PKK/HDP’NİN AYAKLARI
PKK/HDP’nin, gelinen noktada, kendi
ayakları üzerinde hareket ettiğini iddia etmek artık abartılı bir durumdur.
Bugün PKK ve yamaklarını ayakta tutanlar, çeşitli gerekçelerle koşulsuz destek
verenler yan cep ya da arka cep müdavimleridir. Biraz daha açıklık getirecek
olursak; bugün koşulsuz destek verenlerin çoğunluğunu geçmişte PKK dışında
parti ve örgütsel yapıda yer alanlar oluşturmaktadır. Bu ilginç bir durumdur.
Çünkü neredeyse 40 yıldan bu yana derin devlet güçlerinin yürüttüğü ‘düşük
yoğunluklu’ çatışmaların toplumda yol açtığı düşünsel yapıyla ve davranış
biçimiyle yakından bağlantılıdır.
Ortaya çıkan bu ilginç yapıyı irdelemek
için Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin egemen olduğu topraklarda PKK’nin kısa
aralıklarla yakın zamanda başvurduğu şiddet eylemleri üzerinde durmak gerekir.
Sadece KBY topraklarında değil, Rojava’da PKK/YPG’nin insanlık dışı
uygulamaları, Kuzeyde karanlık güçlerle kol kola sergilenen bir dizi
entrikalardan bağımsız düşünülemez. Kürt halkı üzerinde Kürt olduğunu iddia
eden oluşumlar aracılığıyla sürdürülen terör eylemlerini farklı ele almanın,
çeşitli bahaneler ileri sürmenin insanlıkla bağdaşır hiçbir yanı yoktur. Kürt
toplumunu sonu gelmez terör sarmalına mahkûm etmek isteyenlerin eylemlerini
dolaylı veya dolaysız savunmaya çalışma bir ulusun haklı kavgasını ayaklar
altına alma anlamını taşır.
Bilindiği gibi Matina’da 5 Haziran 2021’de
PKK, 5 peşmergeyi katlederken, 4 peşmergeyi de ağır yaraladı. Bir diğer önemli
gelişme de, Rojava’da yaşandı; 28 Haziran 2021’de
Kenan Evren cuntasının işkence metotlarıyla
EMİN İSA isimli bir yurtsever yine bunlar tarafından katledildi. En son gelen
haberlere bakılırsa Afrin’de toplu mezarlar ortaya çıkarılmış. Yani PKK eliyle
siviller toplu katliama uğratılmış. Bunlar yakın zamanda olan ve açığa çıkarılan
cinayetlerdir.
Tüm bunlar bilinmesine karşın, işlenen
cinayetlere güçlü bir tepkinin verilmemesi, PKK terörünün toplumsal yapıda
açtığı tahribatı göstermektedir. İlginçtir; tartışmasız tavır alması gerekenler
ya sudan bahaneler ileri sürüyor, ya da hiç alakası olmayan konuları öne
çıkartarak görmemezlikten gelmeye çalışıyorlar. Böylesi anlarda tereddüt
etmenin yol açacağı sonuçlar açıktır. İster desteklensin, isterse estirilen
terör karşısında ‘tarafsız’ bir duruş sergilensin, sonuçta her iki biçim de
PKK’nın Kürdü bitirme çabalarına destek olma anlamına gelir. İçinde bulunduğu
statüye karşı tavır alan, mücadele yürüten herkes, halkına karşı terör
estirenlere karşı gereken dik duruşu göstermelidir. İkircimli olma, sinme, geri
çekilme, taraf olmama vb. davranış biçimleri terör estirenleri cesaretlendirir
ve daha da güçlenmesi sağlar. Sonuçta toplumu ‘kitle’ veya ‘yığın’ düzeyine
indirgeyerek edilgen kılar. Toplum sadece pasifize edilmekle kalmaz, estirilen
terörle bazı kesimleri destekçi konuma getirme olanağını dahi sağlar. Bu aynı
zamanda totaliterliğe sempati duymayı, hatta şiddete tapmayı beraberinde
getirir. Öyle ki, küçümsenmeyecek bir kesimde giderek kültürel yapılanmaya bile
yol açabilir. Böylesi kültürel şekillenme de karşılığını seçkinciliğe teslim
olmada bulur. Sorgulama gücünün kaybedildiği noktada, gönüllülüğe dönüşmüş bir
boyun eğiş ortaya çıkar.
Bahsettiğim
boyun eğiş ve teslimiyet son dönemlerde 1990’lı yılları aratacak oranda
kitleselleştirilmeye çalışılmakta. Hemen her koldan sergilenen entrikalarla
Kürt halkının abluka altına alma gayretlerine şahit olmaktayız. Olmadık
sıfatlar altında Türkçülük, Türklüğe özentilik, giderek yaygınlaştırılmaya
çalışılıyor. Buna verilecek en son örnek 17 Haziran 2021’de Deniz Poyraz isimli
genç bir kızın HDP İzmir şubesinde öldürülmesidir. Bu cinayet karanlık güçlerle
el ele verilerek işlenen bir cinayettir; birilerini tezelden kurtarma anlamında
damardan verilen ‘serumdur.’ Elbette nerede ve kime karşı olursa olsun, işlenen
her cinayete ayrım gözetmeksizin karşı çıkılmalıdır. Burada bir noktaya açıklık
getirmek gerekir; cinayetlere karşı kararlı duruş farklıdır, karanlık güçlerin
emir komutası altında estirilen rüzgârın yönünde bilerek hareket edenlerin
çıkardığı kuru gürültü farklıdır. Her iki tavrın hedeflerini bilince çıkarmak
gerekir. Olayın biçimi, zamanlaması ve dönem unutulmamalıdır. Koparılan kuru
gürültülerle nelerin amaçlandığı açıktır. Ortamı tanınmaz hale getirmek
isteyenler, hep bir ağızdan ‘faşizm öldürdü’, ‘kahrolsun faşizm’ ‘faşist iktidar’
söylemlerini ayyuka çıkardılar. Aynı ipe bağlanmış kuklalar misali kendilerini
sahnede göstermek isteyenlerden geçilmedi. Birden iktidarın ve rejimin niteliği
üzerine belirlemelerde bulunma modalaştırıldı. Teori adına gülünç duruma düşme
marifet olarak gösterildi. Zamanında Cezayirliler veya Hindistanlılar ‘Faşist
Charles de Gaulle’ ya da ‘Faşist Churchill’ ve ‘faşist Clement Attlee’ demeye
herhalde akıl erdirememişler! İçinde bulunduğu statüyü tartışma yerine rejimin
niteliğini belirleme akıllılığının nereden geldiğini tartışmak gerekir.
‘Türkiyelileşme’ uydurukluğunun damarlara ne kadar şırınga edildiğinin açık
örnekleridir bunlar. Sergilenen bu tavırlar ortalığı velveleye verme değil de
nedir? İşte günümüzde tozu dumana katanlar PKK/HDP’nin ana gövdesinden ziyade,
döneme göre bu gövdeye eklemlenen ayaklardır. Gürültü koparan kişiler ve bazı
çevreler dikkatle irdelenirse, bunlar, sürülmüş tarlalardan toplanmış ayrık
otlarıdır. Bu çevreler estirilen silahlı terörün propaganda birlikleridir.
Bunlar bir anlamda toplumda travma oluşturmakla görevlendirilmiş ekiplerdir.
Genel anlamda 1990’ların, özellikle de 1990-1995’lerin atmosferini yeniden
egemen kılma çabası içinde olduklarını görüyoruz.
Terörle Amaçlananlar
Son kırk yıldır estirilen terörün amacı
üzerinde çok yönlü durmakta fayda var. Kürt halkı üzerinde aralıksız estirilen
terörün, toplum üzerinde yarattığı yıkıcı etkiler açıktır. Bu anlamda PKK’nin
1984’de ‘silahlı eylem başlattım’ demesi ve halen kör şiddette ısrarlı olması
hiçte tesadüflerle açıklanamaz.
İç dinamiklerin oynadığı rolün yanı sıra,
ABD’nin ‘Yeşil Kuşak’ projesi gereği Kenan Evren cuntasının iktidara el koyduğu
yıllar aynı zamanda İslam adına yaygın terör eylemlerine başvurulduğu
yıllardır. Bu anlamda PKK/HDP’nin ‘din kardeşliği’ni temel alan
‘Türkiyelileşme’ projesi adına başvurduğu terörle ulaşmak istediği amacı iyice
kavramak gerekir. 1984’de silahların çekilmesiyle beraber özellikle 90 yıllarda
olup bitenleri düşünürsek, PKK bir selefiliktir. Daha anlaşılır bir hale
getirirsek; PKK olayını, Meşrutiyet dönemiyle birlikte İslamcılığın egemen ulus
milliyetçiliğiyle bütünleştirme gayretlerinin bir devamı olarak ele almak
gerekir. Ümmetçilik daha çok Meşrutiyetten itibaren asimilasyonda etkin rol
oynamaya başlamıştır. PKK’nin örgütlendiği çoğu alanlarda İslam’la alakası
olmayan bir takım ‘inanç’ların ortaya çıkması, nereden ve nasıl ortaya çıktığı
belli olmayan tarikat olduklarını ifade eden çevrelerin, gruplaşmaların yaygın
hale gelişi rastlantı değildir. Bir dönem Hizbullah-PKK çatışması boşuna
yaratılmamıştır. Bu çatışmanın taraftarları, aynı atın süvarileridir. PKK’nin
örgütleniş biçimine ve tabanına şırınga ettiği düşünceler iyice irdelenirse,
selefiliği nasıl temel aldığı açıklığa kavuşur. Bu noktadan hareketle, PKK’nin
sıradan bir örgüt olmadığı, derin güçlerin elinde bir kukla olmadan öte bir
erk’i temsil eden devlet gücü olduğu gerçeğine ulaşırız. Selefiliğin ve yerden
ot biter misali bir anda ortaya çıkan din adına gruplaşmaların Kürt halkında
taban bulması, Türkçülüğün gelişmesine hizmet etmektedir. ‘Türkiyelileşme’ veya
‘din kardeşliği’nin kapıları Türkçülüğe çıkar. Bunlar hiçte birbirine zıt
önermeler değildir. ‘Önce Anadolu’ya demokrasi’ veya ‘Ortadoğu’ya demokrasi’
getireceğiz söyleminin altında yatan Turancılıktır. Ümmetçilik belirlenen bu
hedefte aracı olarak kullanılır. PKK’nin Kürt halkına karşı acımasız terör estirmesi,
aydınlara karşı kan dökücü olmasının bir nedeni de budur. Bütün bu yöntemler
aynı zamanda aydınlanmanın önüne geçip cahil bir toplum yaratma
faaliyetleridir.
Türkiye’de gelişen
milliyetçilik, sanayileşmeye, üretime dayalı gelişmemiştir. Daha doğrusu
üretilen değerler üzerinde yükselmemiştir. Komplocu, salt bekaya ve geri
toplumlara özgü ajitasyona dayalı içi boş bir milliyetçilik olduğundan şiddet
ve terörü temel almıştır. Yani bir anlamda mitolojiden direk romana geçişin
getirdiği beyin durgunluğunun milliyetçiliğidir. Bu anlamda günümüzde İslam ile
bütünleştirilmiş Türkçülükten bağımsız PKK/HDP düşünülemez. Kemalizmi ‘orta
direk’ olarak kabul edip sarılmaları bu nedenledir. İttihat Terakki’nin
şekillendiği saç ayağını görmemezlikten gelmediğimiz oranda PKK/HDP gerçeğini
kavramış oluruz. İşte tüm bu gerçekleri gözönünde bulundurmayı ihmal etmezsek,
PKK/HDP’nin Kürt halkına, Kürt aydınlarına karşı neden terör estirdiğini
anlamakta zorluk çekmeyiz.
Terörün Getirdiği
Kırılmalar Aşılmalı
1968 çıkışına karşı
fazla zaman kaybetmeden 1972’de Milli Selamet Partisi’nin kuruluşunu sadece bir
tepki olarak değerlendiremeyiz. Necmettin Erbakan’ın çıkışı teolojiyi veya
biraz daha yaygın bir ifade ile dini siyasallaştırma hareketidir. Aynı biçimde
PKKnın hakim olduğu alanlarda hadislerden din üreten gurupların gelişmesi,
inanç olgusunu siyasallaştırmadır. Urfa’da, Diyarbakır’da, Batman’da ‘Kutlu
Doğum Haftası’ bahanesiyle toplanan kitlelere bir bakılmalı. Yaygınlaştırılan
İslamcılık biraz kazınırsa, altında Türkçülük çıkar. Din kardeşliği ve
ümmetçiliğin kapısı Türkçülüğe çıkar. ‘Ortadoğu’ya demokrasi’nin altında
Turancılık vardır. Seküler bir oluşum olarak lanse edilen PKK’nin, ‘İslam
kardeşliği’ söyleminin oluşturduğu zemini kullanarak selefiliğin örgütlenme biçimini
temel alması boşuna değildir. Bugün asimilasyonun bu derece yaygın hale gelişi
ve küçümsenmeyecek kitlesel bir gücün açıktan CHP pöçüğüne adeta gönüllülük
temelinde takılmış olması üzerinde düşünmek gerekir. Üstelik asimilasyonu temel
alan düşünce ve hareket biçimine destek verenler arasında Kürt olduğunu iddia
edenlerin bulunması, gelinen noktayı daha da ilginç kılar. PKK’nın cinayet,
işkence ve terör eylemleri karşısında yeterince tepki gösterilmemesinin, medeni
cesaretin sergilenmemesinin sosyal yapıda açılan tahribatla bağlantılı olduğu
bilinmeli. Umursamaz, günlük ekonomik, parasal kaygılar içinde atıl hale
getirilmiş, önemli oranda hafıza kaybına uğratılmış ve kimlik sorununu fazla
önemsemeyen toplumsal bir yapı oluşturmada ciddi bir aşama kaydedildiğini artık
görmek gerekir. Türk milliyetçiliğinin ürkek anlayışı bugünlerde PKK/HDP
aracılığıyla yoğun bir biçimde Kürt toplumuna egemen kılınmaya çalışılmakta.
Sonuç olarak gösterilen ürkeklik, gerilemeye ve kaybedişe yol açabilir. Ortaya
çıkan bu tür kırılmalar, Kürt halkına karşı PKK eliyle estirilen terörün ve
cinayetlerin daha da katmerleşmesini sağlamaktadır. PKK’ye karşı olan cephenin
ciddi başarılar elde etmesinin önündeki önemli engellerden biri de budur. Ana
gövde ve gövdeye yapıştırılmış asalak ayaklar aşılmalı, gerçek yüzleri toplum
nezdinde açıklığa kavuşturulmalı. Bu eşiğin nasıl aşılması gerektiği üzerine
artık yoğun tartışmalar içine girilmesi gerektiğinin aciliyeti inkâr edilemez.
Baki Karer
18.07.2021