5 Kasım 2017 Pazar

ORTADOĞU'DA G.KÜRDİSTAN'IN YERİ VE GELECEĞİ




ORTADOĞU'DA G.KÜRDİSTAN'IN YERİ VE GELECEĞİ 


    Kürdistan Bölgesel Yönetimi aldığı referandum kararını yoğun iç ve dış baskılara rağmen uyguladı. 25 Eylülde yapılan referanduma katılım % 72,16 düzeyinde oldu. Katılanların % 93,29 evet oyu kullandı. Hayır oyları % 6,71 seviyesinde kaldı. Sonuç olarak G.kürdistan halkı kurulan sandıklarda iradesini özgürce ortaya koydu. Kürt halkı, yerküremizde herhangi bir halkın herhangi bir zamanda ve herhangi bir konuda yapabileciği bir biçimde geleceğini belirleyecek irade beyanında bulundu. Ama hem içte, hem de dışta çok şiddetli tepkilere ve saldırılara maruz kaldı. Bu saldırılar halen de devam etmekte. Oyun içinde oyunlarla ifade edilecek biçimde diplomatik ve askeri ataklarla karşı karşıya kaldı. Hele hele beklenmedik bir biçimde iç ihanetin zirve yapışı, Kürt halkına en büyük darbeyi vurdu. İhanette bulunanlar, ihaneti öylesine kanıksamışlar ki insani tüm değerleri ayaklar altına almayı, meziyet düzeyine yükseltecek kadar çukurlaşabilmişlerdir. Zaten 'Ekolojik özyönetim' naralarıyla Kürt halkına hendek kazanlardan, Haşdi Şabi ile kolkola olanlardan başka bir şey beklenmeyeceği ortadaydı.

Referandumun Getirdiği Saflaşma

    09.06.2017 tarihinde kaleme aldığım bir makalede, 'Referandum hem içte, hem de dışta kimlerin hangi zemin üzerinde durduğunu netleştirecektir.' demiştim. Referandum özellikle de içteki saflaşmayı daha bir berraklaştırmış oldu. Artık kargaşaya mahal bırakmayacak biçimde her siyasal hareket, her oluşum cephesini belirlemiştir. Belirginleşen bu tabloyla Kürdistan Bölgesel Yönetimi geleceğini çizecektir. Şimdi birbirine karşı tavrı keskinleşmiş iki taraf var; bunlardan bir taraf, yüzde altılık, diğer taraf ise yüzde doksanüçlük oranı temsil etmekte. Her ne kadar GORAN ve KOMALA (Kürdistan İslam Örgütü) ve KYB (Kürdistan Yurtseverler Birliği) 'Biz evet oyu verdik' deseler de, inandırıcı olmaları mümkün değil. Refarandum sonrası aldıkları tutum da gösteriyor ki, yüzde altılık hayırcı kesimin temsilcisi konumundadırlar.Yüzde doksanüçle evetçi kesimi temsil eden KDP (Kürdistan Demokrat Partisi)' dir. Bu noktada tablo gayet açıktır. Yani düşünce ve eylem tarzıyla kendini ispatlamış iki taraf vardır; bunlardan biri, Haşdi Şabi'nin uzantısı konumuna gelmiş KYB-GORAN-KOMALA cephesi, diğeri direnişi temsil eden KDP'dir. Bu iki tarafın geliştireceği politikaları önümüzdeki süreçte epeyce tartışacağız. Direnişçi kanadın, yani Sayın mesut Barzani önderliğindeki KDP'nin ortaya çıkan yeni koşullara uygun geliştireceği strateji ve taktikler, sadece G.Kürdistan halkının geleceğini tayin etmede değil, aynı zamanda Ortadoğu'da çıkarları çatışan tarafların birbiriyle boy ölçüşmesinde de belirlirleyici olabilecek düzeyde rol oynamaya adaydır. Bu noktada PKK ve bir sürü harfler dizisinden ibaret yan grupların rolüne değinmeyi gerekli görmüyorum, çünkü PKK, G.Kürdistan'da bir olgu değildir, dışardan karanlık ellerce zoraki itiklenmiştir. PKK'nin, Ortadoğu'da her telde oynatılmak için görevlendirilmiş bir truva atı olduğunu artık herkes bilince çıkarmıştır.
 
Mevzilerden Geriye Çekilme
 
    Kürdistan Bölgesel Yönetimi, 16 Ekimde beklenmedik bir iç ihanet sonucu, önce Kerkük'ten ve daha sonraları Şengal dahil bir çok cephede geriye çekilmek zorunda kaldı. Vuruşarak, savaşarak geriye çekilme değil, Hero ve tayfasının arkadan hancerlemesi sonucu mecburi bir geriye çekiliş var. Yani stratejik bir alanda cephe kaybı sözkonusu. İşte sınır tanımayan ihanet buna denir. Bağdat,Tahran, Ankara ve Şam, Kürdistan yönetiminin mümkün olan en geri düzeye çekilmesini sağlamada birleşti. Askeri, ekonomik ve siyasal hemen her alanda görülmemiş bir abluka uygulandı. Sonuçta başarılı da oldular ve Kürdistan yönetimi, 2014 sınırlarına çekilmek zorunda bırakıldı.
    Refarandum ve sonuçları sadece içten bilinen kesimlerin tepkisiyle sınırlı kalmadı, uluslararası planda da ciddi tepkiler aldı. ABD ve İngiltere en şiddetli tepkiyi gösterenlerin başını çekti. Bunlar, Bağdat'a verdikleri silahları İran'ın ve Haşdi Şabi'nin Kürt halkına karşı kullanmasında bir sakınca görmediler, tam anlamıyla desteklediler. Gördükleri yerde birbirlerini boğazlayan İran ve Amerika Birleşik Devletleri, her nedense bu cephede adeta birleşmiş oldu. Ankara, Tahran, Bağdat ve Şam'ın hesapları biliniyor. Onlar ne pahasına olursa olsun bağımsız bir Kürt devletini engellemek istiyorlar. Ama ABD ve İngiltere'nin hesaplarının sadece bağımsızlığı engellemeyle sınırlı olduğunu sanmıyorum. Bunların hesapları daha uzun vadeli, yani Ortadoğu'nun geneline verilmek istenen biçimle ilgili.
     Bilindiği gibi Amerika Birleşik Devletleri'nin öteden beri Büyük Ortadoğu Projesi var. Bu projeyle gerçekte amaçlanan nedir? Söylenildiği gibi Bölge'deki ülkeleri küçük devletlere ayırma projesi midir, yoksa mevcut ülkelerin devlet yapısında değişikliklerle kendisine bağımlı devlet yapılanmaları inşa ederek, enerji yollarının denetimini kontrolüne alma çabası mıdır? Bunlar yeniden tartışılmalı, Ama bir gerçek var ki ABD, Suriye'de Rusya engeline takıldığından bu yana, Ortadoğu'ya yönelik politikasında ciddi yalpalamalar içinde. Ayrıca Türkiye'nin Suriye ve Irak'ta izlediği bir nevi 'başkaldırı' girişimlerini hesaba katmadığı da, bugünkü aşamada daha net olarak anlaşılmakta.
    ABD'nin Irak ve G.Kürdistan politikasını değerlendirirken, Suriye'deki girişimlerini gözardı etmemek gerekir. ABD, Rojava ve G.Kürdistan toprakları üzerinden İran'ı Ortadoğu'da sınırlandırmak istemekte. ABD'yi bu hedefe yürümesinde cesaretlendiren bir neden de, herkese açık kullanım malı olan PKK/PYD'dir. Amerika'nın amacı Suriye ve Irak'ta DAİŞ'i yoketme falan değildi. Zaten kendi kurduğu piyon bir oluşumdu. DAİŞ, Ortadoğu'ya biçim vermek için ileri sürülmüş bir öncü güçtü. Şimdilerde bu piyonun yerine PKK/PYD, yani kısaca PKK hazırlanmaktadır. Suriye'de PKK'nın aynen DAİŞ gibi modern silahlarla donatılmasının bir nedeni de budur. PKK/PYD, ABD'nin 'Hamidiye Alayları'dır.' PKK/PYD aracılığıyla Kürdistanın hemen her köşesinden toplanmış Kürt gençleriyle birlikte, teslim alınarak veya anlaşarak alınmış yüzlerce DAİŞ elemanı bundan sonra PKK saflarında Kürtlere karşı kullanılmaya devam edilecektir. Kerkük'te, Erbil'de, Diyarbakır'da patlatılacak bombaların arkasında ABD eliyle inşa edilmiş bu bileşen aranmalıdır. Kürt halkına yönelik kitle katliamlarının bundan böyle daha da sıradanlaştırılmaya çalışılacağını söyleyebiliriz. Haymatlosların 'Kardeşlik' ve 'Ekolojik Özyönetim' projesinin amaçları üzerinde bugünlerde daha fazla düşünmeye ve irdelemeye ihtiyaç vardır. PKK/PYD ABD adına, GORAN, Hero ekibi ise daha çok İngiltere adına oyun kurucu rolü oynamaya hazırlanmakta. Kürdistan Bölgesel Yönetimi başkanı Mesut Barzani'nin yetkilerini devretmeye zorlanmasının ve arkasından da 'teşekkür' edilmesinin, iltifatlara boğulmasının arkasında böylesine sinsi girişimlerin yattığını görmek gerekir. Dik duranlar, empozelere itiraz edenler oyun dışı bırakılmaya çalışılmakta.
Ortadoğu ve G. Kürdistan'da ortaya Çıkan Yeni Durum 
    Bilindiği üzere Ankara, Tahran,  Bağdat ve Şam ABD'nin ve Avrupa'nın desteğini alarak, G.Kürdistan yönetiminin geriye çekilişini sağladılar. Bu arada Rusya Federasyonu'nun karşı çıkışını hayretle karşılayanlar oldu. Oysa ortada hayret edilecek bir şey yok. Rusya'nın Bölge'de Tahran ve Bağdat'la oyun kurucu olduğu unutulmamalı. Hatta son dönemlerde Türkiye ile geliştirdiği ittifakla bölgedeki konumunu daha da güçlendirdi. Bu nedenle Rusya'nın takınacağı tavır ta başından belliydi. Ortaya çıkan bu tablo karşısında Mesut Barzani görevlerini parlementoya bırakmak zorunda kaldı. Zaten bir Kasım itibariyle görev süresi bitmişti. Yani referandumdan sonra değişen koşullarda başkanlığa yeniden aday olmayı kabul etmedi. Peki, Ortadoğu'daki sorunlara çözüm getirildi mi?  En önemlisi G. Kürdistan'da halkın istemleri doğrultusunda barışçıl bir ortam mı sağlandı? Hayır, bunların hiç biri olmadığı gibi, Bölge'nin sorunları daha çetrefilli bir noktaya itildi. Hem bölgenin geneli, hem de G. Kürdistan ateş topu haline getirildi. Ortadoğu'da birbirlerine karşı en zıt noktalarda duran güçler, Kürdistan konusunda birlikte oldular. Böylece Bölge'nin çözüm bekleyen en temel sorununun üzerini bir süreliğine küllendirdiklerini sanıyorlar. Ama gerçekten durum böyle mi? Ortadoğu'nun iplik yumağına benzer ilişki ağları içinde her taraf kendine şu veya bu biçimde bir çıkış yolu bulur. Her hane sahibi görüş açısını daraltan engellerden kurtulmanın çaresini bulma arayışını bırakmaz. İşte Ortadoğu böyle bir alandır. Yani söylenildiği gibi sütliman bir atmosfer yok.
    Şu anda Musul ve Kerkük, Bağdat aracılığıyla adeta İran'a teslim edilmiştir. Bu durumun uzun vadede Türkiye'nin çıkarlarıyla çelişeceği açıktır. Sadece bu iki şehir değil, Bağdat'tan Basra'ya kadar uzanan Irak pazarı da İran'a bırakılmış durumda. Bu koşullarda  İran en kârlı çıkan ülke konumunda gözüküyor. Kerkük petrolü şimdiden kara taşımacılığıyla yoğun biçimde İran'a taşınmaya başlanmıştır bile. Haşdi Şabi ve PKK ittifakı sürmekte. Yine İran, Sincar üzeri Beyrut'a varan bir hat oluşturma amacından geri durmuş değil. Bu hatla sadece İsrail'in kuşatılması hedeflenmiyor. Bu hat aynı zamanda Türkiye'yi çevreleyen bir kuşak konumundadır. Bir süre sonra tüm bu ve benzer çelişkilerin örtü altından nasıl çıkacağını görmek için kâhin olmaya gerek yok. Öbür taraftan ABD'nin İranla olan hesaplaşmasının giderek yeni boyutlar kazanacağını tahmin etme hiç güç değil. Yine Türkiye Esad rejimiyle çekişmesini sonlandırmış değil. Ayrıca Bağdat ve Ankara arasında karşılıklı diş göstermeye varacak kadar yığınla sorun orta yerde duruyor. NATO müttefiki ABD ve Türkiye arasında çok ciddi çatışma noktaları vardır. Yani şu andaki 'birlik', tamamen pamuk ipliğine bağlıdır.
    Şimdi bu noktada irdelenmesi gereken, B.Avrupa ülkeleri dahil, özellikle ABD ve İngiltere'nin, G.Kürdistan'da yapılan bağımsızlık referandumuna  karşı tavır alış nedenleridir. Alınan tavır, Avrupa'nın içinde bulunduğu koşullarla da ilintilidir. Almanya'nın federal yapısı, Fransanın Korsika, İngiltere'nin İskoç'ya, Kuzey İtalya sorunu, İspanya'da Bask ve Katalonya sorunları unutulmamalı. Katalonya'nın bağımsızlığına niçin karşı çıktıkları bu tabloyla daha iyi anlaşılır. Yine küresel ekonomi politikaların Avrupa devletlerinin yapılarında yol açtığı değişiklikleri dikkate almadıkları söylenemez. Avrupa demokrasisi yeniden irdelenmeye muhtaçtır. Kandırmacılığın sonuna gelinmek üzere.
    Özellikle ABD ve İngiltere'nin G.Kürdistan'da yapılan referandum ve sonuçuna karşı çıkışının diğer bir nedeni de, İran'ın girişimlerini sınırlandırma bahanesiyle Ortadoğu'ya vermek istedikleri biçimdir. Haşdi Şabiye göz yumulması birazda çiviyi çiviyle çıkarma taktiğini hatırlatmakta. ABD Batı Kürdistan'da PKK/ PYD'den hareketle bir kara güçü oluşturdu. G. Kürdistan'da Goran, Komala, Hero ve yeğenleri'nin askersel güçlerini PYD ile parelel hareket ettirmeden bahsedilmekte. KDP ve sayın Mesut Barzani'yi tasfiye edip, Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin egemen olduğu alanların İran'a karşı sıçrama noktası olarak kullanılmaya çalışılacağına dair tartışmalar var. Bu projenin içinde İsrail'i de unutmamak gerekir. Peki bu proje ne kadar gerçekçidir? KDP ve Mesut Barzani var olduğu sürece bu projenin tutacağına pek ihtimal vermiyorum. Herşeyden önce, Bölgesel yönetim referandum sonuçlarını elinde tutmaya devam etmekte. Yine Kürdistan'ın içinde bulunduğu koşullarda KDP ve Mesut Barzani'yi oyun dışında bırakma olanaklı değildir. Bu çelişkiler yumağında KDP'nin, çok daha güçlenerek çıkma olasalılığı vardır. 16 Ekim 2017'den bu yana tüm olan bitenlere rağmen KDP ve Barzani, Ortadoğu'nun yeniden şekillenmesinde temel direk olma özelliğini kaybetmemiştir.
    Bir noktaya daha değinmeden geçmemek gerekir: 16 Ekim sonrası gelinen nokta, bir yenilgi midir, yoksa bir nevi geri çekilme midir? Bu dönemi 1975'de alınan yenilgiyle sıkça özdeştirenler var. Bu büyük bir yanılgıdır. Her şeyden önce içinde bulunduğumuz koşulların 1975 koşullarıyla hiç bir ortak yanı yok. Yaşananları 'Yenilgi' olarak değerlendirme, çağımızda yerleştirilmek istenen yeni küresel düzeni yeterince kavrayamamanın ürünüdür.

Baki Karer  
4.11.2017



 

YEREL SEÇİMLER ÜZERİNE

  YEREL SEÇİMLER ÜZERİNE       Türkiye’de son yirmi yılda oluşan koşullarda yerel seçimlerle genel seçimler arasında bir fark kalmadı.  Aslı...