Haşdi
Şabi-PKK-İşid Cephesi'nin Kürt Halkına Karşı Ortak Saldırısı
Son
iki gündür Şengal'in Xanasor ve Sinune bölgelerinde Kürt peşmergelerle PKK
arasında beklenen çatışmalar başladı. Devam eder mi veya ne kadar devam eder
bilemeyiz. Ama belli ki Ortadoğu'nun derin karanlık güçleri PKK'yı Kürdistan
Bölgesel Yönetimi'ne karşı yoğun biçimde tekrar kullanmaya başladı. Önümüzdeki
süreçte Kürt halkına karşı kanlı eylemler düzenlenirse hiç şaşmamalıyız.
Aslında
Neçirvan Barzani'nin Ankara'yı ziyaretinin hemen arkasından Kürtlere karşı
silahlı saldırılar başlatılacaktı ama Rojava'da ve Kandil'de yaşanan
belirsizlikler şu anda yaşanan kanlı çatışmaları ertelenmesine neden olmuştu. Aylar
öncesinden başlatılan 'Bırakuji' tartışmalarını hatırlamakta yarar var. Bu
tartışmaların kimler tarafından başlatıldığı artık bir sır değildir.
Emperyalist güçlerin yol göstericiliğinde bölgesel karanlık güçlerin silah ve
para desteğinde Kürdistan Bölgesel Yönetimine karşı kirli savaş başlatılmıştır.
Başlatılan bu savaş zaman zaman kesintiye uğrasa da devam ettirilecektir. PKK, Kuzey'de
ve Batı'da efendileri lehine aldığı sonuçları Güney'de de almanın hırsı içindedir.Ama
şimdiden sunu söyleyebilirim ki, Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin egemen olduğu
topraklarda yenilgiye uğrayacaktır. Bu sefer alacağı yenilgi, sahneden tümüyle
çekilmesine neden olacaktır.
Bilindigi
üzere PKK, bir süre önce Sur'da, Lice'de, Cizre ve Nuseybin'de kazdığı hendeklerde
çatışmalar içine girmişti. Hendeklerde yapılan çatışmaların, İran'ın aktif desteğiyle
yapıldığını bilmeyen yoktur. Öbür yandan Türk derin devlet güçleri, Alman derin
devlet güçleriyle ittifak halinde çatışmalarda önemli roller oynadılar; Van'ı
merkez seçen hem Alman'ya, hem de Türkiye derin devlet güçleri kazılan
hendeklerde çatışmalara yön verdiler. Kürt halkının gücü Ankara'nın karanlık
dehlizlerinde çizilmiş iktidar oyunları ve aynı zamanda İran'ın Ortadoğu'daki
çıkarları için harcandı. İran'ın Şam'a kadar genişlettiği tel örgüleri koruma
planıyla Türk ve Alman derin devlet güçlerinin ittifak halinde Ankara'da yürüttüğü
iktidar oyunları çakışmıştı. Daha doğrusu, aynı anda birden fazla gücün
çıkarlarının çakışması söz konusu olmuştur. Çıkarların ortaklaştığı, çakıştığı
noktada zıt güçlerin yan yana gelmesinde yadırganacak bir şey yoktur. Aslında
son dönemlerde Almanya ile Türkiye arasında yaşanan sorunların temelinde üçüncü
köprü, üçüncü hava alanı inşaatı ve ihalelerde yaşanan anlaşmazlığın
yanısıra, Alman derin devlet desteğinde Türk derin devlet güçlerinin iktidarı
ele geçirme çabası vardır. PKK, bu kavgaların figüranlığını yapmıştır. Hendek
kazılan şehirlerde on bin gencin ölüme gönderilmesinin arka planında yatan
gerçekler bunlardır.
Hendek
çatışmalarının devam ettiği süreçte karanlık güçlerin bir başka hedefi de PKK
eliyle bölgenin demografik yapısının değiştirilmesidir. Bu hedefe
ulaşılmadığını kimse iddia edemez; neredeyse üç yüz bin kişi evini barkını
kaybetti ve Batı kentlerine göç etmek zorunda kaldı. Yine on binin üzerinde
esnaf kepenk kapattı. Böylesi bir dönemde kepenk kapatmanın anlamı, iflasdır.
PKK bölgenin demokrafik yapısıyla oynamayı 'Ekolojik değişim' olarak
isimlendirmiştir. Yakın tarihte Ağrı, Zilan ve Dersim katliamını yapanlar bile
bu derece sorumsuz davranmamıştır. Bu anlamda PKK, Kürt/kürdistan tarihinin en
hain yapılanmasıdır. Yani PKK Kürt halkını yok etmeye, Kürdistan denilen bir
ülkenin isminin bile anılmasını yasaklamaya çalışan faşizan bir yapılanmadır
artık. Bu gerçek görülmediği sürece, Kürt halkının ilerleme sağlaması pek olanaklı
değildir.
Gelelim Batı Kürdistan'a; PYD bilmem YPG
benzeri bir dizi harf sıralamalarından oluşan uyduruk isimler üzerinden
tartışma yürütmenin ne kadar anlamsız olduğunu herkes bilir. Her bir harf
sıralaması ile oluşturulan örgütler sonuçta PKK'dır. PKK Rojava'da Beşşar
Esad'a her koşulda bağlılığını ispat etmek için elinden gelen her şeyi yapmıştır;
on binlerce gencin Türkiye'ye göç etmesini sağlamış, Kürt halkının ileri gelen politik
şahsiyetlerini katletmiştir. Rojava'da Esad'ı aratacak faşizan bir baskı
rejimini yerleştirdi. Muhalefet edenlerin bir çoğu işkencelerden geçirilerek ya
öldürüldü, ya da tutuklandı. Bunlarla da yetinilmeyip Kürt ve Kürdistan adına
ne varsa ayaklar altına alındı, Kürt bayrağı açanlar bile kurşuna dizildi. Bölgede
direnç noktaları kırılmış, her alanda teslim alınmış toplumsal yapı inşa
edilmeye çalışılmakta. Rojava sadece Esad güçlerine değil, ABD başta olmak
üzere emperyalist güçlerin çıkarları doğrultusunda peşkeş çekilmekte. Zaman
zaman oynanan kantonculuğun bile ne kadar yutturmacadan ibaret olduğu herkesçe bilinmekte.
Rojava'nın binlerce genci Esad'ın ve ABD'nin çıkarları uğruna feda edildi.
Bundan daha korkunç ne olabilir?
Kuzey
ve Batı Kürdistan'da giriştiği yıkımlardan cesaret alan PKK, son üç gündür
Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ne karşı saldırıya geçmiş durumda. Bu saldırının arkasında
Tahran ve Bağdat'ın olduğu aşikârdır. Kürdistan Yönetimi'nin son dönemlerde
uluslar arası alanda büyük destek aldığı bilinmekte. Bu durum esas olarak hem
Tahran'da, hem de Bağdat'ta ciddi rahatsızlıklara neden oldu. Sayın Mesut
Barzani ve yönetimine hemen her alanda desteğin yoğunlaştığı bir anda, PKK
saldırıya geçirildi. Saldırıya geçerken de Mesut Barzani'nin Türkiye ile
yaptığı görüşmeler bahane olarak ileri sürülmekte. Ama bu sefer elma ile armudu
iyice birbirine karıştırmış durumda. Kürdistan Bölgesel Yönetimi ne Mesut Barzani'dir, ne de Kürdistan Demokrat
Partisi'dir; bahsettiğimiz yönetim, belli bir coğrafi alan üzerinde
hükümranlığı temsil eder. Devlet veya federatif yönetim, kendine ait hükümranlık
alanını bir başkasıyla bölüşemez, bölüşmez. Kim bu hükümranlık alanına
tecavüzde bulunursa, şiddetle yok edilir;egemen olarak ayakta kalmanın değişmez
şartı budur. Yönetim bu tasarrufu halk adına pratikte hayata geçirmek
zorundadır, yani var olmanın ön şartı bu tasarrufu halk adına kullanmadan geçer.
Bağımsızlık
için diplomatik girişimlerin yoğunlaştı bir dönemde Kürt halkına ve onun
yönetimine karşı saldırıya geçilmiş olması, PKK'nın Kürt/Kürdistan düşmanlığını
tartışmasız hale bir kez daha getirmiştir. Şengal, Sincar ve başka alanlar
üzerinde Tahran ve Bağdat adına işgal girişimleri yenilgiye uğratılacaktır.
PKK'nın Kürt halkına karşı saldırılarında bu derece sabırsız davranmasının bir
nedeni de, bağımsızlıktan sonra pabucunun dama atılması korkusudur. Varlık
nedeni bağımsızlığı engellemeye bağlıdır. Görevini yeterince ifa edemediği
noktada, taşeronluğunu yaptığı güçlerce terk edilecektir. Kürdistan Bölgesel
Yönetimi'nin egemenlik alanına yapılan saldırılar, bu çerçevede
değerlendirilmelidir. PKK'nin başlattığı saldırı, Haşdi Şabi ve İŞİD'le
birlikte bir cephe saldırısıdır.
Baki Karer
6.03.2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder