan, değişen güçler dengesine bağlı olarak artık yeni yerini belirlemiş oldu. Derin devlet denilen oluşumun tekrar Öcalan üzerinde etkili olacağını sanmıyorum. Bu karanlık güçler yeterli olmasa da önemli ölçüde darbeler almıştır. Elbette bu yeterli değildir. Türkiye’de Gladyo’nun Kürt ayağına, yani PKK ayağına dokunulmadığı sürece, derin devlet güçleri, değişik biçimlerde zaman zaman siyasal sürece müdahale edecek fırsatlar ortaya çıktığında, bu fırsatları değerlendirmeye devam edecektir. Ama geçmişte olduğu gibi belirleyici konumda olamayacaklardır. İşte son dönemde Şemdinli-Beytüşşebap-Şırnak bölgesinde yaşanan olayları bir de bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Derin devletin yeniden canlanma ve yaşanan siyasal sürecte yeniden belirleyici konuma gelme çabaları olarak görmek gerekir. Yani Ortadoğu'nun içinde bulunduğu siyasal ortamı bir fırsat görerek içte iktidar kavgasıyla bütünleştirmek istemekteler.

Eylemlerin biçim ve kapasitesine bakıldığında, karanlık güçlerin emir ve komutasında hareket edildiği rahatça görülecektir. Eylem biçimleri arada bir karakol baskınlarıyla asker öldürme, daha çokta sivil halkın malına ve canına kastetmedir. Çocukları öldürüyorlar, yol kesip halkın kamyonlarını yakıyorlar, şantiye basıp makinaları kırıp döküyorlar, esnafa kepenk kapattırıyorlar. Sonuçta bölge halkını göçe zorlamak için gayret gösteriyorlar. Doksanlı yıllara geri dönüş için her türlü çabayı yürütmekteler. Kargaşa ve kaos onlar için kolay kazanç kapısıdır. Ama olaya sadece bu çerçevede değil, biraz daha geniş bir perspektiften bakmada yarar var. O zaman PKK ve sivil görünümlü uzantılarının amaç ve hedefleri daha iyi anlaşılır.

Ülke içinde kıyasıya bir iktidar kavgası var. İçte yürütülen iktidar mücadelesine paralel Ortadoğu’da pazarları yeniden bölüşüm kavgası var. Ortadoğu'da yeniden bölüşüm savaşının odağında da her zaman olduğu gibi, petrol ve doğal gaz yatakları bulunmaktadır. Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıyla birlikte Ortadoğu ile daha fazla ilgilenir olmuştur. Artık Türkiye’de Ortadoğu, Kafkas ve Doğu Akdeniz bölgelerinde yürütülen paylaşımda ‘Ben de varım’ demektedir. Oysa Ortadoğu, uzun yıllardan bu yana, ABD-Büyük Biritanya ve İsrail ittifakıyla Türkiye’ye kapatılmıştır. Zaten ikibinli yıllara kadar da Türkiye’nin ekonomik gücü bu ittifaka karşı çıkabilecek düzeyde değildi. İktidar, Ortadoğu ve dünya genelinde güçler dengesini tüm yönleriyle değerlendirmelerde bir çok noktada yanlışlara düşmesine karşın, özellikle Ortadoğu ve Akdeniz’de varlığını hissettirmeye çalışmaktadır. İktidarın önüne koyduğu bu hedeflerle, Türkiye'nin ekonomik, askeri ve siyasal gücünün ne oranda orantılı olup olmadığı ayrı bir tartışma konusu. Ama en azından çokyönlü politik uygulamalar içine girmesi ve bu doğrultuda bazı noktalarda ilerlemeler kaydetmesi, uluslararası planda bir çok çevreyi rahatsız etmekte.

İçinde bulunduğumuz koşullarda Ortadoğu’ya yönelmiş bir Türkiye, AB'nin, daha çokta Almanya'nın Bölgedeki çıkarlarına ters düşmekte. İşte son dönemlerde Şemdinli’de yaşanan olayların arka planında Almanya vardır. Hem Batı ile ilişkilerini devam ettiren, hem de Ortadoğu, Kafkasya ve Afrika ile ilişkiler geliştiren bir Türkiye en fazla Almanya'nın işine gelmemektedir. Almanya bu bölgelerde İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri'nin politikalarına karşı Türkiyesiz etkin bir tavır sergilemesi pek olanaklı değildir. Bu nedenle Almanya derin devleti Türk derin devletiyle sıkı bir ittifak içinde PKK'ye her türlü imkanları sunmakta. Finanas Almanyadan, yöneticilik yerli derin devletten, vurucu ekipmanların önemli bir kesimi de Suriye, İran ve son dönemlerde az da olsa Irak'tan temin edilmektedir. Tüm bu tarafların çıkarları şu anda çakışmaktadır. Yeni bir İttihat ve Terakki arayışı içinde olan Almanya, Türkiye'nin özellikle Ortadoğu ve Doğu Akdenizden çekilmesini ve aynı zamanda Kafkas-Avrupa arası enerji koridoru üzeride tam anlamıyla söz sahibi olmak istemekte. Suriye içişlerine doğrudan müdahale edilmesine karşı misilleme yapmakta, İran ise, Suriye'de savaşan muhalefin yanında olan Türkiyeyi bir noktada oyalayıp Bölge'de yalnızlaşmanın önüne geçmek istemekte. En azında Esad iktidarının yıkılışını üzün bir süreye yaymaya çalışmakta. Irak'ta Nuri El Maliki iktidarı ise İranla birlikte hareket etmekte. Bu arada İsrail'in izlediği sinsi politika başlıbaşına irdelenmesi gerekir. Türkiye'de derin devlet Bölge'nin içinde bulunduğu böylesine karmaşık ilişkiler ağının ortaya çıkardığı bu fırsatı kaçırmak istememektedir. Daha anlaşılır bir biçimde anlatacak olursak, Şemdin'li-Beytuşşabap hattında devam eden çatışmarara komuta edenler, Musa Anter'in katilini yıllardır bu bölgede saklayanlardır.

21.09.2012

BAKİ KARER