28 Temmuz 2021 Çarşamba

 

PKK/HDP’NİN AYAKLARI

 

    PKK/HDP’nin, gelinen noktada, kendi ayakları üzerinde hareket ettiğini iddia etmek artık abartılı bir durumdur. Bugün PKK ve yamaklarını ayakta tutanlar, çeşitli gerekçelerle koşulsuz destek verenler yan cep ya da arka cep müdavimleridir. Biraz daha açıklık getirecek olursak; bugün koşulsuz destek verenlerin çoğunluğunu geçmişte PKK dışında parti ve örgütsel yapıda yer alanlar oluşturmaktadır. Bu ilginç bir durumdur. Çünkü neredeyse 40 yıldan bu yana derin devlet güçlerinin yürüttüğü ‘düşük yoğunluklu’ çatışmaların toplumda yol açtığı düşünsel yapıyla ve davranış biçimiyle yakından bağlantılıdır.

    Ortaya çıkan bu ilginç yapıyı irdelemek için Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin egemen olduğu topraklarda PKK’nin kısa aralıklarla yakın zamanda başvurduğu şiddet eylemleri üzerinde durmak gerekir. Sadece KBY topraklarında değil, Rojava’da PKK/YPG’nin insanlık dışı uygulamaları, Kuzeyde karanlık güçlerle kol kola sergilenen bir dizi entrikalardan bağımsız düşünülemez. Kürt halkı üzerinde Kürt olduğunu iddia eden oluşumlar aracılığıyla sürdürülen terör eylemlerini farklı ele almanın, çeşitli bahaneler ileri sürmenin insanlıkla bağdaşır hiçbir yanı yoktur. Kürt toplumunu sonu gelmez terör sarmalına mahkûm etmek isteyenlerin eylemlerini dolaylı veya dolaysız savunmaya çalışma bir ulusun haklı kavgasını ayaklar altına alma anlamını taşır.

    Bilindiği gibi Matina’da 5 Haziran 2021’de PKK, 5 peşmergeyi katlederken, 4 peşmergeyi de ağır yaraladı. Bir diğer önemli gelişme de, Rojava’da yaşandı; 28 Haziran 2021’de

    Kenan Evren cuntasının işkence metotlarıyla EMİN İSA isimli bir yurtsever yine bunlar tarafından katledildi. En son gelen haberlere bakılırsa Afrin’de toplu mezarlar ortaya çıkarılmış. Yani PKK eliyle siviller toplu katliama uğratılmış. Bunlar yakın zamanda olan ve açığa çıkarılan cinayetlerdir.

    Tüm bunlar bilinmesine karşın, işlenen cinayetlere güçlü bir tepkinin verilmemesi, PKK terörünün toplumsal yapıda açtığı tahribatı göstermektedir. İlginçtir; tartışmasız tavır alması gerekenler ya sudan bahaneler ileri sürüyor, ya da hiç alakası olmayan konuları öne çıkartarak görmemezlikten gelmeye çalışıyorlar. Böylesi anlarda tereddüt etmenin yol açacağı sonuçlar açıktır. İster desteklensin, isterse estirilen terör karşısında ‘tarafsız’ bir duruş sergilensin, sonuçta her iki biçim de PKK’nın Kürdü bitirme çabalarına destek olma anlamına gelir. İçinde bulunduğu statüye karşı tavır alan, mücadele yürüten herkes, halkına karşı terör estirenlere karşı gereken dik duruşu göstermelidir. İkircimli olma, sinme, geri çekilme, taraf olmama vb. davranış biçimleri terör estirenleri cesaretlendirir ve daha da güçlenmesi sağlar. Sonuçta toplumu ‘kitle’ veya ‘yığın’ düzeyine indirgeyerek edilgen kılar. Toplum sadece pasifize edilmekle kalmaz, estirilen terörle bazı kesimleri destekçi konuma getirme olanağını dahi sağlar. Bu aynı zamanda totaliterliğe sempati duymayı, hatta şiddete tapmayı beraberinde getirir. Öyle ki, küçümsenmeyecek bir kesimde giderek kültürel yapılanmaya bile yol açabilir. Böylesi kültürel şekillenme de karşılığını seçkinciliğe teslim olmada bulur. Sorgulama gücünün kaybedildiği noktada, gönüllülüğe dönüşmüş bir boyun eğiş ortaya çıkar.

    Bahsettiğim boyun eğiş ve teslimiyet son dönemlerde 1990’lı yılları aratacak oranda kitleselleştirilmeye çalışılmakta. Hemen her koldan sergilenen entrikalarla Kürt halkının abluka altına alma gayretlerine şahit olmaktayız. Olmadık sıfatlar altında Türkçülük, Türklüğe özentilik, giderek yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Buna verilecek en son örnek 17 Haziran 2021’de Deniz Poyraz isimli genç bir kızın HDP İzmir şubesinde öldürülmesidir. Bu cinayet karanlık güçlerle el ele verilerek işlenen bir cinayettir; birilerini tezelden kurtarma anlamında damardan verilen ‘serumdur.’ Elbette nerede ve kime karşı olursa olsun, işlenen her cinayete ayrım gözetmeksizin karşı çıkılmalıdır. Burada bir noktaya açıklık getirmek gerekir; cinayetlere karşı kararlı duruş farklıdır, karanlık güçlerin emir komutası altında estirilen rüzgârın yönünde bilerek hareket edenlerin çıkardığı kuru gürültü farklıdır. Her iki tavrın hedeflerini bilince çıkarmak gerekir. Olayın biçimi, zamanlaması ve dönem unutulmamalıdır. Koparılan kuru gürültülerle nelerin amaçlandığı açıktır. Ortamı tanınmaz hale getirmek isteyenler, hep bir ağızdan ‘faşizm öldürdü’, ‘kahrolsun faşizm’ ‘faşist iktidar’ söylemlerini ayyuka çıkardılar. Aynı ipe bağlanmış kuklalar misali kendilerini sahnede göstermek isteyenlerden geçilmedi. Birden iktidarın ve rejimin niteliği üzerine belirlemelerde bulunma modalaştırıldı. Teori adına gülünç duruma düşme marifet olarak gösterildi. Zamanında Cezayirliler veya Hindistanlılar ‘Faşist Charles de Gaulle’ ya da ‘Faşist Churchill’ ve ‘faşist Clement Attlee’ demeye herhalde akıl erdirememişler! İçinde bulunduğu statüyü tartışma yerine rejimin niteliğini belirleme akıllılığının nereden geldiğini tartışmak gerekir. ‘Türkiyelileşme’ uydurukluğunun damarlara ne kadar şırınga edildiğinin açık örnekleridir bunlar. Sergilenen bu tavırlar ortalığı velveleye verme değil de nedir? İşte günümüzde tozu dumana katanlar PKK/HDP’nin ana gövdesinden ziyade, döneme göre bu gövdeye eklemlenen ayaklardır. Gürültü koparan kişiler ve bazı çevreler dikkatle irdelenirse, bunlar, sürülmüş tarlalardan toplanmış ayrık otlarıdır. Bu çevreler estirilen silahlı terörün propaganda birlikleridir. Bunlar bir anlamda toplumda travma oluşturmakla görevlendirilmiş ekiplerdir. Genel anlamda 1990’ların, özellikle de 1990-1995’lerin atmosferini yeniden egemen kılma çabası içinde olduklarını görüyoruz.

Terörle Amaçlananlar

    Son kırk yıldır estirilen terörün amacı üzerinde çok yönlü durmakta fayda var. Kürt halkı üzerinde aralıksız estirilen terörün, toplum üzerinde yarattığı yıkıcı etkiler açıktır. Bu anlamda PKK’nin 1984’de ‘silahlı eylem başlattım’ demesi ve halen kör şiddette ısrarlı olması hiçte tesadüflerle açıklanamaz.

    İç dinamiklerin oynadığı rolün yanı sıra, ABD’nin ‘Yeşil Kuşak’ projesi gereği Kenan Evren cuntasının iktidara el koyduğu yıllar aynı zamanda İslam adına yaygın terör eylemlerine başvurulduğu yıllardır. Bu anlamda PKK/HDP’nin ‘din kardeşliği’ni temel alan ‘Türkiyelileşme’ projesi adına başvurduğu terörle ulaşmak istediği amacı iyice kavramak gerekir. 1984’de silahların çekilmesiyle beraber özellikle 90 yıllarda olup bitenleri düşünürsek, PKK bir selefiliktir. Daha anlaşılır bir hale getirirsek; PKK olayını, Meşrutiyet dönemiyle birlikte İslamcılığın egemen ulus milliyetçiliğiyle bütünleştirme gayretlerinin bir devamı olarak ele almak gerekir. Ümmetçilik daha çok Meşrutiyetten itibaren asimilasyonda etkin rol oynamaya başlamıştır. PKK’nin örgütlendiği çoğu alanlarda İslam’la alakası olmayan bir takım ‘inanç’ların ortaya çıkması, nereden ve nasıl ortaya çıktığı belli olmayan tarikat olduklarını ifade eden çevrelerin, gruplaşmaların yaygın hale gelişi rastlantı değildir. Bir dönem Hizbullah-PKK çatışması boşuna yaratılmamıştır. Bu çatışmanın taraftarları, aynı atın süvarileridir. PKK’nin örgütleniş biçimine ve tabanına şırınga ettiği düşünceler iyice irdelenirse, selefiliği nasıl temel aldığı açıklığa kavuşur. Bu noktadan hareketle, PKK’nin sıradan bir örgüt olmadığı, derin güçlerin elinde bir kukla olmadan öte bir erk’i temsil eden devlet gücü olduğu gerçeğine ulaşırız. Selefiliğin ve yerden ot biter misali bir anda ortaya çıkan din adına gruplaşmaların Kürt halkında taban bulması, Türkçülüğün gelişmesine hizmet etmektedir. ‘Türkiyelileşme’ veya ‘din kardeşliği’nin kapıları Türkçülüğe çıkar. Bunlar hiçte birbirine zıt önermeler değildir. ‘Önce Anadolu’ya demokrasi’ veya ‘Ortadoğu’ya demokrasi’ getireceğiz söyleminin altında yatan Turancılıktır. Ümmetçilik belirlenen bu hedefte aracı olarak kullanılır. PKK’nin Kürt halkına karşı acımasız terör estirmesi, aydınlara karşı kan dökücü olmasının bir nedeni de budur. Bütün bu yöntemler aynı zamanda aydınlanmanın önüne geçip cahil bir toplum yaratma faaliyetleridir.

Türkiye’de gelişen milliyetçilik, sanayileşmeye, üretime dayalı gelişmemiştir. Daha doğrusu üretilen değerler üzerinde yükselmemiştir. Komplocu, salt bekaya ve geri toplumlara özgü ajitasyona dayalı içi boş bir milliyetçilik olduğundan şiddet ve terörü temel almıştır. Yani bir anlamda mitolojiden direk romana geçişin getirdiği beyin durgunluğunun milliyetçiliğidir. Bu anlamda günümüzde İslam ile bütünleştirilmiş Türkçülükten bağımsız PKK/HDP düşünülemez. Kemalizmi ‘orta direk’ olarak kabul edip sarılmaları bu nedenledir. İttihat Terakki’nin şekillendiği saç ayağını görmemezlikten gelmediğimiz oranda PKK/HDP gerçeğini kavramış oluruz. İşte tüm bu gerçekleri gözönünde bulundurmayı ihmal etmezsek, PKK/HDP’nin Kürt halkına, Kürt aydınlarına karşı neden terör estirdiğini anlamakta zorluk çekmeyiz.

Terörün Getirdiği Kırılmalar Aşılmalı

1968 çıkışına karşı fazla zaman kaybetmeden 1972’de Milli Selamet Partisi’nin kuruluşunu sadece bir tepki olarak değerlendiremeyiz. Necmettin Erbakan’ın çıkışı teolojiyi veya biraz daha yaygın bir ifade ile dini siyasallaştırma hareketidir. Aynı biçimde PKKnın hakim olduğu alanlarda hadislerden din üreten gurupların gelişmesi, inanç olgusunu siyasallaştırmadır. Urfa’da, Diyarbakır’da, Batman’da ‘Kutlu Doğum Haftası’ bahanesiyle toplanan kitlelere bir bakılmalı. Yaygınlaştırılan İslamcılık biraz kazınırsa, altında Türkçülük çıkar. Din kardeşliği ve ümmetçiliğin kapısı Türkçülüğe çıkar. ‘Ortadoğu’ya demokrasi’nin altında Turancılık vardır. Seküler bir oluşum olarak lanse edilen PKK’nin, ‘İslam kardeşliği’ söyleminin oluşturduğu zemini kullanarak selefiliğin örgütlenme biçimini temel alması boşuna değildir. Bugün asimilasyonun bu derece yaygın hale gelişi ve küçümsenmeyecek kitlesel bir gücün açıktan CHP pöçüğüne adeta gönüllülük temelinde takılmış olması üzerinde düşünmek gerekir. Üstelik asimilasyonu temel alan düşünce ve hareket biçimine destek verenler arasında Kürt olduğunu iddia edenlerin bulunması, gelinen noktayı daha da ilginç kılar. PKK’nın cinayet, işkence ve terör eylemleri karşısında yeterince tepki gösterilmemesinin, medeni cesaretin sergilenmemesinin sosyal yapıda açılan tahribatla bağlantılı olduğu bilinmeli. Umursamaz, günlük ekonomik, parasal kaygılar içinde atıl hale getirilmiş, önemli oranda hafıza kaybına uğratılmış ve kimlik sorununu fazla önemsemeyen toplumsal bir yapı oluşturmada ciddi bir aşama kaydedildiğini artık görmek gerekir. Türk milliyetçiliğinin ürkek anlayışı bugünlerde PKK/HDP aracılığıyla yoğun bir biçimde Kürt toplumuna egemen kılınmaya çalışılmakta. Sonuç olarak gösterilen ürkeklik, gerilemeye ve kaybedişe yol açabilir. Ortaya çıkan bu tür kırılmalar, Kürt halkına karşı PKK eliyle estirilen terörün ve cinayetlerin daha da katmerleşmesini sağlamaktadır. PKK’ye karşı olan cephenin ciddi başarılar elde etmesinin önündeki önemli engellerden biri de budur. Ana gövde ve gövdeye yapıştırılmış asalak ayaklar aşılmalı, gerçek yüzleri toplum nezdinde açıklığa kavuşturulmalı. Bu eşiğin nasıl aşılması gerektiği üzerine artık yoğun tartışmalar içine girilmesi gerektiğinin aciliyeti inkâr edilemez.

Baki Karer

18.07.2021