PARİS'TE KANLI SALDIRI
Bugün Paris'in hemen hemen merkezi sayılacak bir
noktada bulunan Charlıe Hebdo isimli mizah dergisine silahlı saldırı
düzenlendi. Bu silahlı saldırı eylemi, derginin çalışanlarını, yazarlarını
hedef almış olması daha bir önem arzetmektedir. Şu ana kadar on iki ölü ve yirmi yaralıdan bahsedilmektedir.
Altı Ocak günü de İstanbul'un en
önemli merkezlerinden Sultanahmet'te canlı bomba eylemi gerçekleştirildi. Bu
iki saldırının arka arkaya gelmesi elbette düşündürücüdür. Kaldı ki, aralarında
bir bağın olup olmaması hiç önemli değil. Her iki terör saldırısının arkasında
aynı yönlendirici gücün veya güçlerin olma ihtimali düşünülse de, esas
tartışılması gereken nokta, dünyamızın onlarca noktasında savaşların
yürütüldüğü günümüz koşullarında hiç bir yerin güvenliğinin kalmadığı bir
döneme girmiş olmamızdır. Saldırıda hayatlarını kaybedenlerin ailelerine
başsağlığı dilerim. Umarım yaralılar da en kısa zamanda sağlıklarına yeniden
kavuşurlar.
Özellikle içinde yaşadığımız
Avrupa koşullarında saldırıyı sadece kınamak yeterli değildir. Saldırı elbette
bir terör saldırısı ve canicedir. Üstelik katledilenlerin kimliklerine
bakıldığında, saldırının ne tür amaçlar uğruna işlendiğini kavramamıza
yeterince yardım etmektedir. Sıkılan kurşunlar, düşünce özgürlüğüne karşı
sıkılan kurşunlardır.
Mizah
dergisine yapılan kanlı saldırının Fransız vatandaşlarının gerçekleştirdiği söylenmektedir.
Bu kişilerin salt kökenine bakılarak yorumlar yapma hatalı bir tutumdur. Eylemi
gerçekleştirenlerin Arap asıllı ve El Kaide'ye ya da IŞİD/DEAŞ'a bağlı
oldukları iddia edilmekte. Arap asıllı ve bahsedilen eli kanlı terör örgütlerine
bağlı olabilirler. Şu veya bu örgüte bağlı olmaları, her şeyden önce Fransız
vatandaşı olmaları gerçeğini değiştirmez. Bu noktadan hareketle, Fransa'nın ve
genelde Batı Avrupa'nın dünyanın diğer bölgelerinde oynadıkları olumsuz rolün
tartışılması gerekir. Yine Avrupa ülkelerinin göçmenlere karşı takındıkları
tutum da yapılacak tartışmaların ve yorumların odağını oluşturmalıdır.
Eylemi yapanlar bulunabilinir,
mahkemeye çıkartılıp yargılanır ve cezalarını alabilirler, ya da daha önceleri
olduğu gibi, çatışma anında öldürülebilirler. Bu yöntemler, sorunun kaynağını
bertaraf etmeye yeterli değildir. Pariste doğup büyümüş bu insanları, yine
Paris'in göbeğinde böylesi bir katliamı gerçekleştirmeye iten etmenler
nelerdir? Fransa ve tüm Avrupa buna yanıt aramak zorundadır. Tüm Avrupa,
göçmenler politikasını ve dünyanın geri kalmış bölgelerine karşı uygulamalarını
tekrar gözden geçirmeli.
11 Eylül saldırılarıyla ve son
olarak Mısır'da 'Uygar dünyanın' becerisiyle gerçekleştirdiği darbeyle birlikte
Ortadoğu halkları, IŞİD ve El-Kaide gibi örgütlenmelerle karşı karşıya
getirilmiştir. Orta Doğu'da uygulanan bu politikanın bir benzeri de bugün
karteller tarafından Avrupa halklarına uygulanmakta. Bu gün Avrupa çok ciddi
ekonomik ve siyasal kriz içinde. Giderek yaygınlaşan yoksullaşma ve işsizlik
kısa süre içinde aşılacağa benzememektedir. Avrupa artık çekim merkezi olmaktan
çıkmıştır. Yabancı düşmanlığıyla, yoksul kitlelerde rasizmi geliştirme gayretleriyle
bir dönem aşılmak istenmekte. Avrupa halkları bir yanda rasizim, bir yandan da
tekbirli terörizm arasında sıkıştırılmak istenmekte. Sonuçta sol ve sosyal
demokratlar daha bir budanmaya çalışılmakta. Bir de bu anlamda, Charlie
Hebdo'nun seçilmesi tesadüfi değildir. Kitleler tek yönlü çıkışa zorlanmakta. Varolan
sistemin kitleler tarafından sorgulanmasının önüne geçebileceklerini
zannediyorlar. Bu taktiklerinde ne kadar başarılı olabileceklerini zaman
gösterecek. Yani Avrupa halklarının rasizmin ve tekbirli terörizmin arasında
sıkışması karşısında ellerini ovuşturanlar, bilinen güçlerdir. Makyajı
dökülmeye başlayan Avrupa burjuvazisi, önümüzdeki süreçte yeni anti terör
yasaları ve göçmenlere yönelik bir takım kısıtlamalar getirmeye başlarsa, hiç
şaşmamak gerekir.
08.01.2015
Baki Karer