21 Şubat 2021 Pazar

Ceset Seviciliği!

 

Ceset Seviciliği!

     Sonradan bana iletilen videoyla haberim oldu. Meczup biri, Gara operasyonu üzerine biriyle sohbet ederken, hakkımda atıp tutmuş. Ürkütülmüş fare misali ekranda bir görünüp bir kaybolan aklı evvel, hakkımda ilginç iddialarda bulunmuş. Dengesini kaybetmiş halde beynine şırınga edilmiş ne varsa ürkekçe tekrarlayıp duruyor. Kibrit kutusunu kendine mesken edinmiş fare, belli ki bayağı kobay olarak kullanılmış. Malum bu kobay birçok kez faz bir, faz iki deneylerinden geçirilmiş. Çünkü soru sormaya başladığında kekeliyor, el ayak öpme faslından sonra destekçilerine övgüler yağdırmaya başlıyor.

    Bu kutu düşkününün yalakalığı da bir başka: Döne dolaşa Apoculuğun ne kadar Kürtlük olduğunu anlatıp duruyor. Apoculuğu Kürtlükle bütünleştirmekle kalmıyor, tapılması gereken ilahi bir güç noktasına yükseltmeye çalışıyor. Apoculuğun kendisine onur verdiğini, bu sayede her türlü imkanlara sahip olduğunu yana döne anlatıp duruyor. Sonradan din değiştirmenin verdiği heyecanını ve saldırganlığını gizleyemiyor. Karşısında konuşan kişiler cümlesini tamamlamadan lafı alıyor, Pkk ve gerilla diye hitap ettiği çetelerle bütünleştiriyor. Zaten birkaç cümle kurma yetisi var; her cümlesi Apoculuğa övgüyle başlıyor secdeyle bitiyor. Tipik çeşme başı dedikoduculuğun yılışıklığını sergiliyor.

Bu derece pervasızca konuşmayı alışkanlık haline getirmiş bu zat, kim? Kimin parasıyla oynuyor, nerede çalışıyor, geçimini neyle sağlıyor? Bunların hiç birine açıklık getiremiyor. Bu tür konuların bahsi geçtiği her yerden uzaklaşmak için binbir cambazlık ve hileye başvuruyor. Apoculuk ya da gerillacılardan aldığı reklam gelirlerinden başka, Haşdi Şabi’den ne kadar reklam geliri elde ettiği de merak konusu. Öyle ya gazeteci geçiniyor, kutu yayıncısı olma kolay değil. Halktan saklayacağı bir şeyi olmamalı ve geçim kaynağına kamuoyu nezdinde açıklık getirmeli.

Bu zat savaşın, insan öldürmenin ne kadar iyi olduğunu ballandıra ballandıra anlatıyor. Adeta zikir getirerek herkesi ikna etmeye çalışıyor. Şimdi sormak gerekir; bu zevatın kardeşleri, eğer varsa çocukları veya anne ve babası Gara’da, Kandil’de ellerinde silah çarpışmanın içindeler mi? Başkalarının cesetleri üzerinde dans etmeyi alışkanlık haline getirmiş bu zat, annesinin ve babasının veya kardeşlerinin cesetleri üzerinde de halay çekme alışkanlığını sürdürecek mi? Kürt çocuklarının sıra sıra dizilmiş cesetlerinden akan kanları alnına sürüp göğüs kabartarak ortalıkta dolaşıyor. Anne babasının veya çocuklarının cesetlerinden akan kanı da alnına sürerek aynı biçimde övünecek mi? Yine kendisi rahat yaşam içinde kutudan yayıncılık yapma yerine, niçin Gara’da, Kandil’de bulunmuyor? Kibrit kutusundan bunlara açıklık getirmelidir.

Gara’da PKK tarafından kafalarına kurşun sıkılarak infaz edilmiş Kürtler dahil 61 Kürt çocuğu öldürülmüştür. Hangi statü uğruna, hangi amaç uğruna bu ölüm olayları yaşanmıştır? Beş katilin yaşamı uğruna Kürt çocuklarının toprağa düşmesi karşısında sevinç çığlıkları atma, tam anlamıyla sadistliktir. İşte ürkek fare misali Kalésorro denilen zat, ekran karşısında içindeki sadist ruhu göstermektedir. Yani Bargiran, Kürt çocuklarının cesetleri üzerinde halay çekmektedir. Kürt halkı çocuklarının kanı üzerinden hayat sürdürmeye çalışan bu tip şahıslardan bıktı, usandı. Bu kişiyi herkes iyi tanımalıdır. Böyleleriyle röportaj yapmanın ne anlama geleceğini iyice düşünüp taşınmak gerekir. ‘Her türlü hizmeti yapmaya hazırım’ diyen zatın yanında yer almayı hiç kimse istemez. Çünkü Bargiran ve efendilerinin, esas hedefi, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni yok ederek, dayandıkları güçlere altın tepside sunmaktır. Bu nedenledir ki Apocu geçinen bu zat, bunların oyununu bozan herkese düşmanlık yapıyor. Yaptıkları katliama karşı erkenden tavır aldığım için kibrit kutusuna sığan beynine bakmadan hakkımda atıp tutmuş. Umrumda bile değil. Kürt gençlerini cesetleri üzerinde tepinen bu güruha karşı tavır alma sadece Kürdün değil, insanım diyen herkesin görevi olmalı. Gara’da son yaşanan olayın, Bingöl’de 33 askerin kurşuna dizilmesinden,  2015’de Silvan olayından ve Akyürek’te 11 çocuğun katledilmesinden bir farkı yoktur. Aslında bu derece gaddar davranılmasının esas nedeni, tüm şimşekleri Erbil’in üzerine çekmek içindir.

20.02.2021

Baki Karer

17 Şubat 2021 Çarşamba

Pkk-Öcalan ve Akıl Hocalarının Uluslararası Komplosu

 

 

Pkk-Öcalan ve Akıl Hocalarının Uluslararası

Komplosu

    15 Şubat 1999’da Şam’dan getirilen Öcalan,  İmralı’da misafir edilmeye başlandı. Zaten Suriye alanına emniyet içinde gönderilmiş ve orada her türlü rahat koşullar içinde barınması için elden gelen gayret gösterilmişti. Hatta öyle ki, Şam’da kaldığı evin güvenliği bile yıllarca karanlık mihraklarca sağlanmıştı. On yedi bin iç infazı kolaylıkla yapmaları bu nedenledir. Bekaa, Lolan ve Cudi’de her taşın altında, her ağaç kovuğunda bir Kürdün cesedinin bulunması da bunun içindir. Yani,  tek başına Adolf Eichmann olamazdı.

    Öcalan’ın İmralı’ya getirilişi bir anda, 1999’da ortaya çıkmış bir proje değildir; nerede, ne zaman ve olayların gelişiminin hangi aşamasında nasıl bir tertip içine girileceği ta başından beri projeleştirilmiş ve planlanmıştır. Olup bitenleri anlık, rasgele gelişmeler olarak ele alır irdelemeye çalışırsak yanılgılara düşeriz.

    Yüzer-gezer yatta emniyet altına alındığı tarihten itibaren hemen her yıl, ‘uluslararası komploya kurban edildi’ biçiminde yoğun bir propaganda yürütülmekte. Aslı olmayan haber ve yorumlarla ortam tanınmaz hale getirilerek gerçeklerin ortaya çıkmasının önüne geçilmeye çalışılmakta. Oysa Öcalan’a uluslararası komplo kurulmamış, tam tersi, Öcalan ve akıl hocaları uluslararası arenada Kürt halkına karşı komplo kurmuştur. Bu anlamda Pkk ve Öcalan’ın yaptıklarını ve ortaya çıkan tabloyu tanımlayamazsak, bugünlerde karanlık güçlerin ayyuka çıkardığı ‘komplo’ hikayelerini kavrayamayız. Bilindiği gibi Öcalan ve karanlık güçler birlikte kurdukları komployla, Kürt halkını tüm dünyaya terörle, terörizmle anılır hale getirdi. Kamplarıyla, cezaevleriyle, dağlarda ve Avrupa şehirlerinde işledikleri cinayetlerle dünya toplumlarının birçoğunda Kürt halkının haklı taleplerine karşı duyarsızlık hem yaygınlaştırıldı, hem de derinleştirildi. Öcalan’ın hava alanları arasında mekik dokumasının asıl nedeni,  Kürtler’i terörle bütünleştirmekti. Yıllar boyu böylesine görevler için yetiştirildiği unutmamalıdır. Ülke ülke gezdirilmesi bir de bu anlamda önemliydi.  Ülkeye gidemezdi çünkü, uşaklık yaptığı beylerine ihanet edemezdi. Öcalan yüklendiği görevleri sadece bir emir olarak görmemiş, tek kelimeyle gönüllü hizmetçi olmuştur. Daha orta okuldan itibaren eğitime alınarak Kürde karşı her türlü cinayet işleyecek tarzda yetiştirilmiştir. Anlayanlar için sorun o kadar karmaşık değil; Şam’a postalayanlar, zamanı geldiğinde yüksek güvenlikli limanda emniyetini sağlamaya devam etmişti. Bu aşamadan itibaren siyasal iktidarlara müdahale etmenin araçları da değiştirilmeye başlanmıştı. Hatırlarsak, siyasal iktidarlar yıllar boyu İmralı’nın yanına bile yaklaştırılmamıştı.

    1984’de birçok noktada silahların patlatılmasının Kürt ve Kürdistan’la uzaktan yakından alakası yoktur. ‘Öcalan yakalandıktan sonra Pkk değişti’, ‘Öcalan dönüş yaptı’ ve benzeri söylemler, sadece avuntudan ibarettir. Hakkari’nin, Bitlis’in dağları ne kadar bombalanırsa Ankara’da sivil siyasete o kadar da ‘balans ayarı’ verilirdi. Derin güçlerin ekonomiden siyasete ve kültürel yaşama kadar hakim olmaları, yön vermeleri başka türlü mümkün olamazdı. ‘Düşük yoğunluklu çatışma’ sayesinde hemen her alanda çok ciddi kurumlaşmalar ortaya çıkarıldı. Öte yandan, kısa sürede bu derece sermaye birikimi de sağlanamazdı. Cumartesi ve Pazar’ı olmayan, 14-15 saat çalıştırılmaya boyun eğmiş bir kitle yaratıldı. İtiraz edenin başına ‘vatan, millet, Sakarya’ söylemiyle vuruldu. Sadece Kürdün değil, Türkün de başına vuruldu bu süreçte. Ortaya çıkan eciş bücüş devasa şehirleşme koşullarında kaderine şükreden toplumsal yapı inşa edildi. Böylece ırmağın akışında mutluluğunu ifade eden değil, ölen Türkiye yaratıldı.

    Aslında PKK ve Öcalan olayı irdelenirken salt siyasal değerlendirmelerle yetinmemek gerekir. Yüz yıllık süreç dikkate alınarak Pkk aracılığıyla demografik yapı tahrip edilip, Kürt nüfusu üzerinde oynandı. Ekonomik durum ve üretim kapasitesi dikkate alınarak bir nevi optimum nüfus değerlendirilmesine gidildi. Bir de bu açıdan gelişmelere bakılmalı; istatistiklere dayanarak olup bitenler açığa çıkartılmalı.  İşte tüm bunlar, Pkk ve derin güçlerin Kürt halkına karşı kurdukları komplolardır.

    Küreselleşme koşullarında ise, Pkk/Hdp’ye gerek kalmamıştır. Önümüzdeki süreçte adım adım yok etme sürecine girilmiştir. Ortadoğu’da bölgesel ve küresel oyun kurucuların mevzilenişlerine bakıldığında, Pkk/Hdp’nin getirildikleri noktada tutulmaları artık mümkün değildir. Türkiye genel bir temizlik hareketine girişmek zorundadır. Ayrıca, Türkiye yeni sisteme, yarı başkanlığa geçmiş durumdadır. Geçmişten devralınan Pkk/Hdp piyonlarıyla oynama, kurumlaştırılmak istenen yeni sistemin bünyesiyle uyum sağlamamaktadır. Sermaye ve burjuvalaşmanın geldiği aşama, sorunun bir başka boyutudur.

15.02.2021

Baki Karer

 

 

 

 

5 Şubat 2021 Cuma

Çöplükte Horoz Olmanın Keyfi!

 

Çöplükte Horoz Olmanın Keyfi!

 

 

    İki bölüm halinde son yazdığım yazılarıma yönelik notlar aldım. Kimi değinmediğim konulara, kimileri de irdelemeye çalıştığım bazı sorunları derinleştirmeye çalışmış. Güzel, tabii siyasal gelişmelere karşı herkesin bir bakış açısı vardır; ileri sürülen düşüncelerde ortak noktalar olduğu gibi ayrışılan noktalar da var. Bunlar gayet doğaldır. Yeter ki düşünceler ileri sürülsün. Tartışmayı, tartışılmayı kabullenmeme soyutluktur, yani evrenin  nesnelliğini inkâr etmeyle eş değerli bir tutumdur.  Düşünce ileri sürme, medeni ölçüler içinde tartışmayı temel alma, modern toplumun bir bireyi olmayı içselleştirme anlamına gelir. Modern toplum özgür bireylerin oluşmasını sağlar.

Ama bir kesim var ki, düşünce ve davranış biçimiyle mağara dönemini aratan cinsten. Bunları tanımlamak gerekirse, tam anlamıyla düttürüdür. Başka türlü tanımlayamadım, uygun düşen tanımlama budur. Klasik toplum ilişkilerini aşma cesareti olmayanlar, töreye bağlılığını ispatlama adına efendisinin ökçesini öpmek için eğilmek zorundadır. Bunlar eğilenlerdir, baş eğenlerdir, koşulsuz teslim olanlardır. İşte ‘Rojava devrimi’ düttürülerini bu kategoride ele almak gerekir. Öyle ki, ‘Rojava’yı Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile aynı düzeyde değerlendirmek gerekir’ diyecek kadar aklını yitirmişler.

    Bu düttürüler, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin yanında yer alan herkese karşı acımasız tavır içindeler. Dile getirdikleri, değindikleri konular arasında dişe dokunur ‘aha buldum’ diyeceğin bir kelime, bir cümle arıyorsun, ama nerede… Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Erbil’i ziyaret etmesinin kendilerini ne kadar haklı! çıkardığını yana döne anlatıyorlar. Herhalde herkes anlamıştır; PKK/Hdp cenahından bahsediyoruz. Güya Savunma Bakanı’nın Kürdistan bölgesel Yönetimi’ni ziyaret etmesiyle yönetimin nasıl ‘teslim’ olduğunu canhıraş bir gayretle sağa sola kabullendirmeye çalışıyorlar. Kürdün devlet aklını kabul etmeyen bu mağara pintileri, Haşdi Şabi’nin devlet aklı uğruna kılıç sallamayı meşru görmekte. Bu güruh için sorun, sadece son yüz elli yıllık direniş tarihine karşı çıkma değildir. Bunlar, halihazırda kurumlaşmaya çalışan devlet bürokrasisini de  yok etmenin çabası içindeler.

    Malum günümüzde sıkça kadın cinayetleri işlenmekte. Kadınları katleden erkekler, klasik toplum yapısını aşıp modern topluma geçme aşamasının verdiği sancıların bir ürünüdür aynı zamanda. İşlenen kadın cinayetleri geleneksel, klasik toplumun baskılarına karşı kendini ispatlamak isteyen erkeğin davranış biçimidir; bir boyun eğiştir, korkaklığın dışa vurumudur. Oysa bu tür insanlar ileriye bir adım atma cesaretini gösterebilse, özgür olacak; ikna ve birlikte yaşamın, ya da yan yana olmanın önemini kavrayacaklar. Üstün olmaya çalışmanın, dıştalamanın sonuçta karşı tarafa şiddet uygulamayı getireceğini göre bilseler, modern topluma uyum sağlamakta zorluk çekmeyecekler. İşte Pkk/Hdp takımının düşünce ve davranış biçimlerini de bu çerçevede ele almak gerekir. Pkk/Hdp müritleri özgür düşünen bireyler olmaktan korkmaktalar. Modern topluma şüpheyle bakmayı adeta bir kültür haline getirmişler. Bu belki de uzun süre mağara yaşamından edinilmiş kültürün verdiği alıklaşmadan kaynaklanmakta. Son yıllarda kadın cinayetlerinin yaygınlaşmasında rol oynayan sosyolojik nedenler, Pkk/Hdp’li müritler için de geçerli sosyolojik nedenlerdir. Cahil insanlar cahillikleriyle mutludurlar. Bilgi ve bilinç yoksunluğu cehaleti getirir, cehalet ise korkunun temel kaynağıdır. Korkunun ortaya çıkardığı dehşet tablosunda şüphecilik, sevgiye, güvene düşmanlık, birlikte yaşama isyan hakim olan çizgilerdir.

    Yukarıdaki fotoğrafa iyi bakılmalı, Orada korkunun yol açtığı felaket sergilenmekte. Binanın üzerinden sebep oldukları felakete bakan kişinin tam cepheden fotoğraf çektirmemesinin tek nedeni korkudur; korkuyor, bedeninde ve yüz hattında korkunun izlerinin görülmesini engellemek istiyor.  Ortaya çıkan felaket ortamında bile arkasını dönerek omuzunda silahla korkunun keyfini! sürüyor. Korkunun fotoğrafını çektiriyor. Çünkü günlük yaşamlarının en temel olgusu korkudur. Şimdi bir çoğu diyecek ki, İşid yaptı. Hayır; İşid’i bu derece cesaretlendiren etmenleri elbette bir tarafa bırakamayız. Roj peşmergelerinin Rojava’ya geçmesini savaş nedeni olarak görenler kimlerdi? Kitleler üzerinde baskı ve işkence uygulayarak üç yüz binin üzerinde Kürt gencinin Türkiye’ye geçmesine sebep olanları unutamayız. Eğer Kürt düşmanı üst aklın plan ve projeleri doğrultusunda hareket edenler olmasaydı, fotoğrafta sergilenen tablo ortaya çıkmazdı. Bu anlamda ‘Rojava devrimi’ çelmesine takılmamaya özen göstermek gerekir.

02.02.2021

Baki Karer