30 Ocak 2020 Perşembe


Yeni  Oyunlara Karşı Uyanık Olmalıyız
 


    Pkk/Hdp’nin kullanılma tarihinin henüz tümüyle sona erdiğini söyleyemem. Ama eski güçlerini de koruma olanaklarının giderek daraldığını, bir takım yan bağlantılarını hareketlendirerek ömür uzatma çabalarına şahit oluyoruz. Ne olursa olsun, önümüzdeki süreç onların lehine işlemiyor. Bu cenahın giderek zayıflayacağını, hatta etkisinin kalmayacağını söyleyebiliriz. Dikkat edersek, özellikle karmaşanın en fazla hakim olduğu dönem 90’lı yılları hatırlarsak, Pkk, kin, nefret ve intikam üçlemesiyle hareket etmeyi temel almıştı. Pkk ve yan dallarına dokunmanın, eleştirmenin suç sayıldığı dönemdi. Kin, nefret, intikam gibi sert ve baskın, insanların beyinlerinde anında reflekslere neden olan kelimeler bilerek seçilmişti. Kin ve intikam bir çevrenin veya bir insanın kendi kendine kurduğu dünyanın; yaşam ve düşünce tarzına dokunulmasına duyduğu tepkidir. Başkalarının farklı bir dil kullanabileceğini, farklı hayal gücü veya düşünce tarzının olacağını akıllarından geçirmeyenler, büyük bir öfke ile kin, intikam ve nefrete sarılır. Yaşam tarzlarını tüm topluma egemen kılmanın çabası içine girerler; bu uğurda yapamayacakları hiçbir şey yoktur. Kinin, intikamın ve nefretin buluştuğu ortak nokta, şiddettir, yani kan ve göz yaşıdır.

    Pkk/Hdp bir üst aklın öncülüğünde topluma nefes aldırmayan yöntemlerini günümüzde farklı biçimlerde uygulamaya koyulmuştur. Şimdilerde yine insanların beyinlerinde anında çağrışım yapacak barış, kardeşlik ve özgürlük gibi kelimeleri öne çıkarılarak bir algı operasyonuna girişmiştir. Sosyal demokratlıkla ve sol ile alakası olmayan, Kürt denildiğinde ‘İlk önce biz savaşırız’ diyenlerle ittifak halinde çok sinsi bir süreç başlatmanın çabası içine girilmiştir. Amaçları Kürdün nefes borularını kesmedir. Asimilasyon hem daha yaygın hale getirilmek, hem de kabullenilmiş bir olgu olarak topluma sunulmak isteniyor. Bahsettiğimiz güruhun karakterini belirleyen kin, intikam ve nefreti temel alan hareket tarzı sözüm ona edebiyat çalışmalarıyla ve toplumdaki affetme duyguları kullanılarak halka masum göstermenin gayreti yürütülmekte. Özellikle son dönemlerde şehitlik konusunda martavallıklarını aktüel hale getirmenin çabaları, ulusal birlik konusunda sahte çabalar içine girilmesi ve de tiyatro gösterileri basit, sıradan girişimler olarak gösterilemez. Bunları görmek ve okumak gerekir; bilince çıkarma tam da bu noktada önemlidir. Bu sinsi faaliyetleri okuyamadığımız sürece bilinçle hareket ettiğimizi söyleyemeyiz. Ben bu kandırmacaya dikkat edilmesini istiyorum. Kürt aydınlarının, Kürt politikacılarının bu kandırmaca karşısında sessiz kalmayacağına inanıyorum.

30.01.2020

BAKİ KARER

Not: Bir arkadaşın sorusuna yanıt olarak bu yazıyı yazmıştım. Şimdi bazı düzenlemeler yaparak yayınlıyorum.

27 Ocak 2020 Pazartesi

YENİ DEVRANIN YENİ TİYATROSU!

 

YENİ DEVRANIN YENİ TİYATROSU!
 
 

    Yukarıdaki 1.fotoğraf bir tiyatro salonundan çekilmiş. 2.fotoğraf ise, bilindiği üzere Kandilden çekilmiş. 2.fotoğraf 1.fotoğrafın perde arkasını yansıtıyor. Salonda çekilmiş fotoğrafa bakılırsa, aynı tiyatroda iki ayrı sahne kurulmuş ama her bir sahnede aynı oyun sergileniyor. Her iki sahne de aynı mesajı vermenin gayreti içinde. Oyun öyle çok önceden çalışmayı gerektiren, emek içeren bir oyun değil. Replikleri üst sahnede sandelyeye oturtulmuş biri okuyor, alt sahnede yerini almış olan “oyuncular” okunanı tekrarlıyor; tekrarlamakla görevlendirilmiş olanlarda doğal olarak heyecan yok. Kendilerine tekrarlamak için dikte edilen bir cümleden sonra hangi cümlenin veya kelimenin geleceğini bilmemezliğin verdiği rahatsızlık herkesin yüz hattına yansımış.Verilen görevi başarıyla yerine getirip getirmediklerini bilmemezliğin verdiği dingildek duruşları ve de kuşkulu bakışları dikkatten kaçmıyor. Tiyatronun ön sırasına özel dizilmişler, yani dizayn edilmişler.

    Görünürde olan bu ekibin hiç bir önemi yok. Önemli olan bunları önplana itikleyen güçlerdir, yani arkalarında duranlar, destekleyenlerdir. Perde arkası güçler 90’lı yılları farklı bir düzlemde geri getirmek istiyor. 90’lı yılları kısaca özetlersek içinde bulunduğumuz dönemde neler yapılmak istendiğini de anlarız: 90’lı yıllar karanlık güçlerin piyonu Pkk’nin kadın, çocuk, ihtiyar, genç demeden katliamlar yaptığı yıllardı. Aydınlara, farklı siyasal hareketlerin kadrolarına, kendinden ayrılanlara  karşı akılalmaz cinayetler işlediği yıllardı. Üstelik işledikleri bu cinayetlerle övünç duyduklarını hiç de gizlemediler, hatta ‘“Çok kan dökülmesi gerekiyor(...)milyonlarca insanın ölümü hiçbir şey değildir. Botan suyundan daha fazla kan akmalı, her dağda, her ağacın altında, her taş kovuğunda şehitler vermeliyiz” (Serxewebûn, sayı 42, s. 6) diyecek kadar pervasızlaştılar. Giderek en faşizan yöntemlerle beyin yıkayıcılığı yaparak müritlerine anne ve babalarını dahi katlettirdiler; “PKK mensupları içinde anasını, babasını ve öz yakınlarını vuranların olduğu doğrudur.” (Serxewebûn, s, 50) yönlü propagandalar yaparak tüm toplumu tehdit ettiler. Bunların sonucunda onbinlerce köy yaşanmaz hale getirildi, milyonlarca Kürt Batı kentlerinin kenar mahallelerine göç ettirildi. Demografik yapı tahrip edilerek asimilasyon yaygınlaştırıldı. Bırakalım doksanlı yılları, daha dün denilecek bir zamanda Pkk/Hdp eliyle Diyarbakır’da bir günde  56 kişi katledildi; katledilenlerin bir çoğu çocuktu.

     Özellikle 90’lı yıllarda kurdukları etkinliğin bu günlerde elden gitmeye başladığını görünce, yeni taktiklere başvurmaya başladılar. Güç kaybetmemek için, kendilerine karşı çıkan herkesi bu sefer ‘Barış, demokrasi ve kardeşlik’ adına susturmanın gayreti içine girmişlerdir. 90’lı yılların vitrininde yer alanlar yeterince deşifre ve dejenere  olduklarından, yeni dekorasyon modellerini öne sürmekteler. Pkk/Hdp’nin modelliğini yapanlar, Diyarbakır’da çocuklar katledilirken neredeydiler? Onbir aylık Bedirhan bebek, Bingöl’de hamile kadınlar bombalarla yok edilirken bu baylar ve bayanlar ‘Barış’ adına neler yapıyorlardı? Bunların barış ve demokrasi çığırtıları Kürdün yokedilmesi üzerine kuruludur. Kabul etmek zorundalar artık, devran değişti; yeni devranda onlara yer olmayacak.  

27.01.2020

Baki Karer

 

8 Ocak 2020 Çarşamba

Ortadoğu’da Yeni Bir Evre mi?


Ortadoğu’da Yeni Bir Evre mi?

 

    Cuma sabahı 3 ocak 2020’de İran’ın Ortadoğu’da askeri faaliyetlerini yönlendiren komutan Amerika Birleşik Devletleri tarafından öldürüldü. Bu kişi epey zaman önce ABD tarafından terörist olarak ilan edilmişti. Bu eylemin İran dışında, başka bir ülkede yani Irak toprakları üzerinde yapılmış olması her açıdan ayrı bir anlam ifade etmekte. Bir ülkenin askeri komutanına bir başka ülkenin askerlerince ‘vur’ emri verilmesi, en son noktada verilecek bir karardır. Burada savaş göze alınmış demektir. Böylesi kararlar, diplomasinin her açıdan tıkandığının ifadesidir.  Ama tüm bunlar geçerli genel kurallar çerçevesinde düşünüldüğünde böyledir. Bu genel kurallar sözkonusu Ortadoğu olduğunda acaba geçerli midir? İşte burada biraz düşünmek gerekir.

    Malum 21.yüzyılda devletler arası çatışma ve çelişkilerin bir özelliği de, çatışan tarafların birbirleriyle direk karşı karşıya gelmemeye özen göstermesidir; devletler çatışma alanlarında çıkarlarını birbirlerine kabul ettirmek için örgütledikleri piyonları kullanmaktadır. Bu taraflarca sürdürülen daha uzun vadeli ve yıpratıcı bir savaş türüdür. Bunu süper güçler de, bölgesel güçler de uygulamaktadır. Bugün daha çok Irak, Suriye, Yemen, Lübnan, Somali ve Libya süper ve bölgesel güçlere hizmet veren piyon örgütlenmelerle doludur.

    Bölgede bahsettiğimiz piyon örgütlenmelerin başını çekenlerden biri de, malum Pkk ve yan oluşumları Hdp-Pyd/Ypg’dir. ‘Başını çekenlerden biri’ diyerek Pkk’ye özellikle vurgu yapmamın bir nedeni de, Pkk’nin diğer ihanet bataklığına düşmüş güçlerden tamamen farklı özelliklere sahip olmasındandır. G.Kürdistan’da Kasım Süleymanı’nin önderliğini kabul etmiş ihanetçi güçlere bakıldığında, en azından Kürt olduklarını kabul ederler, Kürtçe konuşurlar ve çoğunlukla Kürt gelenek ve görenekleriyle çelişmezler. Ama Pkk, ihanet zemininde bile hemen her konuda bunlardan ayrılır. Pkk Kürtçe konuşmaz, yani Kürt diline karşıdır. Kürt kültürüyle, gelenek ve görenekleriyle tam anlamıyla zıtlık içindedir. En önemlisi de, Kürt olduğunu kabul etmez. Türk dilini ve kültürünü egemen kılmada köprü görevi gören bu güruh, Türkçülük akımının Kürt halkı içindeki temsilcisidir; Pkk Uygurcudur, Göktürkçüdür, Çetnikçidir... Kürt gerçekliğine karşı tuzaklanmış bir Truva’dır ya da Meksika’nın Dona Marino’sudur. Kürdün La Malinche’leri olarak adlandırılmaya hak kazanmıştır.

    İran’la Amerika Birleşik Devletleri arasındaki karşılıklı zıtlaşma yeni değil. Bu zıtlaşma her an sıcak savaşa dönüşebilir. Çıkacak bir savaşın mutlak kazananı olacağını sanmıyorum. İran askeri açıdan ABD’ye karşı koyacak güçte değildir ama ABD’de İran’ı işgal edecek gücü kendinde göremez. Bu açıdan sıcak savaş hem İran’a, hem de ABD’ye pahalıya mal olacaktır. Ama savaş sonrası İran bugünkü gücünü kesinlikle koruyamaz. Gücünü kaybetmiş İran’da rejim değişikliğinin olup olmayacağını şimdiden kestirmek çok zor ama iç savaş bataklığına saplanma ihtimali de gözardı edilmemeli. Her gün onlarca insanın yaşamına sokak ortasında son veren bu rejimin yirmibirinci yüzyılda yeri olmamalı. Özellikle Kürt halkına karşı işlediği cinayetler, bu kan emici rejimin özelliğini tartışmasız hale getirmiştir. Bu rejimin  gücünü önemli oranda kaybetmesi bile Kürt halkı başta olmak üzere Ortadoğu halkları açısından çok ciddi kazanımlar elde edilmesini getirecektir. İran ile ABD arasında çıkacak bir savaş, Ortadoğu’nun yeni bir evreye girmesini sağlayacaktır.

6.01.2020

Baki Karer