10 Haziran 2008 Salı

MANZARA-İ UMUMİYE





MANZARA-İ UMUMİYE


21-29 Şubat tarihleri arsında Kuzey Irak’a yapılan askeri operasyonundan sonra muhalefet partileri, özellikle CHP ve MHP’den sert eleştiriler geldi. Harekȃta karşı yöneltilen eleştirileri özetleyecek olursak; ABD’nin Türkiye’ye karşı bir oyun oynadığı, hükümetin operasyon boyunca beceriksiz olduğu, yani diplomaside başarısız kaldığı ve sonuç olarak, askeri operasyonun başarıyla sonuçlanmadığı yönündeydi.
İlk bakışta, eleştilerine haklılık kazandırılacak nedenler de yok değildi. ABD savunma bakanı operasyonun altıncı gününde Ankaraya geldi ve harekȃt en kısa zamanda sonuçladırılmalı diye bir kaç kez demeç verdi. Bu görüşünü, Ankara’da yetkililerle paylaştığını çekinmeden basın mensuplarının karşısında dile getirdi. Hemen arkasından Bush devreye girerek operasyonlara son verilmesi gerektiğini söyledi. Ama gerek savunma bakanı gerekse de Bush herhangi bir tarih belirtmediler. Hatta Bush’un demeci savunma bakanının demecine nazaran daha yumuşaktı. Adeta işinizi gördükten sonra kalıcı olmayın demek istiyordu.
Amerikalı yetkililerin demeçlerinin havada uçuştuğu bu kısa süre içinde, Ankara’da ne Başbakan’dan ne de Genel Kurmay Başkanı’ndan askeri birliklerin geri çekileceğine dair en ufak bir işaret gelmedi. Aksine verdikleri demeçlerle, bir süre daha orada kalınacağı izlemini uyandırdılar. Fakat 29 Şubat saat 16’dan itibaren Kuzey Irak’a yönelik operasyonun bittiğini ve askeri birliklerin geri çekildiğini Genelkurmay Başkanı Büyükanıt bizzat açıkladı. İşte, ne olduysa bundan sonra oldu. CHP ve MHP, hükümeti ve Genelkurmayı hedef alan zehir zembelek açıklamalarda bulundular. CHP, tarihinde, belki de ilk defa, Ordu ile karşı karşıya gelmiş oldu. Ama sonuç, hiçte beklenilen türden olmadı; hükümetlerin alışık olduğu muhtırayı bu sefer muhalefet aldı. Hem de çok ağır biçimiyle; hainlikle suçlandılar. Muhalefet, özellikle CHP açısından bakıldığında hoş bir ‘manzara-i umumiye’ ortaya çıkmamıştı. Atatürk’ün kurduğu parti ‘hain’ olarak nitelendirilmişti.
CHP, yazılı ve sözlü demeçleri arasına sıkıştırdığı şifrelerin kendisini vuracağını tahmin etmemişti. Daha doğrusu, şifreleri tersinden okumaya alışık değildi. Daha anlaşılır biçimiyle ifade edersek, ‘Nişantaşı’na bomba düşmüştü. Aslında, saray erkanı elit kesimin politik manevralarının hemen her alanda iflası, net bir biçimde dile getirilmiş oldu
Takıntılarından bir türlü kurtulamayan CHP, ağır bir darbe aldı. Şapkasını önüne eğerek düşünmek zorunda artık. Yeni süreçte ‘Kasımpaşa’ya yenik düştüğünü kabullenerek köklü değişimleri içerecek plan ve proğramlar yapmak zorunda. Halkın günlük ve uzun vadeli ekonomik ve sosyal yaşamını etkilemeyen kolaycı çözüm önerilerini bir tarafa bırakarak, yönünü Anadolu’ya çevirmelidir. ‘Nişantaşı’na sıkışıp kalmış CHP, ‘bölücü’ bir CHP’dir. ‘Manzara-i umumiye’yi kuklaların ceset sayısıyla değerlendirme alışkanlığından vazgeçmek zorundadır. Kaldı ki, CHP, ABD denetimli terör yuvasının bugünlere gelişinden sorumlu olmadığını iddia edemez.
CHP’nin sınır ötesi harekȃtın hangi iç koşullarda ve uluslararası ilişkiler çerçevesinde düzenlendiğini bilmemesi olanaklı değil. Esasında teröristlerin konuşlandığı alanlara ve teröristlere karşı askeri bir harekȃtın düzenlenmesi için uluslararası bazı odakların desteğine başvurma gerekmiyor. Ama uluslararası güçlerin desteğinde Kuzey Irak’a girmenin Irak ve Ortadoğu geneli açısından çok farklı bir anlam taşıdığı bilinmektedir. Sorun sadece birkaç kuklanın yokedilip edilmeme sorunu değildir. Sorun, yeniden dizayn edilen uluslararası dengenin içinde yer alıp almama sorunudur. Ortadoğu’da varlığını ispatlamış, yani bu bölgenin köşe taşlarından biri haline gelmiş Türkiye, Kafkaslarda ve Balkanlarda da söz sahibi haline gelmiş olacaktır. Böylece, ABD ve AB, önlerinde hiçbir engel görmeden hareket etme serbestisine kavuşma imkȃnı bulamayacak.
Ayrıca, sekiz günlük son sınır ötesi müdahale, sadece Türkiye’nin uluslararası dengelerde yerini belirlemeye hizmet etmediği de bilinmekte. İç politik hesaplaşmada da rol oynadığını kimse inkȃr edemez. Mağara pintilerinin Zap ve çevresinde yoğunlaşmaya başlaması, daha doğrusu buradaki gurubun Ergenekon denilen çetenin emrine verilmiş olduğunu sağır sultanlar bile biliyordu. Kandilli koalisyonun bir tarafı, 2007’nin Eylül-Ekim aylarında Ergenekon çeteleriyle vardığı mutabakat çerçevesinde, Doğu’da ve Batı’da kitlesel katliamlar biçiminde gerçekleştirilecek eylemlerle ülke genelinde tam anlamıyla panik havası yaratma planları vardı. Diyarbakır’da çocukları katleden bombalama eylemi bu planın sadece başlangıcıydı. Aynı zamanda bu kısa süreli askeri harekȃtla, Ergenekon olarak tanımlanan çetenin Kandilli ittifakı önemli ölçüde dağıtıldı. Böylece ABD’nin rezerv olarak tuttuğu önemli bir alternatif etkisiz hale getirilmiş olundu. Bunun böyle olduğunu CHP’nin bilmemesi biraz düşündürücüdür. Bu nedenle, kimseye ‘manzara-i umumiye’yi hatırlatmaya hakkı yok.
CHP eğer sosyal demokrat olduğunu iddia ediyorsa, ‘manzara-i umumiye’yi slogancılık düzeyinde dile getirmeden vazgeçip, ekonomik ve sosyal temellerde de hatırlatmalıdır. Halkın ekonomik ve sosyal sorunlarına temelli çözümler getirecek uğraşlar vermeye çalışmalıdır.
Son yapılan araştırmaya göre 15-29 yaş arası 5,5 milyon genç kız evde oturmaktadır. Bunların hiç bir uğraşı yoktur. Sadece geçen yıl kadın istihdamının 257 bin düştüğü açığa çıkmıştır. Yine, 2003’ten bu yana 52 binden fazla kadın işsiz kalarak evde oturmaya zorlanmıştır.
Sadece bu tablonun bile ülkemizi uluslararsı alanda ne durumlara düşürdüğünü tahmin etme hiçte güç değil. Cinsiyete dayalı gelişmişlik sıralamasında 136 ülke arasında 71’ci sırada yer aldığımızdan, yine cinsiyet uçurumu endeksinde 115 ülke arasında 105’inci gibi utanılası bir sırada bulunduğumuzdan CHP’nin haberi olması gerekir.
Kötüye gidiş manzarası sadece bunlarla sınırlı değil; 2007’de çalışma çağındaki 49 milyon 511 bin kişiden 20 milyon 867 bin kişi çalışabilmekte. Oysa bu rakam, 2006’da 21 milyon 235 bin kişiydi. Yani bir yıllık süre içinde 368 bin kişi işini kaybetmiş durumda. Bir de bunlara bu bir yıllık süre içinde çalışma çağına gelmiş olanlar eklenirse korkunç bir rakam ortaya çıkar.
Yine, tarım alanında giderek içler acısı bir tablo hakim olmakta. 2006’da tarım ürünleri ithalatı 3,7 milyar doları bulmuş, 2007’de ise tarımsal hammaddeleri dış ticaretinde 3 milyarı aşan açık verilmiştir. Yani nereden bakılırsa bakılsın, Türkiye artık tarımsal hammaddelerde bile kendi kendine yeterli ülke olmaktan çoktan çıkmıştır. Dış ticarette 67 milyarı bulan ve her geçen gün büyüyen açık, 30-35 milyar cıvarındaki cari açığın getirdiği yükler ekonomiyi daha da kırılgan hale getirmiştir. 100 milyarı aşkın sıcak paranın yarattığı tehlike ise başlıbaşına bir sorundur. Türkiye varolan malvarlığını satmakla ve yabancılara vergisiz yüksek faiz ödemekle uzun süre gidemez.
Çarpıcı bir noktaya daha değinmeden geçemeyeceğim: Bugün hızlı nakit akışının yoğun olduğu alanlara yabancılar hakim olmuş durumdadır. Parakende sektörünün %65’i, sigortacılığın %80’i, bankacılığın %42,7’i ve akaryakıt sektörünün %57’i yabancıların elinde. Yani nereden bakarsak bakalım, ülkemiz tam anlamıyla yabancıların yağması altında. Başlıbaşına bu rakamlar bile Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik durumu çok rahatça ortaya koymakta. Gümrük Birliği ve AB üyeliği teranesiyle ülkemiz AB’nin eyaleti haline getirilmeye çalışılmaktadır.
Ekonomik ve sosyal yaşam alanındaki geri kalmışlığımızı sergileyecek rakamları daha da sürdürebiliriz. Önemli olan bunlar ve benzeri alanlardaki ‘manzara-i umumiye’yi CHP nasıl görüyor? Bu ve benzeri olumsuz taploların olumlu hale gelmesi için ortaya somut, uygulanabilir ve sürdürülebilir hangi çözüm önerileri vardır? Ama gördüğümüz kadarıyla hiç bir çabası yoktur. Soyut kavramlar ve sloganlarla gününü gün etmekte, içinde yaşadığımız çağın koşullarında bile toplum mühendisliğini elden bırakmamaktadır.
CHP halen yaşadığı sırça köşkden buyruklarla halkı yönlendireceğine inanmakta. Sırça köşklerden soyut sloganlarla halka Cumhuriyeti ‘koruma ve kollama’ mitingleri düzenletenlerin, bu tabloya karşı en ufak tepkilerini görmedik. Bu ekonomik ve sosyal uygulamalara karşı en ufak tepki duymamalarının nedeni gayet açık; bu yağmadan en fazla onlar nemalanmaktır da ondan. Taşaronluk bu kesimlerin eskiden beri mesleğidir.
Tüm bu olumsuz tablolara rağmen Anadolu büyük bir değişim içindedir. Günümüz koşullarında ‘manzara-i umumiye’ye bir de bu açıdan bakılmalı. CHP İstanbul’da Nişantaşı-Teşvikiye, Ankara’da Çankaya ve İzmir’de Konak’la kendini sınırlamaktan vazgeçmeli. Bu anlamda ‘bölücü’ olan CHP’dir. Bu nedenle de Genelkurmay Başkanlığı’nın tanımlamasına itiraz etmeye hakkı yoktur.

08/03/2008
BAKI KARER










Hiç yorum yok: