2 Mart 2022 Çarşamba

NATO-ABD VE RUSYA FEDERASYONU ARASINDA YAŞANANLAR YENİ BİR SÜRECE EVRİLMEKTE.

 

NATO-ABD VE RUSYA FEDERASYONU ARASINDA YAŞANANLAR YENİ BİR SÜRECE EVRİLMEKTE 

    Nato ve bir anlamda Batı ile Rusya arasında esen rüzgarların giderek sertleşmesi, özünde iki süper gücün, yani ABD ile Rusya Federasyonu arasında bitmek bilmeyen rekabetin ürünüdür. Şu anda Ukrayna’da ve daha birçok bölgede yaşanan çatışmaların kısa özeti budur.

Toplumun yaşamı süreklileştirmek için yerleşik bir alan seçmeye başlaması, devletin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Böylece barbarlığın sona ermesiyle özgürlük ve refahtan bahsedilen toplumların oluşmasının önü açılmış oldu. Buna örgütlü toplumun ortaya çıkışı da diyebiliriz. Örgütlü toplum demek kentleşme demektir. Kentleşmeyle birlikte ticaretin ortaya çıkması ve sermaye birikiminin yoğunlaşması, yeni bir sürecin doğmasına yol açmıştır.

    Giderek emeğin metalaşması kapitalizmi ortaya çıkarmıştır. Kapitalizm demek modern sınıfların doğması demektir. Kapitalizmle birlikte ortaya çıkan ulus devlet ve burjuvazi, sermaye birikimiyle orantılı olarak güçlenmiştir. Artık devletler, iktidarlar sermayeye hizmet eden aygıtlar haline gelmiştir. Giderek ulusal sınırları zorlayan sermaye yeni bir aşamaya ulaşmış, yani emperyalist bir sistemin kurulmasına neden olmuştur. Bu noktadan sonra paylaşım savaşlarının ortaya çıkmasının esas nedeni, kapitalist-emperyalist sistemin aşırı kâr hırsıdır.

    Birinci Dünya Savaşı sonrası azda olsa ‘refah devlet, ‘refah toplum’ arayışı, İkinci Dünya Savaşı ile kesintiye uğradı. Daha sonraları, ellili yıllarla birlikte toplumun refahını yükseltme yönünde ciddi çalışmalar içine girildi. Bu dönemde liberal ekonomide, ya da bir anlamda pazar ekonomisinde devlet eliyle birtakım değişiklikler yapılarak toplumda refah düzeyinin yükselmesi sağlandı. Bu döneme, belli sınırlar içinde sermayenin kontrol edildiği dönem de diyebiliriz. Ama bu kontrol, sermayenin belli ellerde yoğunlaşmasına ve uluslararası boyutta hareket etmesine bir engel oluşturmadı.

Küreselleşme Ya da Küresel Sermaye Dönemi 

    Seksenli yıllar, kontrolsüz sermaye yoğunlaşmasının olduğu bir dönemdir. Uluslararası sermayenin paylaşım savaşları öncesine özgü bir biçimde alternatif güç istemediği, rakipsiz bir ortam yaratmaya yönelik yönelim içine girdiği yeni döneme, küreselleşme diyebiliriz. Küreselleşmenin elbette olumlu yönleri de vardır. Ama ağır basan yön, sınır tanımayan sermayenin hemen her yere damgasını vurmaya çalışmasıdır. Hele hele SSCB’nin dağılmasıyla birlikte küresel sermaye, önünde hiçbir engel tanımaz hale geldi. Gittiği yerlerde istihdama dayanmadan, gezginciliğiyle kâr elde etmeye çalışması, en önemli özelliğidir. Küreselleşme, sermayenin devletlere, iktidarlara dolu dizgin yön verdiği bir dönemdir aynı zamanda. ‘Devletlerin küçülmesi’ düşüncesi bu döneme özgüdür. Her pazar yol geçen hanına dönüştürülmeye çalışılmıştır.

    Bu dönemde küresel sermayeye darbe vuran en önemli gelişme, Gürcistan’ın Rusya tarafında işgalidir. Bu işgal hareketi, uluslararası sermayeye geldiği merkezlere tekrar yönelmesi için bir nevi ihtarda bulunmuştur. Beklenmedik bu gelişme, Çin’de kalıcı olmaya aday sermaye kesimlerini bile ciddi bir biçimde ürkütmüştür.

    Küreselleşme koşullarında hiçbir sınır ve ölçü tanımadan üretim yapma daha bir yaygınlaştırıldı; ‘limit’in ya da ‘sınır’ın telaffuz edilmediği bir noktaya gelindi. Pazar politikası haline getirilen ‘kullan at’ anlayışı benimsendi.

    Geçerken parantez içinde de olsa bir noktaya değinmekte yarar var: Küreselleşme koşullarında olup bitenler, sanayi devrimi döneminden daha fazla toplumlarda alt üst oluşlara neden olmuştur. Öyle ki; klasik anlamda emeğin metalaşmasının yerini ‘zihnin metalaşması’nın alıp almadığı artık tartışılmalıdır. Yani yeni tür bir ‘emekçi’, ‘işçi’nin konumu, statüsü üzerinden düşünceler üretmeye çalışmalıyız artık.

    İşte, özellikle 90’lı yıllarla birlikte ekonomik ve mali alanda ortaya çıkan uygulamaların, bir biçimde siyasi alanda karşılık bulacağını tahmin etmek güç değildi. Nitekim, Ukrayna ve Rusya arasında ortaya çıkan çatışma, Ağırlıklı olarak Batı’nın egemen olduğu uluslararası sermayenin yol açtığı sonuçtur. Yani açıktan yeni bir paylaşıma doğru gidiştir.

Ukrayna-Rusya Çatışması mı, Yoksa ABD-Rusya Çatışması mı?

    Şu anda Avrupa toprakları üzerinde ortaya çıkan silahlı çatışma, ABD ile Rusya Federasyonu arasındaki çatışmadır. Açıkçası; Nato ile Rusya çatışmasıdır. Ukrayna Batı dünyası tarafından, yani NATO ve ABD tarafından yem olarak öne sürülmüştür. Ukrayna yeni bir bölüşüm savaşının kurbanıdır. Bu politika Batı’nın, kapitalizmin vahşi yüzüdür.

    Varşova Paktı dağılmış olmasına karşın, savunma paktı olduğunu iddia Nato, kendini lav etmemiştir. Hatta sürekli genişlemeyi temel alan bir yol izlemede ısrarcı davranmıştır. Neden ve kime karşı? Yani Nato savunma değil, saldırı örgütü olduğunu geçmişte olduğu gibi bugün de kanıtlamıştır. Hatta 1997’de Rusya ile yaptığı anlaşmayı hiçe sayarak hareket etmiştir. Geçmiş sabıkaları doğrultunda yoluna devam etmek isteyen Nato gerçekliğini unutmamak gerekir. Nato’yu ‘özgürlükçü’ Rusya’yı da ‘totaliter’ olarak niteleyerek tavır geliştirmeye kalkışırsak kendimizi aldatmış oluruz.

    Açıkçası; bugün Ukrayna’da yaşananlar bir tür paylaşım savaşıdır. Bu aynı zamanda, küreselleşmenin tökezlemesidir de. Küreselleşmenin ekonomik bir olay olduğunu unutmamalıyız.  Bugün Avrupa’nın göbeğinde yaşanan gelişmelere bir de Çin’i ve sahip olduğu pozisyonu eklersek, hızla iki kutuplu dünyaya doğru ilerlemekte olduğumuzu söyleyebiliriz. İkinci Yalta olsun veya olmasın, süper güçler arsında dünyanın yeniden bölüşülmesine şahit oluyoruz.

    Bu dönemin iki kutuplu dünyasının, geçmişin iki kutuplu dünyasından birtakım farklılıklar içereceğini söyleme mümkündür. Geçmişte süper güçler arasında kalan üçüncü taraflar, içte ve dışta birçok alanda sıkışıklıklarla karşı karşıya kalırdı. Ama günümüzde böylesi bir sıkışıklığın en az düzeyde olacağını iddia etme mümkündür. Çükü dünya genelinde yerellik hemen hemen sona ermiştir; yereller genelle bütünleşmiş durumdadır.

2022.03.01

Baki Karer