karerbaki.blogspot.com
Yeni yıl, Reina eğlence yerine yapılan
silahlı ve bombalı baskınla kana bulandı. Sonuç; 39 ölü 69 yaralı. Çok korkunç,
ürkütücü bir tablo. Kolay kolay unutulmayacak bir yılbaşı gecesi yaşamış olduk,
hem de koca İstanbul’un göbeğinde.
Eskiden
yılbaşı yaklaştığında giyeceğimiz yeni elbiselerimiz üzerine kafa yorardık.
Hele komşularla birlikte kurulacak sofra telaşı vardı ki, zamanın nasıl
geçtiğini bilmezdik. Saat 24.00’de yaklaştığında herkes, birbirini kucaklayacağı
anı dört gözle beklerdi.
Peki şimdi ne
oldu? Bu soruya çok yönlü yanıt verilebilinir; hoşgörüsüzlük, ötekileştirme, kimlik arayışı,
cemaatleşme, vatandaşlıktan kulluğa doğru bir kırılma, gelir dağılımında
eşitsizlik vb. bir çok nedeni sıralayabiliriz. Ama tüm bunlar ve daha bir çok
nedenler, bir dizi katliamlar yapmayı haklı kılamaz. Bir ülkede aynı anda bir
çok alanda kırılmalar yaşanıyorsa, yönetimi elinde bulunduranlar da düşünmeli.
Sorunların üstesinden ‘Susun’ demekle gelinemeyeceğini görmeleri gerekir. Kim, hangi
taraf, hangi konuda ne arayışı içinde ise, düşüncelerini açıkça, özgür bir
ortamda dile getirmelidir. Sorunların örtülenmediği ortamlar en sağlıklı ortamlardır. Özgür tartışmalar,
sağlıklı çözümleri de beraberinde getirir.
Her alanda
birbirimize karşı giderek yoğunlaşan tahammülsüzlüğü saymakla bitiremeyiz.
Örneğin Diyanet durup dururken toplumsal yapıda ötekileştirmeyi kışkırtacak
vaazlar yapmayı neden yeğlemiştir? Bulunduğumuz bölgede acımasız savaşlar
varken, farklı kesimlerin yaşam biçimlerini kısıtlamaya yönelik hutbelerin
okutulmasını neye yorumlamak gerekir? Hele Türkiye gibi bir ülkede, her kesime
İslami yaşam anlayışını dayatmaya kalkışma, zaten çatışmalı bir ortamı daha da
kışkırtma değil midir? Yine bir gazetenin sürmanşetten yılbaşı kutlayanlara
yönelik tehditte bulunması, bazılarının metropollerde yılbaşı ve Noel
kutlamaları aleyhinde bildiri ve broşürler dağıtması, Noel Baba’nın kafasına
silahların çekilmesi ve üstelik bu görüntülerin bir propaganda aracı olarak
kullanılması, içinden çıkılmaz şiddet sarmalına doğru yol alışımızın
işaretleridir. Bu gidişe ‘Yeter artık’ demenin zamanı gelmiştir.
Her şiddet
olayından sonra bolca demeçler vermeyle, çözümleyici bir noktaya ulaşamadığımız
ortada. Hep dışarısı bizim içimizi karıştırmıyor; kendimiz de içimizi
karıştırmak için hiçte az çaba göstermiyoruz. Dışarıdan birileri, Nazilli’nin
bilmem ne caddesinde volta atanlara Noel Baba’nın başına silah dayayın demedi.
Demek ki, içimizden birileri, bazı güçlerin hedeflerine ulaşmasını sağlayacak
ortam hazırlamayı kendine görev edinmiş.
Sokaklarda
yılbaşı kutlamaları aleyhine bildiri dağıtanlara ve Noel Baba’nın başına silah
dayayanlara bakıldığında, irade sahibi olmadıklarını görmeme mümkün değil.
Kapitalist ilişkilerin gelişmişlik düzeyi ile uyuşmayan basitleşmenin açık
örneklerini oluşturmakta. Hamasi nutuklarla körleştirilerek sürüleştirilmiş
kesimler olduğunu söylersek, daha doğru bir teşhiste bulunmuş oluruz. Geçmişte sekülerizm adına ‘kurtarıcılar’ peşine takılanlar, şimdide İslami
değerler adına ‘kurtarıcılar’ aramaya koyulmuş durumda. Her iki tarafın ortak
noktası, elit kesimler adına kişilik edinmeden feragat edilmesidir. Geçmişin
toplum mühendisliğinden yakınanlar, şimdi farklı bir düzlemde toplum
mühendisliği rolünü yüklenmiş durumdalar. Al birini vur ötekine...Ülkemizde
bireyin ön plana çıkması, yurttaş düzeyine gelmesi, yani bireyin özne olması
için daha çok zamana ihtiyaç var.
Baki Karer
3.01.2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder