YENİ DEVRANIN YENİ TİYATROSU!
Yukarıdaki 1.fotoğraf bir tiyatro salonundan
çekilmiş. 2.fotoğraf ise, bilindiği üzere Kandilden çekilmiş. 2.fotoğraf
1.fotoğrafın perde arkasını yansıtıyor. Salonda çekilmiş fotoğrafa bakılırsa,
aynı tiyatroda iki ayrı sahne kurulmuş ama her bir sahnede aynı oyun
sergileniyor. Her iki sahne de aynı mesajı vermenin gayreti içinde. Oyun öyle
çok önceden çalışmayı gerektiren, emek içeren bir oyun değil. Replikleri üst
sahnede sandelyeye oturtulmuş biri okuyor, alt sahnede yerini almış olan “oyuncular”
okunanı tekrarlıyor; tekrarlamakla görevlendirilmiş olanlarda doğal olarak
heyecan yok. Kendilerine tekrarlamak için dikte edilen bir cümleden sonra hangi
cümlenin veya kelimenin geleceğini bilmemezliğin verdiği rahatsızlık herkesin yüz
hattına yansımış.Verilen görevi başarıyla yerine getirip getirmediklerini bilmemezliğin
verdiği dingildek duruşları ve de kuşkulu bakışları dikkatten kaçmıyor. Tiyatronun
ön sırasına özel dizilmişler, yani dizayn edilmişler.
Görünürde olan bu ekibin hiç bir önemi yok.
Önemli olan bunları önplana itikleyen güçlerdir, yani arkalarında duranlar,
destekleyenlerdir. Perde arkası güçler 90’lı yılları farklı bir düzlemde geri
getirmek istiyor. 90’lı yılları kısaca özetlersek içinde bulunduğumuz dönemde
neler yapılmak istendiğini de anlarız: 90’lı yıllar karanlık güçlerin piyonu
Pkk’nin kadın, çocuk, ihtiyar, genç demeden katliamlar yaptığı yıllardı.
Aydınlara, farklı siyasal hareketlerin kadrolarına, kendinden ayrılanlara karşı akılalmaz cinayetler işlediği yıllardı.
Üstelik işledikleri bu cinayetlerle övünç duyduklarını hiç de gizlemediler,
hatta ‘“Çok kan dökülmesi
gerekiyor(...)milyonlarca insanın ölümü hiçbir şey değildir. Botan suyundan
daha fazla kan akmalı, her dağda, her ağacın altında, her taş kovuğunda
şehitler vermeliyiz” (Serxewebûn, sayı
42, s. 6) diyecek kadar pervasızlaştılar. Giderek en faşizan yöntemlerle beyin
yıkayıcılığı yaparak müritlerine anne ve babalarını dahi katlettirdiler; “PKK
mensupları içinde anasını, babasını ve öz yakınlarını vuranların olduğu
doğrudur.” (Serxewebûn, s, 50) yönlü propagandalar yaparak tüm toplumu
tehdit ettiler. Bunların sonucunda onbinlerce köy yaşanmaz hale getirildi,
milyonlarca Kürt Batı kentlerinin kenar mahallelerine göç ettirildi. Demografik
yapı tahrip edilerek asimilasyon yaygınlaştırıldı. Bırakalım doksanlı yılları,
daha dün denilecek bir zamanda Pkk/Hdp eliyle Diyarbakır’da bir günde 56 kişi katledildi; katledilenlerin bir çoğu
çocuktu.
Özellikle 90’lı yıllarda kurdukları etkinliğin bu günlerde elden gitmeye
başladığını görünce, yeni taktiklere başvurmaya başladılar. Güç kaybetmemek
için, kendilerine karşı çıkan herkesi bu sefer ‘Barış, demokrasi ve kardeşlik’
adına susturmanın gayreti içine girmişlerdir. 90’lı yılların vitrininde yer
alanlar yeterince deşifre ve dejenere
olduklarından, yeni dekorasyon modellerini öne sürmekteler. Pkk/Hdp’nin
modelliğini yapanlar, Diyarbakır’da çocuklar katledilirken neredeydiler? Onbir
aylık Bedirhan bebek, Bingöl’de hamile kadınlar bombalarla yok edilirken bu baylar
ve bayanlar ‘Barış’ adına neler yapıyorlardı? Bunların barış ve demokrasi
çığırtıları Kürdün yokedilmesi üzerine kuruludur. Kabul etmek zorundalar artık,
devran değişti; yeni devranda onlara yer olmayacak.
27.01.2020
Baki Karer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder