İT ÜRÜR KERVAN YÜRÜR (III)
ΙΙΙ
Ne
idüğü belirsiz Xoce denilen mahlukatın kamuoyunu yanlış bilgilendirme
gayretlerinin altında nelerin yattığını çoğu çevreler bilmekte. Almanya’yı
vatan edinmiş, daha doğrusu, Almanlaşmış bu zat oturduğu yerden bir başka halk
için ahkâm kesip durmakta. Hiç bir engel olmamasına karşın ‘Doğduğun topraklara
neden gitmiyorsun, ait olduğunu iddia ettiğin halkınla niçin yaşamıyorsun?’
denildiğinde ise, ‘Gidemem, ben Almanlaşmışım, illada burada tırşıklanacağım’ diyor.
O zaman ye Alman tırşığını otur aşağı... Kürt halkı için orada burada ahkâm
kesmenin bir anlamı yok. Ama adam şefine yalakalık yapmanın gayreti içinde, açıkçası,
provakatörlüğü meslek edinmiş bir kere. Yalakalıkta öylesine sınır tanımaz bir
duruş sergiliyor ki, şefine övgüler dizen, barışın sembolü olmuş halk
önderleriyle eşit düzeyde tutan herkesin önünde secdeye durup ökçe yalayıcılığı
yapıyor.
Almanya’nın
göbeğinde yeniden ‘Medeniyetten uzak kalma pahasına dağlara çekilme’leri
terennüm edip duruyor. Yani, Apoculuğun iflah olmaz dalkavukcusu olduğunu ispatlamaya
çalışıyor. Daha da ileri giderek faşist düşüncenin nasıl iflah olmaz savunucu
olduğunu göstermek için Arap ulusuna hakaretler etmeyi, küfürler savurmayı
ihmal etmiyor. Böylece, karanlık dehlizlerin pintisi olduğunu şefine ispat
etmiş oluyor. Sadece şefiyle yetinmediği belli; Alaman dazlaklarının
öğretilerini iyi ezberlemiş. Yakın zamanda ‘ben bir Mengeneyim’ derse hiç kimse
şaşmasın. Xoce, malum kimliğini saklama gereği duymuyor artık. Bunun da bayağı
‘ileri’ bir adım olduğunu kabul etmek gerekir.
Binbir
türlü cambazlıklarının karşılığını bulamayınca da, yalvarış yakarışlarla ‘arka
bahçesini’ karıştırmaya başlıyor. İçinde bulunduğu çirkef yaşantıyı
genelleştirmeye kalkışıyor. Gurur verici taploları örnek alması gerekirken,
çirkefliklerle dolu taploları dayanak noktası seçmekte. ‘Arka bahçem düzgün
olsaydı, beni daha üst postlara getirirdiniz’ demek istiyor. Artık arka bahçesini
terk ettiğini, kendine ‘çeki-düzen’verdiğini ve bunun kabullenilmesi gerektiğini
ağlamaklı bir biçimde dile getiriyor.
Tüm
bu yalvarmalara karşın, Xoce’nin şefi insafa gelir mi bilemem, ama sanıyorum, yalvarıp
yakardığı şefi, şimdilik Küçük’le yetinmesini ve ‘büyükelçi’ röportajlarına
devam etmesini salık veriyor. Aynı zamanda ajandalarındaki telefon ve adresleri
zenginleştirmesini istiyor. Kölece hizmetlerinin karşılığını bulup
bulmayacağını bilmiyorum. Bekleyip görmek gerekir.
Ama
tüm uğraşlarına karşın iki cami arasında kalmış beynamaz olmaktan bir türlü
kurtulamıyor. Kutulamadığı için de habire kıyısından köşesinden itiraflarda
bulunup duruyor. Şefiyle birlikte Mehmet Şener cinayetini nasıl organize ettini
detaylarıyla anlatma yerine, katili nasıl koruduğunu ve birlikte ülkeye nasıl
giriş yaptığını açıklıyor. Oysa Mehmet Şener için Muhabarat binasına nasıl ve
kimlerle gittiğini, binada kimlerle görüştüğünü, anı anına bilgi akışını nasıl
sağladığını ve daha bir çok şeyi anlatmaya yanaşmıyor. Cinayet ekibini nasıl
oluşturduğunu, Mehmet Şener’in ölüm haberi gelir gelmez duyduğu sevinci ve bir
an evvel İstanbul’a nasıl koştuğunu anlatmıyor. Cinayetten hemen sonra şefine
sunduğu sayfalar dolusu itirafnamenin hatırlanmasını hiç istemiyor.
Ayrıca
itiraflarını Mehmet Şener’in katiliyle sınırlı tutuyor. Öncekileri tümüyle
untturmaya çalışıyor; Kızıltepe ve Derik’te KUK’cu gençleri nasıl kurşuna
dizdiğini, arabalarını nasıl taradığını, onlarca kişiyi nasıl yaraladığını
neden anlatmıyor? Silah zoruyla halka koyunları kestirip nasıl ziyafetler
çektiğini, Batman ve Nuseybin köylülerinin cüzdanlarını nasıl soyduğunu itiraf
etmesi gerekir. Yine, İstanbul’da yaptığı kaçakçılığı, kaçakçılık yaparken
kimin hücresi olarak çalıştığını, Van’dan teslim aldığı esrar ve eroin
partilerini yurtdışına nasıl gönderdiğini anlatmalıdır. Evet, Hoca ya da Xoce
denilen ‘şef’ dalkavuğu, bunlar ve benzeri işlediği suçları itiraf etmelidir. Bu
suçları itiraf etmesinin önünde Almanya’da hastahaneden aldığı ‘deli’ raporunun
engel olacağını sanmıyorum. Çünkü başkalarına geldi mi ‘akıllı’ olan Xoce, sorun
kendisine gelip dayandığında niçin deli raporunun arkasına sığınıyor?
Bu
arada Almanya’da, Danimarka’da ve İsveç’te kimleri dolandırdığını itiraf
etmesini de beklemiyor değilim. Benden
çaldığı 27 kitabın akıbetini de öğrenmek istiyorum. Bir dönem fotokopi yapıp
oraya buraya sattığını biliyorum, onların da bir bilançosunu çıkarırsa çok iyi
olur. Yaptığı tüm bu ahlâksızlıkların ‘hi hi’lerle geçiştirilecek
ahlâksızlıklar olmadığını artık bilmek zorundadır.
25.04.2009
Baki karer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder