karerbaki.blogspot.se
Ankara’da Suikast
Bugün Rusya Federasyonu büyük elçisi Andrey
Gennadiyeviç Karlov Ankara’da suikaste uğradı. Gelen haberlere bakılırsa
hayatını kaybetmiş. Suikasti yapan Çevik Kuvvet polisi. Türkiye açısından çok
ciddi bir gelişmedir bu. Bu suikastin amacı, iç dengeleri dizayn etmeden
ziyade, uluslar arası dengeleri dizayn etmeye yönelik bir girişimdir.
Özellikle 15 temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye, gerek uluslar arası
planda, gerekse de Ortadoğu genelinde siyasal alanda yeni atılımlar içine
gireceğini belirtmişti. Bir çok alanda atılacak adımların hem Avrupa
Birliği’nin hem de Amerika Birleşik Devletleri’nin çıkarlarına hizmet
etmeyeceğini anıştıracak açıklamalar yapılmıştı. Türkiye’nin son bir kaç aydan
bu yana attığı her adım, Batı Avrupa ve Amerika tarafından sıkı takip
altındaydı. Uçak düşürülmesi olayından sonra iki ülke arasında esen soğuk
rüzgar, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Moskova ziyaretiyle birlikte, yerini
dostluk havasına terk etmişti. İki ülke arasında barış havasının egemen olması
her iki ülkenin çıkarınaydı. Batı ambargosu karşında Rusya federasyonu rahat
nefes alırken, Türkiye de hem ekonomik hem de siyasal açıdan sıkışık durumdan
kurtulmuş oldu. Özellikle Irak ve Suriye’de ABD tarafından sıkıştırılan,
sınırları içine hapsedilmeye başlanan Türkiye, nefes almaya başladı. Fırat
kalkanı operasyonu, aslında ABD’ye karşı geliştirilen bir operasyondur. Bu
operasyona karşı ABD ve Batı Avrupa’nın yanıtı çok sert oldu. Zaman zaman İŞID,
zaman zaman da PKK kullanılarak Türkiye’ye siyasal dayatmalarda bulunuldu.
Bombalarla kitlesel katliamlar yapılmaya başlandı. Bu noktada içten eskinin
derin karanlık güçleri tekrar devreye sokuldu. Patlatılan bombalarla bir sonuç
alınamayacağı anlaşılınca, suikast devreye sokuldu.
Büyükelçi Karlov’un öldürülmesi Ortadoğu’daki, özelde de Suriye’deki
gelişmelerden bağımsız değildir. Esad’a bağlı ordunun Halep’te tekrar kontrolü
ele alması, aslında bir dönüm noktası teşkil eder. Suriye ordusu, Türkiye’nin
rızası alınmadan Halep’te kontrolü sağlayamazdı. Halep’te tam kontrolün
sağlanması ve Özgür Suriye Ordusu desteğinde Türk Ordusu’nun El-Bab’a
dayanması, ABD ve Avrupa Birliği’nin dışlanması anlamına gelmektedir. Ağırlıklı
olarak Amerika Birleşik Devleti’nin Musul politikasına karşı, Halep ve El-Bab’da
bir misilleme yapılmış olundu. Amerika'nın başını çektiği 64 ülkeden oluşan
cephe, Musul’a bir türlü giremiyor. ‘Giremiyor’ değil, girdikten sonra saha
üzerinde yapılacak parsellemede anlaşamadıkları için Musul’dan İŞİD atılmak istenmiyor. Türkiye ve
Rusya’nın dışlanma koşullarında ABD ve diğer Batılı güçler eğer Musul'a girerse,
Türkiye de EL-Bab’a girecek ve Musul-Halep hattını oluşturmaya çalışacak.
Elbette bu durum, ABD’nin işine gelmemekte.
ABD
ve B. Avrupa, bu misillemenin çemberi genişletildiği anda, kendileri için ciddi
tehlikelerin ortaya çıkacağını fark ettiler. Nitekim Rusya, Türkiye ve İran
arasında yarın yapılacak toplantı, bahsedilen çemberin genişleyeceği anlamını
taşımaktadır. Batılı güçlerin Ortadoğu’da istedikleri gibi hareket etmelerini
engellemede, bu girişimin önemli bir adım oluşturacağını söylemek mümkündür. İşte
tam da bu noktada, Rusya’nın Ankara büyükelçisi suikaste uğradı. Ne ilginçtir ki
ilk tepki gösteren de, Amerika Birleşik Devletleri’nin Ankara büyükelçisi oldu.
Katilin bağlantıları da dikkate alınırsa, gösterilen tepkinin anlamı daha bir
önem kazanır.
Gelinen noktada, yani Karlov’un suikaste uğramasıyla birlikte ok yaydan
çıkmıştır. Artık Türkiye, ABD tarafından gelecek zorlamalarla 15 temmuz öncesi
konumuna getirilemez. Irak’ta ve Suriye’de ağırlıklı olarak Rusya ile hareket
edecektir. Ama yine de ABD’yi sert yöntemlerle veya tümden karşısına almaktan
çekinecektir. Ortadoğu’da denge politikasından ziyade, bir adım ileride Rusya ile
birlikte hareket etmeyi sürdürecektir. Batılı güçlerin Türkiye üzerinden daha
ileri gitmeleri savaşı göze almaları anlamına gelir. Özelliklede Suriye
nedeniyle ne ABD’nin, ne de Rusya’nın bir savaşa kalkışması çok uzak
ihtimaldir. Şu sıralar sıkça dünya savaşından bahsedilmekte. Günümüz
koşullarında iki süper güç arasında ortaya çıkacak dolaylı çatışmaların, dünya
savaşına neden olacağını düşünmüyorum. Bunun için bir çok neden var; bu dönemde
iki süper güç arasında yapılacak savaşın, konvansiyonel silahlarla sınırlı kalmayacağını
bilmek gerekir. Bir de günümüzde müttefiklik anlayışı değişmiştir. Her ülke
kendi çıkarlarını ön planda tutacaktır. Her hangi bir ülke yönetimi, müttefik
olduğu bir başka ülke için savaşa girmeyi göze alması için halkına hangi argümanları
ileri sürecektir? Değişen toplumsal ilişkiler, yönetimlerin böylesi kararlar
almasını engelleyecek konumdadır. Bu gün NATO sadece kağıt üzerindedir. Ne
Türkiye, ne de Almanya veya Fransa ABD için Rusya ve Çin'le savaşı göze almaz.
Aynı durum Rusya’ya yakın gözüken ülkeler için de geçerlidir. Günümüz
koşullarında iki süper gücün etrafında kümelenecek ülkeler arasında ortaya
çıkacak bir savaş, bir çok ülkenin yok olmasını getirmeyeceğinin garantisi
yoktur. 1910’lu, 1940’lı yılların savaş metotları artık çok gerilerde
kalmıştır. Bu nedenle müttefiklik veya birbirini destekleme bir noktaya
kadardır. Bu gerçekler bilindiği içindir ki çıkarları çatışan ülkeler,
birbirine karşı ulaklarla, bazen de
ekonomik ambargolarla sonuç almaya çalışmaktalar.
BAKİ KARER
19.12.2016