12 Haziran 2022 Pazar

NATO’NUN GENİŞLEMESİ VE TÜRKİYE

 

NATO’NUN GENİŞLEMESİ VE TÜRKİYE

 

    Son dönemde özellikle siyasi ve askeri alanda baş döndürücü gelişmelere şahit olmaktayız. Rusya Federasyonu ile Ukrayna arasında devam eden savaş, önümüzdeki sürecin şekillenmesinde belirleyici olma özelliği taşımaktadır. Savaşın kazananı hangi taraf olursa olsun, dünya artık eskisi gibi olmayacaktır. Her ne kadar henüz yüksek sesle dillendirilmiyorsa da içinde bulunduğumuz koşullar aslında tam anlamıyla bir soğuk savaştır. Daha da ötesi; hızla yeni bir dünya savaşı koşullarına uygun mevzilenmenin gayretleri görülmekte. Yeni bir dünya savaşından, hatta nükleer savaştan bahsetme adeta olağan hale gelmiştir. Avrupa toplumları bile bu sözcükleri neredeyse kanıksar vaziyette. Savaş söz konusu olduğunda Avrupa’nın tarihi geçmişini unutma saflığına düşemeyiz ama aklı selimin üstün geleceğine dair ümitler de henüz kaybedilmiş değil.

    Nato ve Rusya Federasyonu çok önemli iki farklı güçtür ve birbirlerine zıt iki ayrı kutupta yer almaktadır. Bu durum geçmişte olduğu gibi, bugün de yeniden oluşturulmak istenen dünya düzeninin bir gerçeğidir. Her iki tarafın bu gerçeği kabullenerek hareket etmesi, geleceğimiz için çok önemlidir. Sorun otokrasinin demokrasiye veya demokrasinin otokrasiye karşı duruşu düzleminde ele alınırsa, sonu öngörülemeyen bir sürece doğru ilerleriz. Nato ne kadar demokrasiyi temsil ediyorsa Rusya Federasyonu da o kadar demokrasiyi temsil etmektedir.  Kaldı ki Nato, ‘savunma’ adı altında örgütlendirilmiş bir savaş paktıdır. İçinde yer alan ülkelerin birbirlerine güven duydukları da pek söylenemez.  İşte Finlandiya ve İsveç’in Nato’ya üye olma girişimleri de bu çerçevede ele alınmalı. Bugüne kadar askeri paktların dışında kalan Finlandiya ve İsveç’in birdenbire Nato’ya katılma çabaları şaşırtıcıdır. Tamamen ABD’nin kışkırtmalarının yol açtığı bir sonuçtur bu. Böylesi girişimler, hemen yarın olmasa da, Avrupa için tehlikeli bir savaş kışkırtıcılığıdır. Diğer bir değişle savaşın daha geniş bir yüzeye yayılmasına yönelik adımlardır bunlar.

    Türkiye’nin bu iki ülkenin Nato üyeliğine karşı çıkması, savaşın yaygınlaşmasını önleme çabalarından çok, Nato içindeki güçler dengesinden kaynaklanmaktadır. Bu noktada Fransa’nın tutumu, Fransa ve İtalya’nın Almanya’ya karşı yaklaşımları, Balkan ülkelerinin ABD ve diğer B. Avrupa ülkeleriyle olan çelişkileri elbette önemlidir. Ama Türkiye’nin tavrını belirleyen esas neden, bu ülkelerin katılımıyla Nato içinde Türkiye’ye karşı daha radikal bir cephenin oluşma ihtimalidir. Yani bu iki ülkenin katılımıyla Nato içinde Yunanistan’ın başını çekeceği radikal bir cephe oluşacaktır. Bu cepheye Çek Cumhuriyeti de eklenebilir.  Yunanistan, İsveç, Finlandiya ve Çek Cumhuriyeti’nden oluşacak ve çoğu zaman da Fransa ve Almanya’nın da desteğini alacak radikal bir cephenin oluşması Türkiye için istenmeyen bir durumdur.

    Türkiye’nin bu iki ülkenin katılımına itiraz etmesine neden olan ikinci etken, Amerika Birleşik Devletleri’nin  Yunanistan’a çok amaçlı üsler açmış olmasıdır. Bu üstlerin hedefinin her ne kadar Rusya Federasyonu olduğu söylense de, olay sadece bundan ibaret değildir. Asıl hedef, Avrupa’nın sınırlarını yeniden belirlemedir. Belirlenecek yeni sınırlar içinde Türkiye’nin yeri tartışmalıdır. Ayrıca önümüzdeki süreçte Doğu Akdeniz’de ortaya çıkacak sorunlarda, Türkiye’ye karşı kalıcı denilecek düzeyde bir denge oluşturmanın çabaları var.  Daha açık bir ifadeyle; Türkiye ve Yunanistan arasında ortaya çıkacak muhtemel bir savaşta Batı Avrupa ve ABD’nin yeri, Yunanistan’ın yanıdır. Geçmişin ‘arabulucu’ veya ‘denge rolü’ bir tarafa bırakılmıştır artık. Muhtemel Türkiye-Yunanistan savaşında, Rusya’ya karşı alınan tavrın aynısı, Türkiye’ye karşı alınacaktır. Türkiye bu durumun çok iyi farkındadır. Türkiye, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Balkanlar ve Kafkasya’daki duruşuyla zaten şimdiden yerini belirlemiş, mevzilenmesini sağlamıştır. Sonuç olarak Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın Nato üyeliğine karşı yaptığı itirazla, durduğu yeri onaylatmak istiyor. Ayrıca birçok Nato ülkesinin kendine yönelik olumsuz tavrını törpülemeye çalışarak karşı yönelimleri bir nevi ‘hizaya getirme’ çabası yürütüyor. Bu tutumunu ne kadar sürdüreceği, karşı tarafın göstereceği yaklaşımla doğrudan ilintilidir.

12.06.2022

BAKİ KARER