NATO-ABD VE RUSYA FEDERASYONU ARASINDA YAŞANANLAR YENİ BİR SÜRECE EVRİLMEKTE
Nato ve bir
anlamda Batı ile Rusya arasında esen rüzgarların giderek sertleşmesi, özünde
iki süper gücün, yani ABD ile Rusya Federasyonu arasında bitmek bilmeyen
rekabetin ürünüdür. Şu anda Ukrayna’da ve daha birçok bölgede yaşanan
çatışmaların kısa özeti budur.
Toplumun yaşamı süreklileştirmek için yerleşik bir
alan seçmeye başlaması, devletin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Böylece
barbarlığın sona ermesiyle özgürlük ve refahtan bahsedilen toplumların
oluşmasının önü açılmış oldu. Buna örgütlü toplumun ortaya çıkışı da
diyebiliriz. Örgütlü toplum demek kentleşme demektir. Kentleşmeyle birlikte
ticaretin ortaya çıkması ve sermaye birikiminin yoğunlaşması, yeni bir sürecin
doğmasına yol açmıştır.
Giderek
emeğin metalaşması kapitalizmi ortaya çıkarmıştır. Kapitalizm demek modern
sınıfların doğması demektir. Kapitalizmle birlikte ortaya çıkan ulus devlet ve
burjuvazi, sermaye birikimiyle orantılı olarak güçlenmiştir. Artık devletler,
iktidarlar sermayeye hizmet eden aygıtlar haline gelmiştir. Giderek ulusal sınırları
zorlayan sermaye yeni bir aşamaya ulaşmış, yani emperyalist bir sistemin
kurulmasına neden olmuştur. Bu noktadan sonra paylaşım savaşlarının ortaya
çıkmasının esas nedeni, kapitalist-emperyalist sistemin aşırı kâr hırsıdır.
Birinci Dünya Savaşı sonrası azda olsa ‘refah devlet, ‘refah toplum’ arayışı, İkinci Dünya Savaşı ile kesintiye uğradı. Daha sonraları, ellili yıllarla birlikte toplumun refahını yükseltme yönünde ciddi çalışmalar içine girildi. Bu dönemde liberal ekonomide, ya da bir anlamda pazar ekonomisinde devlet eliyle birtakım değişiklikler yapılarak toplumda refah düzeyinin yükselmesi sağlandı. Bu döneme, belli sınırlar içinde sermayenin kontrol edildiği dönem de diyebiliriz. Ama bu kontrol, sermayenin belli ellerde yoğunlaşmasına ve uluslararası boyutta hareket etmesine bir engel oluşturmadı.
Küreselleşme Ya da Küresel Sermaye Dönemi
Seksenli
yıllar, kontrolsüz sermaye yoğunlaşmasının olduğu bir dönemdir. Uluslararası sermayenin
paylaşım savaşları öncesine özgü bir biçimde alternatif güç istemediği,
rakipsiz bir ortam yaratmaya yönelik yönelim içine girdiği yeni döneme,
küreselleşme diyebiliriz. Küreselleşmenin elbette olumlu yönleri de vardır. Ama
ağır basan yön, sınır tanımayan sermayenin hemen her yere damgasını vurmaya
çalışmasıdır. Hele hele SSCB’nin dağılmasıyla birlikte küresel sermaye, önünde
hiçbir engel tanımaz hale geldi. Gittiği yerlerde istihdama dayanmadan, gezginciliğiyle
kâr elde etmeye çalışması, en önemli özelliğidir. Küreselleşme, sermayenin
devletlere, iktidarlara dolu dizgin yön verdiği bir dönemdir aynı zamanda.
‘Devletlerin küçülmesi’ düşüncesi bu döneme özgüdür. Her pazar yol geçen hanına
dönüştürülmeye çalışılmıştır.
Bu dönemde
küresel sermayeye darbe vuran en önemli gelişme, Gürcistan’ın Rusya tarafında
işgalidir. Bu işgal hareketi, uluslararası sermayeye geldiği merkezlere tekrar
yönelmesi için bir nevi ihtarda bulunmuştur. Beklenmedik bu gelişme, Çin’de
kalıcı olmaya aday sermaye kesimlerini bile ciddi bir biçimde ürkütmüştür.
Küreselleşme
koşullarında hiçbir sınır ve ölçü tanımadan üretim yapma daha bir
yaygınlaştırıldı; ‘limit’in ya da ‘sınır’ın telaffuz edilmediği bir noktaya
gelindi. Pazar politikası haline getirilen ‘kullan at’ anlayışı benimsendi.
Geçerken
parantez içinde de olsa bir noktaya değinmekte yarar var: Küreselleşme
koşullarında olup bitenler, sanayi devrimi döneminden daha fazla toplumlarda alt
üst oluşlara neden olmuştur. Öyle ki; klasik anlamda emeğin metalaşmasının
yerini ‘zihnin metalaşması’nın alıp almadığı artık tartışılmalıdır. Yani yeni
tür bir ‘emekçi’, ‘işçi’nin konumu, statüsü üzerinden düşünceler üretmeye
çalışmalıyız artık.
İşte, özellikle 90’lı yıllarla birlikte ekonomik ve mali alanda ortaya çıkan uygulamaların, bir biçimde siyasi alanda karşılık bulacağını tahmin etmek güç değildi. Nitekim, Ukrayna ve Rusya arasında ortaya çıkan çatışma, Ağırlıklı olarak Batı’nın egemen olduğu uluslararası sermayenin yol açtığı sonuçtur. Yani açıktan yeni bir paylaşıma doğru gidiştir.
Ukrayna-Rusya Çatışması mı, Yoksa ABD-Rusya Çatışması mı?
Şu anda Avrupa toprakları üzerinde ortaya çıkan
silahlı çatışma, ABD ile Rusya Federasyonu arasındaki çatışmadır. Açıkçası;
Nato ile Rusya çatışmasıdır. Ukrayna Batı dünyası tarafından, yani NATO ve ABD
tarafından yem olarak öne sürülmüştür. Ukrayna yeni bir bölüşüm savaşının
kurbanıdır. Bu politika Batı’nın, kapitalizmin vahşi yüzüdür.
Varşova
Paktı dağılmış olmasına karşın, savunma paktı olduğunu iddia Nato, kendini lav
etmemiştir. Hatta sürekli genişlemeyi temel alan bir yol izlemede ısrarcı
davranmıştır. Neden ve kime karşı? Yani Nato savunma değil, saldırı örgütü
olduğunu geçmişte olduğu gibi bugün de kanıtlamıştır. Hatta 1997’de Rusya ile
yaptığı anlaşmayı hiçe sayarak hareket etmiştir. Geçmiş sabıkaları doğrultunda
yoluna devam etmek isteyen Nato gerçekliğini unutmamak gerekir. Nato’yu
‘özgürlükçü’ Rusya’yı da ‘totaliter’ olarak niteleyerek tavır geliştirmeye
kalkışırsak kendimizi aldatmış oluruz.
Açıkçası; bugün
Ukrayna’da yaşananlar bir tür paylaşım savaşıdır. Bu aynı zamanda,
küreselleşmenin tökezlemesidir de. Küreselleşmenin ekonomik bir olay olduğunu
unutmamalıyız. Bugün Avrupa’nın
göbeğinde yaşanan gelişmelere bir de Çin’i ve sahip olduğu pozisyonu eklersek,
hızla iki kutuplu dünyaya doğru ilerlemekte olduğumuzu söyleyebiliriz. İkinci
Yalta olsun veya olmasın, süper güçler arsında dünyanın yeniden bölüşülmesine
şahit oluyoruz.
Bu dönemin iki
kutuplu dünyasının, geçmişin iki kutuplu dünyasından birtakım farklılıklar içereceğini
söyleme mümkündür. Geçmişte süper güçler arasında kalan üçüncü taraflar, içte ve
dışta birçok alanda sıkışıklıklarla karşı karşıya kalırdı. Ama günümüzde
böylesi bir sıkışıklığın en az düzeyde olacağını iddia etme mümkündür. Çükü
dünya genelinde yerellik hemen hemen sona ermiştir; yereller genelle
bütünleşmiş durumdadır.
2022.03.01
Baki Karer