MOLLA
DİKTATÖRLÜĞÜ
Geçmişte birçok devlete, uygarlığa ev
sahipliği yapmış İran, bulunduğu coğrafyada bugün her türlü çağdışı uygulamaların
merkezi haline gelmiştir. Cahiliye dönemini temsil eden bu rejim, gericiliğin
kaynağı olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Soğuk savaş döneminde ABD’nin ‘Yeşil Kuşak
Projesi’ gereği, İran ‘da cehaletten kaynaklı cesarete sahip yağmacı yığınların
iktidarı ortaya çıktı. Bugün Amerika Birleşik Devletleri’nin ve genel olarak
Batı dünyasının İran’a karşı tavır alışları, çıkarlarına yeterince hizmet etmemesinden
kaynaklanmaktadır. Bu anlamda Batının tavrı tartışmalıdır. Aslında ne Avrupa,
ne de ABD İran’ın nükleer güç haline gelmesinden pek o kadar tedirgin değildir.
İran’ı dengeleyecek ve nükleer silah kullanmasına engel olacak pek çok
enstrümana sahiptirler. İran’ın nükleer güç olma çabaları, Ortadoğu’da
kargaşayı uzun vadeli kılmanın bir aracı olarak kullanılmaktadır. Bu yolla bölge
ülkelerinin çoğunluğunun, Batı’nın büyük güçlerinin eli altında hareketsiz
kalması sağlanmaktadır. Böylece hem Ortadoğu ülkeleri arasında çelişki ve
çatışmalar sürekli kılınmakta hem de yer altı ve yer üstü kaynakları daha kolay
talan edilmekte. Bugün Bölge ülkeleriyle yüzlerce milyar dolarlık silah
ticareti anlaşmalarının yapılmış olması, mevcut konjektürel durumu bize
yeterince izah ediyor.
İran rejimi geldiği noktada önemli oranda
tıkanma içine girmiştir. İçte iktidara nefes aldıracak kanalların epeyce
tıkandığını söyleyebiliriz. Rejim artık kendini, uyguladığı ekonomi politikayla
ve uluslararası ilişkilerde edindiği yerle tanımlamaktan çoktan uzaklaşmış durumdadır.
Hatta ağzına pelesenk ettiği İslam ideolojisiyle de kendini tanımlamayı çoktan
terk etmiştir. İslam’la felsefe arasında bağlantı kurmanın yerine,
fetişleştirilmiş İslami kavramları yerleştirmeye başlamış olması, iktidarın
müşrikleşmesini sağlamıştır. Bir de bu nedenden dolayı iktidar, tümüyle kadına,
kadın saçına, kadının bedenine düşmanlıkla kendini tanımlamaktadır. Rejim,
insana düşmanlığını, insanı doğuran varlığa karşı duyduğu kin ve nefret üzerine
oturtmuştur. Ayrıca Kürt kızı Mahsa Amini’nin seçilmesi pekte tesadüflerle
açıklanamaz. İktidarın ötekileştirici, ayrıştırıcı, yani ırkçı yüzünü
göstermektedir. Sekülerizme karşı çıkma adına koyulan her ‘tahdid’ eninde
sonunda nefretin ürünü olmaktan öte gidemez.
Bugün İran’da esas olarak kadına karşı
duyulan kin ve nefrete karşı bir isyan bayrağı çekilmiştir. Protestolar oldukça
yaygındır. Ama henüz faşizmin de ötesinde olan ırkçı iktidarı alaşağı edecek
boyutta değildir. İran’da devlet aygıtı
oldukça ayrıştırılmıştır. Bürokratik aygıtlarla toplumun önemli bir kesimi
kontrol altında tutulmakta. Bir ölçüde ayrıcalıklı olan bu kesimin çıkarları
iktidarla ters düşer bir konumda değildir. Ayrıca Irak’la savaş süresince çevre
ülkelerinden nüfus hırsızlığıyla kazanılmış küçümsenmeyecek bir kitlenin
varlığı biliniyor. Rejimin militanlığını yapanlar arasında bu kitlenin varlığı
göz ardı edilemez.
Yaygın protestolar bugün için iktidarı
yıkmaktan uzak olsa da birçok alanda geriye adım attıracak sonuçlara yol
açacaktır.
30.09.2022
Baki Karer